Tüketim algısı başarılı olduğunda özden uzaklaşılacak eylem tükettirmeye evirilecek, metalaştırma ya da diğer metaların mertebesine çıkma operasyonu başarı kazanmış olacaktır.
Tüketim, tüketen bir özne ile tüketilen nesneyle gerçekleşir. Öncelikle ve saf haliyle ihtiyaçtır tüketim. Tüm canlılarda doğada var olan şeyler üzerinden bir tüketim döngüsü yaşanır. Var olan yaşamdan ileriye dönük geçişler hep bir tüketilen şey üzerine kuruludur. Birinin tüketme eylemi ile tükenmesi diğerinin varlığını yenilemesi anlamına gelir ki bu da tüketen ve tükenen şeye dair ayak izini oluşturur.
Tüketim bir yok etme eylemi değil; tükenen oluşturma, tüketeni yenilemedir. Bitki ve hayvan türü dahil bütün canlılar tükenen oluşturur yani tüketirler. Tüketimde söz konusu olan insan olduğunda işin içine meselenin sosyal-toplumsal, politik boyutu da girer. O yüzden tüketim hem ekonomik hem politik bir kavramdır da. Hayatımızdaki yeri açısından kastedilen tüketim politiktir; politik olduğu ölçüde manipüle edilendir, tartışmaya açıktır. İhtiyaç üstü aşamaya erdiğinde özneyi kemiren, yiyen, yabancılaştırandır. O noktada çürütendir de.
Bugün 600 yıldan beri hasarlarını onararak varlığını sürdüren kapitalizmin egemen olduğu bir dünyada yaşıyoruz. İyi de, hemen her sorunumuza kâr döngüsüyle büyüyen bu sistemi dayanak yapmak, bir neden olarak göstermek zorunda mıyız? ‘Soyut bir kavram üzerinde bir beyin fırtınasıyla belli bir sonuca ulaşabilir’ de denilebilir. Bunu tartışıp tartışmamayı bir yana koyabiliriz ama tüketimin politik özelliği tam da kapitalist pazar ilişkilerin dinamikleri ve güncelliği ile sıkı, hatta direkt bir bağlantı içindedir.
Özel mülkiyet sisteminin hegemonyası altında meta olmayan hemen hiçbir şey yoktur. Tinsel varlığımızın değerleri hem tek tek insanlar için, hem de toplum genelinin manevi dünyası için “özel”, ”dokunulmaz”, “mahrem” olarak addedilir ki bu ölçüde masumiyetin bir parçasıdırlar. Hey hat! Oysa meta ilişkileri bir kere vardır ve hayalimize, bilincimize bağlı değildir. Meta ilişkileri somut ve yalın olanın ötesinde politik bir ilişki olarak harekete geçmiştir. Kendisi de bir soyutlamadır ve elle tutulup gözle görülmeyen tüm soyut değerlerin içine sızarak şeylere masumiyetini de kaybettirmeye başlar. Bir bebek, bir çocuk masumiyetiyle doğup gelir. Ama doğanın kız ve erkek oluşunun farklı renklere boyanması masumiyeti bitirmek içindir. “Sevgi” masumdur ama tüketim canavarı Sevgililer Günü’nün masumiyetin öldürmek için planını çoktan yapmıştır. Farklı anlamlar yüklenen, tarihi değeri olan her gün için de aynı şeyler geçerlidir. Tüketim algısı başarılı olduğunda özden uzaklaşılacak eylem tükettirmeye evirilecek, metalaştırma ya da diğer metaların mertebesine çıkma operasyonu başarı kazanmış olacaktır.
Etkili manipülasyon yani güdüm, yanlış yönlendirme aracı olarak reklamcılık kapitalizmin pazar yaralarını onarıcı bir işlevi yerine getirirken dolaylı olarak doğadan ve insandan çalar. Kaç kişi hatırlar ya da bilir bilmem ama Melike Demirağ’ın genç bir şarkıcı olarak tanındığı hatta renkli televizyon yayınının henüz olmadığı bir dönemde “Her gün beynimizi yıkar televizyonda reklamlar/Atın atın eskileri alın yeniden” yalın sözlü şarkısı o zamanın basit reklamlarının işlevini çok iyi ifade etmekteydi. Doğal ihtiyacın ötesinde talep yaratmayı hedefleyen reklamlar bunu bir kere yaptığında ikincisinde kendini koşullayan başka şeylerle yolunu açık hale getirir. “Beni al” parolası “onu alma beni al” yarışına dönüşür. Zaten pazara çıkarken üreticisine yabancılaşan ürün, ihtiyaçlı tüketiciden öte kamçılanmış, manipüle edilen tüketiciler arayışındadır. O ölçüde de nesnenin ve nesneyi elde eden öznenin de üstünde farklı belirleyici bir güç odağı oluşmuştur. Üretim biçimi, üretim ilişkileri kadar tüketim de politikleşmiştir. Politikleşmiş tüketim pazarda talep sorununu önemli ölçüde dengede tutmaya başlar. Karmaşık ama pazarı ayakta tutma süreci zaman zaman nefessiz kalsa da işleyişini belli bir istikrarda sürdürmeye odaklıdır. Yeni devrenin başlangıcında sermaye canlanır, tüketen biraz biraz ölür. Tüketenin tükenişi sonraki tüketim halkasında yeni tüketim politikaları için enerji sağlar. Tüketirken tükenen her insan dolaylı olarak dünyadan ve tüm canlılardan da tüketmiş olarak tükenir.
Tüketim bir insanın daha baştan yaşayacağı ortalama ömrün ipotek edilmiş bir parçasıdır artık. Pazar ilişkileri özellikle az gelişmiş toplum ve buna uygun insan modelini tüketim öznesi olarak etki altına alır. Türlü türlü krediler, kredi kartları, taksitli satışların hepsi şartlı sözleşmelere dayanır. Tüketim zinciri içindeki ipotekli yaşam da insanın kendine yabancılaşmasının önemli bir nedenidir. Kişi böylesi bir durumda daha çok içine, kendi hesabına döner; toplumsal yaşama yabancılaşır, hayalleri ister istemez kendini kurtarmak ya da maddi olarak en iyi nasıl kazanç elde edeceğine yönelik olur. Birlikten güç doğurmayı değil bir başına başkalarının gücünü ezip geçmeyi yani rekabet etmeyi getirir. Çürümenin, yok olmanın bir rengi de budur. Başkalarıyla yarışarak, yarıştıkça çarpıtmayı çoğaltarak yoluna devam eder. Modern dönemin üretim ve pazar ilişkileri klasik seyrinden sıyrılır. Çarpıtma nesnenin özünden sapmasını getirmiştir. Tüketim artık çoktan politik olandır. Politik olan ise öznenin özgürlüğünü koşullu hale getirendir.
Ayakta kalabilmek için istikrarlı bir döngü; sonra daha bir başkasının önüne geçmek için hızlı, daha hızlı bir döngü zaman ve mekanda önüne geleni iz bırakmaya fırsat vermeden süpürüp bir çöp dağına sıkıştırır. Tüketen de tüketilen de tükenmiştir. Ormanlar, kayalar enine boyuna, dikine derinine deşilir hale gelir. Temiz hava, temiz su da bütün her şey gibi hızla tüketilir. Zaman kendisiyle yarışılmasını affetmez. Hızla gelip geçenin ayak izlerinin üstünü kapatır. Aşınan sadece canlıların, insanın çıplak doğası olmaz. Tinsel yoksunluk ve çoraklık her geçen günün tanıklığında iyiden iyiye fark edilen bir gerçeğe dönüşmüştür.