arama

En Alttakilerin Rekabeti, En Üsttekini Doyurur

Nevra AKDEMİR
İktidarın açtığı tartışma zeminlerinde kalan muhalefetin, labirentin içinde peynir arayan fareden farkı yokken, eski suç ortaklarının yeni partilerinin de içinde yaşadığımızı fark etmediğimiz hapishanemizin yeni duvarlarını inşa edeceklerine şüphemiz olmamalı.
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • Nevra Akdemir Nevra Akdemir
  • 1 Star
    Loading...

Kayyum siyaseti İzmir şehrindeki bir kıyı beldesine kadar ulaştı sessizliğin ortasında. CHP’nin çok yüksek oy farkıyla kazandığı yerlerden biri olan Urla Belediyesi’ne kayyum atandı. HDP’nin bir basın açıklaması ve bazı CHP’li siyasetçilerin sosyal medyadaki açıklamaları dışında CHP’den bir açıklama yapılmadı benim gördüğüm kadarıyla. Tutuklanan CHP’li Urla Belediye Başkanı İbrahim Burak Oğuz’un yerine de kayyum atanmasıyla Evrensel gazetesinin haberine* göre 31 Mart’ın ardından 32 belediyeye kayyum atanmış oldu. HDP, 31 Mart yerel seçimlerinde 3 büyükşehir, 5 il, 45 ilçe ve 12 belde olmak üzere toplam 65 belediye kazanmıştı. 31 Mart’ın ardından HDP’nin 3 büyükşehir, 25 ilçe ve 3 belde belediyesine kayyum atandı. Yerine kayyum atanan 19 belediye eş başkanı tutuklandı.

İktidar blokunun sürekli ses tonunun şiddetli yükseltmesi, ekonominin durumunun giderek kötüleşmesi ile paralel.

4 Kasım 2016’dan beri HDP’li eşbaşkanlar dahil olmak üzere pek çok milletvekili tutuklu bulunuyor. 2016 yılından beri pek çok defa beraat ettikleri davalara rağmen, hapisten çıkmadan yeniden tutuklanıyorlar. Kayyumların normalleşmesine dayalı siyasetinin ucunun Kürtlerin seçme ve seçilme hakkının gasp edilmesinden çıkıp İzmir’e kadar ulaşmasında, iktidarın gücünden ziyade, olağanüstü hali normalleştiren iktidarın anti demokratik ve hukuk dışı uygulamalarına sessiz kalan ve hatta destekleyen “muhalefetin” payını gösteriyor bu durum.

İktidar blokunun sürekli ses tonunun şiddetli yükseltmesi, ekonominin durumunun giderek kötüleşmesi ile paralel. Zira işsizlik ve çaresizliğin yanı sıra aşağılanan, yok sayıldıkça umudunu da kaybetmenin acısıyla intihardan başka bir şey düşünemez hale gelen kişilerin varlığı, her köşede önümüze çıkar hale geldi. İnsanlar görünür olabildikleri her yerde sadece çığlık atmaya çalışıyor. Bu çığlıklarını ve öfkelerini, yaşama olanaklarını çalan iktidar ve sermayedarlardansa diğer yoksullara yönlendirmeleri için ise medya olağan üstü bir çaba içinde.

Ülkenin tehlikeli bir tımarhaneye dönmesinin sonuçlarından da korkuyor olmalılar aynı zamanda.

Bunca tablo içinde, ekonomiyi eleştirme yine ekonomiyi bula getirenlere kalıyor. Bunca tablo içinde demokratikleşme sözlerini yine demokrasinin olanaklarını yok edenler, insanların haysiyetlerini yok sayanlar, barış talebini suç sayanlar söyleme hakkına sahip sayılıyor. Bunca çığlık arasında, utanmadan kadına yönelik şiddeti bahane edenler ayrımcı mizojenik politikalarına zemin buluyorlar, hiç utanmadan. Kadına yönelik şiddetin “durması” için ailelerin yıkılmaması gerekir denilecek bir yıkıcı ezber içinde İstanbul Sözleşmesi’nin iptalini savunabiliyorlar akla zarar şekilde. Ülkenin tehlikeli bir tımarhaneye dönmesinin sonuçlarından da korkuyor olmalılar aynı zamanda. Şimdiden Erdoğan sonrası dönemde, nereye kaçabileceklerinin hesabını yapanların, işkenceyi ve faili meçhulleri bir yöntem olarak açıkça medyada övenler olması boşuna değil.

Bin bir rezilliğe neden olanların, rezillikten çıkış yolu olarak, kendilerinin kurduğu yeni partileri işaret ediyor olması ise bir trajikomedyaya benziyor. Etnik temizlik sırasında “görevlerini” yapmış, görevlerini yaparken, başkasının daha “acımasızca görevini yapacağını” düşünerek kendisini görevde kalmaya ikna eden, oradan kendi iradesi ile ayrılmayıp atılınca ise sadece “görev icabı ortak olduğu” ve şimdi pozisyon gereği karşısında konumlandığı suçlardan arındığını ima eden yeni muhalefet ise bizim büyük karanlığımız. Zira Nazi dönemi subaylarının yargılanmasına benziyor, Arendt’in bir makalesinde aktardığı gibi. Adaletsizlik karşısında susarak, sıranın kendisine gelmeyeceğini umarak veya bunca acı karşısında ayaklanmayan halkı beğenmeyerek yaşamına devam eden ile AKP ve MHP bloğunun iktidarda kalmak için yaptığı her suça ortak olan ve yağma, talan, şiddet üzerine kurulu iktidardan küçük ya da büyük oranlarda nemalananlar bizleri hapseden duvarların iki yüzünden başka bir şey değil. İktidarın açtığı tartışma zeminlerinde kalan muhalefetin, labirentin içinde peynir arayan fareden farkı yokken, eski suç ortaklarının yeni partilerinin de içinde yaşadığımızı fark etmediğimiz hapishanemizin yeni duvarlarını inşa edeceklerine şüphemiz olmamalı.

Tek çıkış yolumuz kalıyor, dertlerimizi rekabete koşarak en acındıranı ödüllendiren bu haysiyet yok edici sistemi yerle bir etmek için, en alttakinin derdini dert edinmek, birilerinin arkasında değil yanında eşitçe mücadele etmek.

*ilgili link: https://www.evrensel.net/haber/393353/chpli-urla-belediyesine-kayyum-atandi