Soru:Kısaca kendinizi tanıtır mısınız ?
Cevap- 1950 yılında Ankara’da doğdum. İlkokul sıralarında mandolinle başladım müziğe. O yıllarda Ankara Radyosu Çocuk Saatinde mandolin korosunda çaldım. Ortaokula başladığım sıralarda kemana ilgi duymaya başlamıştım ki, Beatles ile gelen fırtınadan etkilenerek gitarda karar kıldım. İlk hocam Ziya Aydıntan idi ve 12 yaşımda klasik gitar öğrenmeye başladım. Aslında o yaşlarda benim beklentilerime yanıt vermediğini düşündüğüm klasik gitar yerine, rock ağırlıklı çalışmalara başladım ilerleyen senelerde. Çeşitli amatör gruplar kurduk ve zamanla konserlerde boy göstermeye başladık. Henüz yaşlarımız 16 civarında idi ki, kendimi fazlasıyla müziğin içinde buldum. Tutkum olmuştu.Daha sonraları profesyonel olarak çalışmaya başladım; artık bu işten para kazanıyordum ve en iyi olabilmek için de çok fazla çalışmak gerektiğini fark etmiştim. Cemil Başargan gibi o dönemin en iyi orkestra şefleri ile çalışma şansım oldu ve bendeki emeklerini asla unutmam mümkün değil. Sene 71 olduğunda, 12 Mart cuntası ve ardından gelen günlerde okuma hakkım elimden alındığından, mecburi hizmetimi yapmak üzere Urfa’nın Viranşehir İlçesindeki Kaleköy’e (Kela Dodikan) sürgün edildim. 74 affına kadar dört senemi orada geçirdikten sonra, Gazi Üniversitesi Müzik Bölümüne keman öğrencisi olarak kayıt oldum. O yılların sağ-sol çatışmaları nedeni ile okul bizler için gidilemez hale geldiğinde, yurt dışına gittim. Almanya’da müzisyen olarak çalışırken, gezi amaçlı gittiğim Paris’te Moğollar’dan Cahit ve Engin ile karşılaşınca Almanya’ya geri dönmedim ve birlikte çalışmalara başladık. Okulu bitirebilmem için doğan bir fırsatı değerlendirmek üzere ülkeye döndüğümde Ankara Belediye Orkestrası’na aranjör/basçı olarak başlayıp, üstüne bir de evlenince Avrupa macerama son vermek zorunda kaldım. Ankara yıllarımda kendi adıma kurduğum orkestram ile çalıştım.81 senesinde kısa dönem askerliğimin ardından İstanbul’a yerleştim. Halen burada yaşamaktayım. İkisi de müzisyen olan Ayşegül ve Yağız isimlerinde iki çocuğum var.
Soru- Müzik yaşamınız içerisinde kimlerle çalıştınız ve hangi sanatçılara arajman veya yönetmenlik yaptınız ve eserleriniz hakkında biraz bilgi verir misiniz ?
Cevap- Müzik, hayatımın tümünü kapladığı için, her alanında yer aldım diyebilirim. Bu nedenle de gerek sahne ve gerekse stüdyo çalışmalarında, orkestra şefi, aranjör,besteci yanlarımla, Türkiye’nin kalbur üstü tüm sanatçıları ile çalıştım. Özellikle sahnede orkestramla eşlik etmediğim sanatçı parmakla sayılacak kadar azdır.Sayılarını bilemeyeceğim kadar çok albümde aranjör ve yönetmen olarak yer aldığım gibi, yüzlerce albümde bas çaldım.Cem Karaca, Ahmet Kaya, Zerrin Özer, Banu, Şiwan Perwer, Kawa, Okay Temiz,Kurtuluş, Ümit Besen, Zihni Cinan, Fatih Kısaparmak, Tanju Okan, Neşe Karaböcek vb bir çok sanatçının albümünü yazıp yönettim. Ayrıca, bestelerim bir çok sanatçı tarafından seslendirildi.Bunların dşında, Mezra botan, Dengi Azadi, Koma Amed, Koma Çiya gibi çeşitli grupların ve Heme Haci, Ali Baran, Hozan Aydın gibi Kürt sanatçılarının albümlerini düzenleyerek yönettim.
Soru- Şiwan Perwer le de çalışmışsınız bildiğimiz kadarıyla fakat kendi isminizi bu çalışmada kullanmamanızın sebebi nedir ? (bozo Çerkez – Çerkez bozo)
Cevap- Şiwan Perwer’le 4 albüm çalışmasını birlikte yaptık. Zembil froş, Naze, Daye Can(Gülistan ile ) .. Bozo Çerkes ismi, bu albümleri yaptığımız 90-91 senelerinin bir gerçeği ile ilgili idi ve Oğuz Abadan olarak imza atmak Donkişotluk’tan başka bir şey olmayabilirdi. Sevgili dost Perwer’le bir isim düşünürken -o zamanlar çok ufak olan oğlu Xerhabun imdada yetişti! Oğuz diyemediği için bana Ape Bozo diyordu. Bozo’ya öyle, soyadı yerine Çerkes’e ise, benim etnik kökenimden dolayı karar verdik. Uzun bir süre Bozo Çerkes olarak kalmak zorunda idim. Buna dair hoş da bir anım vardır. Dengi Azadi evime gelmişti benimle ilk albümleri için konuşmaya. Altı aydır bu albümü planladıklarını söylediler. Ben de, neden bu kadar beklediklerini sordum. “Bozo Çerkes’le yapmak istedik ama ulaşamadık, Avrupa’da yaşıyormuş ama yerini kimse bilmiyor” dediler. Rahmi Saltuk biliyordu Bozo benim. Ona danışmışlar, o da demiş ki “boş verin Bozo’yu aramayı Oğuz Abadan’a gidin!” O gün öğrendiler benim Bozo Çerkes olduğumu.
Soru-Bir çok film müziği yaptığınızı biliyoruz bunlardan bahsedebilir misiniz? Film müziklerinin müzik piyasasında yeri ve farkı nedir sizce?
Cevap- Film müziği yapmaya ilk kez Moğollar’dan arkadaşım olan Cahit Berkay’la beraber başladım. İstanbul’a geleli henüz 1 sene olmuştu ve birlikte yapmamızı önerdi. Cahit’le çalışmak hoştur, reddedilmez. Birlikte Onlarca filme müzik yaptık. İş bölümümüzde o temaları hazırlıyor ben ise, onların düzenlemelerini yapıp orkestrayı yönetiyordum. O yıllarda müzik canlı performanslar gerektiriyordu ve filmi izlerken aynı anda icra ediyordu orkestra. Kısacası, ben iş bölümünde müzik direktörü idim. Sonra, teknoloji gelişip, reel müzisyene gereksinme azaldığından olsa gerek, ayrı ayrı çalışmaya başladık. Ben daha çok dizilere yönelik müzik çalışmaları yapıyordum. TRT tarafından o yıllarda yapılan bir çok drama, belgesel ve eğlence programında imzam vardı. Tabii bu arada müziğini yaptığım sinema filmlerinin sayısı da 79’u bulmuştu. İrfan Tözüm, Orhan Oğuz, Atıf Yılmaz, Kartal Tibet, Temel Gürsu, Zeki Ökten, Yavuz Turgul, Yavuz Özkan vb. bir çok yönetmenle çalışma şansım oldu.Son yıllarda dizi ve sinema filmlerine yapılan müzikler, film müziği olmaktan çok,eski Yeşilçam mantığına uygun, film şarkısı özelliğini taşımaktalar. Bu durumda,müzik piyasasında kendilerine, soundtrack albümü oldukları için değil, popüler müzik örneği oldukları için alıcı bulabilirlerdi, ancak, İnternet’teki bedava paylaşımın engellen(e)memesi, bunu da olanaksız kılıyor.
Soru- Bir müzisyen sizce nasıl olmalıdır?
Cevap- Müzisyen (ve tabii her dalda üretici konumundaki sanatçı) önce yaşadığı güne tanıklık etmeyi öngörmelidir. Her ne kadar yaşam, bazen bunu zorlaştırsa ve kişiyi istemediği şeyleri yapmaya da zorlasa, yine de seçici olmak mümkündür. Her şey, hayattan ne beklediğinizle ilgilidir. Ama, muhakkak ki müzisyen,dünyada olan biten her şeyden haberi olması gereken adam olmalıdır.Tüm konular ayrı birer roman, şiir, resim konusu olabildiği gibi müziğin de temaları arasında olabilmelidir. Afrika’daki aç çocuktan, Filistin’de tanka taş atan çocuğa,Brezilya’daki Yağmur Ormanlarının talanından, Alaska’daki foklara kadar her şey müziğin de ilgilenmesi gereken konulardandır. O halde, müzisyen dünyalı olmak ve olduğu kadar da sahiplenici pozisyonunu bilmek zorundadır.
Soru-Görsel sanatlarda sahne arkasında çalışanların emeği büyük olmasına rağmen fakat gerçekte de hep arka planda isimler olarak kalmalarının sebepleri sizce nelerdir?
Cevap- Müzikte önde duran albümün kapağında adı ve resmi olandır. Bu zaten doğal değil mi? Biz, popülizme hizmet etsek de, popüler olmak amacı ile bulunmuyoruz orada. İşimiz geri planda görünmesine rağmen, kotaranlar olduğumuz zaten biliniyor. Bu kendi seçimimiz. Her müzik adamı, en azından biraz şarkı da söyleyebilir ki, eğer seçimimiz o yönde olsa idi, bizler için en kolay şey, kendi albümümüzü yapmak olurdu, öyle değil mi? Ben ve benim gibi bir çok arkadaşım, müzik yaparak ve halen bunu sürdürerek 60’lı yaşlarımıza ulaştık. Bana, benim yaşımda kaç tane yorumcu ismi verebilirsiniz? Bazı durumlarda, arkada ama hep orada olmak, kısa süre için önde durmaktan iyidir. Bu durumdan şikayetçi değilim.
Soru- Müziğin hayatınızdaki anlamsal boyutu nedir?
Cevap- Bir anlam yükleme şansım olmadı. Çocukluğumla başlayan bir şey müzik ve bununla büyüdüm, dışında bir şey olduğunun farkında bile olamadm denebilir. Yaşamım bu idi,böyle gelişti. Anlamlandıracaksam illa ki, müzik yaşamımdır diyebilirim. Evrendeki varlığımın nedeni…