Sosyal medyada bir video dolaşıyor. Parkta salıncak sırasını bekleyen bir çocuğa “biri” alçaktan uçan 15 temmuz gösterisindeki uçağı gösteriyor, bomba atacağını söylüyor. Çocuğun can havliyle kaçışını videoya çekmişler. Bu videonun önüme düşmesinden iki gün önce ise köyünde oyun oynayan biri 4 yaşında iki kardeşin, Nupelda ve Ayaz’ın, mühimmat artığının patlamasından öldüğünü duymuştum. Ceylan Önkol geldi aklıma, küçücük yaşında terörist ilan edilen, hani bedeni paramparça annesine teslim edilen o küçük kız çocuğu.
Çocukların böylesine kolayca öldüğü coğrafyamızda tarif edilmez acılarımız var. Bundan 4 yıl önce olan Suruç katliamı bunlardan biri. 33 genç, 33 güzel insan, 33 gelecek umudu bir bombayla yok oldu. 20 Temmuz’da başladı Türkiye’nin en karanlık dönemlerinden biri. Erdoğan’ın 7 Haziran seçimleri öncesinde, “400 milletvekilini verin ve bu iş huzur içinde çözülsün” dediği tehdidinin ardından 400 milletvekili verseydiniz bunlar olmazdı dediği o meşhur konuşması, 2015 Haziran ile Kasım arasındaki ardı arkası kesilmeyen patlamaların da itirafı olmuş, kasımdan sonra gerçekten herşey değişmişti. Ancak asıl arzu edilen muhalefetsiz dönemi, darbe girişimi sonrası OHAL ile sağlayacaklardı. Böylesi bir bölgede ve böylesi bir dönemde neler olduğunu tam anlayamayacak yaştaki çocuklar, tozlu tamir atölyelerinde kendilerinden büyük aletlerle cebelleşerek evlerine biraz para götürmeye çalışırken, omuzlarında koskoca bir dünyanın yüküyle ölüyorlar. En yakınlarındaki erkeklerin cinsel saldırısıyla yitiyorlar. Hesabı asla verilmeyen bir politik yatırımın sonucunda “kaza eseri” ölüyorlar. Aileleri iktidarın intikam aleti haline gelmiş hukuk sistemi içinde iğdiş edilmekten kaçarken, denizin veya nehrin dibinden çıkamıyorlar.
Çocukları öldüren bir bu baskı ortamında adalet istemek, nasıl mümkün olabilir,kimden adalet talep edilebilir? Erdoğan’ın 33 güzel çocuğun, Suruç İçin Adalet Platformunun güzel ifadesiyle 33 düş yolcusunun hesabını vermediği bir ülkede, Ankara katliamının, Diyarbakır katliamının soruşturulmadığı, insanların evden çıkmaya korkar hale geldiği dönemin nasıl olup da bir anda başlayıp bir anda kesildiğinin araştırılamadığı bir ülkede, adalet sadece komik olmayan bir şaka. ‘Beraber savunduk, beraber inşa edeceğiz’ diyerek Kobanê’ye giderken katledilen 33 düş yolcusu onlar. Platformun açıklamasının bir kısmını bırakıyorum buraya, onlar konuşsun, biz susalım: Bugün Kobanê’de, Kuzey Suriye’de karanlık IŞİD çeteleri tarih sahnesinden silindi. Düş yolcularının inşa için çıktıkları topraklarda halklar bugün daha umutlu, geleceğinden daha emin. Tesellimiz de büyük. Ama bir yanımız eksik: Adalet!
Yazıyı düzenle ‹ Güzel bir dünya için — WordPress
20 Temmuz’da Amara Kültür Merkezi bahçesinde bıraktığımız 33 düş yolcumuz için adalet, hâlâ uzak. Geçen zamana rağmen asıl suçlular, suçluları yönlendirenler ve onları koruyanlar; devlet görevlileri ve yetkilileri katliam soruşturmasından ve davalarından özenle uzak tutuluyor. Göstermelik olarak birkaç polis hakkında açılan soruşturma ve davalar, devletin işlediği suçu aklamaktan başka bir amaca hizmet etmiyor. Dört yılın sonunda katliamın aydınlatılması yerine kapatılmaya çalışıldığı vurgulanan açıklamada şöyle denildi; “Bu ülkede iğneyle kuyukazar gibi sürdürüldüğünü biliriz adalet mücadelesinin. Bizler de aynı yöntemle adım adım bu yolu yürümeye devama edeceğiz, tüm çabalara rağmen bu davanın kapatılmasına izin vermeyeceğiz. Katliamın üzerini örtmeye çalışanlar, aynı zamanda mağdurlarını da susturarak Suruç’u unutturmak istiyor. Suruç’ta ve tüm katliamlarda adalet sağlanana kadar, en küçük sorumluluğu dahi olan kim varsa yargılanana kadar katillerin peşini bırakmayacağız. “Suruç için adalet, herkes için adalet” şiarını rehber edinecek, bu topraklarda gerçek adaletin boy vermesi için daha fazla çalışacak, daha fazla mücadele edeceğiz. Tüm yasaklamalar ve engellemelere rağmen Suruç’ta ve tüm katliamlarda yitirdiklerimizi unutmayacak, unutturmayacağız.