arama

Deniz Çetintaş’la Sinema Üzerine

Ümmühan IŞIKLAR
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • Ümmühan Işıklar Ümmühan Işıklar
  • 1 Star
    Loading...

Bugün, bir vakitler tesadüfen karşılaşıp arkadaş olduğum “baktığın ve gördüğün şeydir kısa film” diyen sinema aşığı bir arkadaşımızla, Deniz Çetintaş’la sohbet edeceğiz.  Deniz,  Müjdat Gezen Sinema ve Sanat Okulu’ndan mezun, Yavuz Özkan ve Çağan Irmak gibi usta yönetmenlerle çalışmış,  sosyal temalı beş kısa filmin yönetmenliğini yapmış, mezun olduktan sonra da sinema ve televizyon endüstrisinde çalışmış TRT Genç Sinemacılar kısa film çekmiş ulusal kısa metrajlı  film festivallerinden ödüller almış bir yönetmen. Senaryo yazmaya ve görüntü kurgusu yapmaya devam ediyor.

Ü.: Merhaba Deniz Bey, ilk kısa filminiz 2005 yılında yönetmenliğini yaptığınız “Yıkıntı Düşler” adında. İstanbul Kısa Filmciler Derneği En İyi Film Birincilik Ödülü’nü almışsınız. Öncelikle tebrik ederim.  Bağımlılık, hayal kırıklıkları üzerine. Siz biraz daha konusunu açar mısınız?

D.:  Uyuşturucu satıcısına aşık olan bir kızın hikayesini çektik… Zararlı maddeler insan hayatını bitiriyor. Ülkemizde,  madde kullanımı çok  yüksek, çocuklarımızı korumalıyız

Ü.: Dil ve görsel açıdan etkileyici. Günümüzde sevgi aşk yüzünden olduğu söylenerek insanlar özellikle de kadınlar öldürülüyor. Bir nevi bir hak olarak görülüyor. Bir çeşit insan bağımlılığı da anlatılıyor geri planda diyebilir miyiz sizce?

D.: İnsan bağımlılığı bence güzel bir şey, ama  iyi insan bağımlısı olmalıyız, madde bağımlısı olmak kötü bir durum. Dünyayı güzelleştirecek iyi insanlara çok ihtiyacımız var, değil mi?

Ü.: Haklısınız. Eskiden en kötü ve vazgeçilmesi en zor  bağımlılığın uyuşturucu madde bağımlılığı olduğunu sanırken ,  bir sohbet esnasında psikolog bir arkadaşımdan en zor bağımlılığın  insan bağımlılığı olduğunu öğrenmiş ve çok şaşırmıştım. Filme geçelim, buyurun.

D.:  Bu filmimde şu temayı da sorgulamak istedim. “Aşkta ölçü var mı?” İstedim ki filmi izleyenleri düşündürsün, etkileyici olsun. Filmde geçen birkaç söze parmak basalım: Tüm zamanlar aşka yenik düşer.  Aşk kokain gibi uyuşturur insanı ne yana dönsen yalnızlık….

 Ü.: “Kukla” adlı kısa metrajlı filminizde birçok konu ve duygunun iç içe girdiğini hissettim. Aşk, yalnızlık ve özellikle kalabalıklar içindeki yalnızlık, aşkta iplerin neredeyse bizim elimizde hiç olmaması, hayat ve hayatın gerçekleri karşısında birer kukla olmamız, tüm bunların içinde yaşama sevincimizin yıldız gibi parlayıp sönüvermesinden kaynaklı duygu durum bozukluklarımız, bunalımlarımız, çaresizliklerimiz, ipi bir türlü elimize alamamamızdan kaynaklı çocuksu hâllerimiz….

D.: Senaryosunu Cihan Şan’ın yazdığı yönetmenliğin benim yaptığım bir filmdi. Burada izleyenleri birkaç soru bekliyordu. “Aşk, sevmek için oynanan bir oyun mudur?”  “ Aşk, bir tutam saç mıdır?”

Ü.: Sizce aşk sevmek için oynanan bir oyun mudur?

D.:  Hayır asla,  ama aşk zamanla yerini  sevgiye bırakıyor.  Biz bu filmde, üvey baba tacizini anlatmaya çalıştık.

Ü.: O da bir başka toplumsal yara maalesef.  Birçok kızı olan boşanmış kadın, onca çıkmaz içinde uğraşırken bir de üvey baba çocuğuma zarar verir mi endişesi ile sevdiği adamlarla dahi  evlenemiyor…Çocuklukta geçirilen travmalar ise tüm yaşamda nasıl tavır alacağımızı, korkularımızı, bakış açılarımızı kısacası bizi topyekun olumlu yahut olumsuz etkileyebiliyor. İyi bir çocukluk dünyanın en büyük güzelliği… Başka bir kısa filmine geçeyim izninizle.

Ü.:  “ Oyun Bitti” filmini izledim. Filmde en çok dikkatimi çeken şey, bazı yerlerin renkli bazı kısımların ise siyah beyaz olmasıydı. TRT Genç sinemacılar  ekler misin?

D.: Evet . Çocukluk saf, temiz hayaller, hayatlar ve tabii her hâliyle güzel. Bu sebeple renkli. Ancak oyun çocuğunun  evlendirilmesi ise siyah-beyaz. Hayaller yıkılıyor, büyümemiş çocuk büyütülerek evlendiriliyor, aklı oyunda . Bir nevi hayatı kararıyor.

Ü: Aylin Kontante de var filmde, sanırım  o  zaman  ünlü  değildi.

D.: Evet, o zamanlar 0ünlü değildi.

Ü.: Tiyatro eğitimi almış kişilerle mi yoksa eğitimsiz kişilerle mi ya da bunu şöyle sorabilirim: Ünlülerle mi yoksa ünlü olmayan tiyatrocularla mı çalışmayı tercih edersiniz ve neden?

D.: Eğitim almış kişilerle olması gereken bir şey ve tabii ki daha güzel sonuçlar veriyor. Ünlülük kısmına gelirsek ünlü oyuncu olmasını pek istemem.

Ü.: Neden diye sorsam.

D.: Kişinin ününün filmin önüne geçmesini istemediğimden kaynaklı.

Ü.: Anlıyorum. Ödülü de var filmin değil mi? Sizden biraz filmi dinleyebilir miyiz?

D.: Evet Ümmühan. Film, Ankara Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Film Festivali Öykü Ödülü aldı. Çocuk gelinler ile ilgili yanılmıyorsam ilk  dikkat çeken bir yönetmenim.

Ü.: Bu konuda da sizi tebrik ederim. Bazı kurum veya kuruluşlar çocuk ile gelin sözcüğünün bir arada dahi kullanılmasına karşı çıkarlar. Normalleştirmemek adına. Aslında en baştan evlilik fikri  ile büyütmemek gerekiyor belki de çocuklarımızı. Evlilik zaruri bir şey hiç olmamalı.

Sizden sonra da birçok kamu spotu yapıldı. Küçük yaşta evlendirilen birçok kadın ile psikologların veya televizyoncuların röportajları yayınlandı, filmler yapıldı. Sabah kadın programlarında ayrıntılarıyla ele alındı, yaşamlardan kesitler sunuldu. Ve günümüzde gerçekten bu konuya birçok kesimin eskiden normal karşılarken şimdi bu eğitimlerle küçük yaşta evlenilmemesi gerektiğinin anlaşıldığı kanısındayım.

Ü.: Gelelim çok ses getiren ve benim de en çok beğendiğim “ Oyuncu” adlı filminize. Film Nürnberg Film Festivali  gösterildiğini biliyorum ve  5. Uluslararası İşçi Filmleri Gösterimin de izlediğimiz bir film.

Tek kişilik tiyatrolar, kısa filmler, öyküler ve hatta romanlar… yazılmasının da oynanmasının da hep çok zor olduğunu düşünmüşümdür. Sanırım en zoru da  Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar’ın o tek kişilik tiyatrosudur. Oyuncuyu ciddi bir zorluk bekliyor, jest, mimik, ses tonu, verilmesi gereken duyguyu anlatabilmek, seyirciye geçirebilmek… Biraz da sizden dinleyeyim.

D.: Bu film ile ilgili birçok anım oldu. Hala gülümseyerek hatırlarım. Oynayacak tiyatrocuyu bulmakta bir hayli zorlandım Ümmühan.

Ü.: Anlatır mısınız, rica etsem?

D.: Yavuz Özkan, ışıklar içinde uyusun üzerimizde çok emeği olmuştur. Benim çok değer verdiğim bir öğretmenimdi. Bilirsin ki aynı zamanda da çok iyi bir yönetmendir. Ölümünden duyduğum üzüntü hâlâ içimdedir…

Yavuz hocama senaryoyu okuduğumda  bana Genco Erkal’ı önerdi. Genco Erkal, nazik bir dille reddetti. Erol Demiröz’e teklif ettim. Yine reddedildi. Muzaffer Hiçdurmaz hocam vasıtası ile Erkan Can’a teklif götürdüğümde Erkan abi o muzip bakışları ve hoş ses tonuyla “Bu bana gitmez koçum, bu çok zor, ben yapamam. Kusura bakma” dedi. ( Gülümser)

Ümmühan bu eserin senaryosunu da yönetmenliğini de ben yaptım. Ondan sebep çok da heyecanlıydım. Sen de edebiyatçı olarak bilirsin ki bir şey yazmak, yaratmak öyle kolay bir şey değildir. Yazıp da bitirince de o keyif başkadır. Sözü uzatmayayım, o zamanlar Cihangir’de Z 1 film atölyesinde çalışıyorum. Vapurda dönerken tesadüfi olarak Oğuz Oktay’a rast geldim. Senaryoyu anlatıverdim kısa zaman diliminde. “Tamam” dedi. “Moda” sahnesinde oyunum var bu ara, bitsin başlarız .” dedi. İki hafta sonra da filmi çektik.

Ü.: Tesadüfler ne güzeldir, beklenmedik anda alınan evetler, tamamlar. Bizi en çok onlar mutlu eder Aşk gibi beklenmedik bir anda gelir…

Hani yaşam karşısında kendimiz olmak zordur.  Olabileni de yadırgarız her daim. Pekiyi, size sorsam, filmdeki oyuncudan isteneni size sorsam: Siz kendiniz gibi gülebiliyor musunuz?

D.: …90’larda çocukken kendim gibi gülebiliyordum. Arguvan’da iken. Annemleyken (O şimdi yok).  Şimdi gülmek bile lüks oldu Ümmühan. Şöyle ağız dolusu gülebilmek…

Ü.:  Yaşamda kendimiz olabileceğimiz, gülebileceğimiz yılların gelmesini temenni ederek biraz da şahsi konulara girmek isterim. Ve bugününüze.

Son yıllarda neler yaptınız, neler yapıyorsunuz? Yeni film senaryoları var mı? Bahseder misiniz rica etsem?

D.: Evet, Ümmühan var. Ben Malatya Arguvanlıyım. Arguvan Vakfı ile birlikte bir belgesel hazırlıyoruz. Yeni yıla yakın ya da yeni yılda gösterime sokmayı planlıyoruz.

Özel kurumlarda yaratıcı drama dersleri veriyorum. Kısa filmler çekiyorum. En son Çağan Kolejinde lise öğrencileri ile kısa film çektim. Mansiyon ödülü aldık.

Ü.: Pekiyi, hiç uzun metrajlı film düşündünüz mü?

D.:  Bizim ülkemizde zor üç defa bakanlığa başvuruda bulundum ancak sen de bilirsin bu işleri , kolay kabul edilmez, reddedildi. Bir de Yavuz Özkan hocamın bir kısa film  senaryosu var bende, onu filmleştirmek istiyorum.

Ü.: Uzun film mi kısa film mi desen ne dersiniz?

D.: Kısa metrajlı film sinemanın mutfağıdır, derim.

Ü: Türkiye’de kısa film festivalleri, alınan ödüller ile ilgili neler düşünüyorsunuz?

D.:  Ülkemizde kısa filme gereken önem verilmiyor, festivallere meze yapılıyor.  Bu sebeple   festivallere  katılmıyorum.

Ü.: Dijitalleşme gittikçe çoğalırken,  bu kadar yoğunken ülkemizde ve dünyada sinemanın gidişatı nasıl olacak sizce?

D.: 35 milimetrenin yerini hiçbiri tutmuyor. Günümüzde film çekmek  kolay,  her şey çok kolay ama kalite yerlerde.

Ü.: Pekiyi, sinema eğitimi size ne kattı desem, ne faydası oldu, ün-para vb.

D.: Para, şöhret geçici şeyler. Bunların peşinde değilim. Biliyorum ki ekrandaki yüzler de gün gelir eskir. Ancak Deniz olmak kolay değil. Ben adıma yakışan bir şekilde bir hayat sürmek için çabalıyorum.

Ü.: Yavuz Özkan’ın, Çağan Irmak’ın yönetmenliklerini yaptıkları dizi ve sinema filmlerinde de  yönetmen yardımcılığı yaptığınızı biliyorum. Sizden dinleyeyim.

D.: Güzeldi,  çok  şey öğrendim.  Yavuz hocamın yeri bende çok farklıdır. O çok özel birisidir.

Ü.: Sizden aldığım cevaplar genelde kısa. Aynı kısa filmleriniz gibi. Kısa metrajlı film çekmek isteyenlere öneriniz ne olurdu? Bilmeyenler için kısa film kurguları sizce nasıl yapılmalı?

D.: Çekecekleri kısa  film çok uzun olmamalı. Günümüzde kısa film kurgusu doğru yapılmıyor,  hikâyeyi tek bir karede anlatmak lazım. Çok plan çekmemek  lazım. Hikâyeye çok kare koyarsanız o zaman uzun metraj yapmış gibi olursunuz.  Özenle hazırlanmış  ışık ve filmin her karesi   çok önemlidir. Baktığın ve gördüğün şeydir kısa film.

Ü.: İzlediğim tüm kısa filmlerinizde toplumsal duyarlılık ön planda.  Sevgi ve aşka bakış açılarındaki çirkinlik, ucuz sevgiler, bağımlılıklar, hayat karşısında kukla oluşumuz, çocuk yaşta evlendirilen kadınlar, kendimiz olamamak ve hatta kendimizi unutmak… Bireysel temalar olsa da asıl olan toplamsal yaralar… Neden hep toplumsal konular desem?

D.: Solcu oluşumdan. Solcu olmak, kişinin mahallesine, insanına, doğasına, ülkesine, sokak hayvanlarına sahip çıkmak her şeyi sorgulamak, düzeltmek için çabalamak ve güzelleştirmeye çalışmak ve bundan asla ve asla vazgeçmemektir.

Ü.: Vaktinizi ayırdığınız için teşekkür edeyim. Bu güzel sohbet üzerine içimden gelen şu dizelerle (şair müsveddeliği  yapayım) bitirelim sohbetimizi.

Deniz olmak zor nitekim.

Hayat, kısa metrajlı bir film.

Bakıp da göremeyiz, görüp de bakamayız.

Hakikat  tüm çıplaklığıyla ezip geçse

Beni, ülkemi, insanımı,

Toprağı çoraklaştırmayağız.

Ormanı yeniden yeşillendireceğiz.

Ve en çok da denizleri koruyacağız.

Su temizler çünkü hepimizi

Kurutmadan, unutmadan

İçimizde yaşatacağız Denizleri (Ü.I.)

  • FİLMOGRAFİ
  • Yıkıntı Düşler (Kısa Film) (Yönetmenlik): İstanbul Kısa Filmciler Derneği En İyi Film Birincilik Ödülü
  • Oyun Bitti (Kısa Film) (TRT Genç Sinemacılar) (Yönetmenlik), Ankara Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Film Festivali Öykü Ödülü
  • Oyuncu (Kısa Film) (Senaryo ve Yönetmenlik), Nürnberg Film Festivali  ilk gala, 5. Uluslararası İşçi Filmleri Gösterimi, Marmara Üniversitesi Ön Eleme
  • Kukla (Kısa Film) (Yönetmenlik)
  • Eşzamanlı Hayatlar (Kısa Film) (Yönetmenlik)
  • Çemberin Dışında (Dizi)  Yönetmen: Çağan Irmak, Celal Çimen, Yönetmen Yardımcısı: Deniz Çetintaş
  • Sonbahar İlkbahar (Sinema Filmi) Yönetmen: Yavuz Özkan, Yönetmen Yardımcısı: Deniz Çetintaş
  • Dök İçini Rahatla (Dizi) Yönetmen: Muharrem Özabat, Yönetmen Yardımcısı: Deniz Çetintaş