Sokak söyleşilerinde çoğu insan, günün ağır şartlarından, ekonomik çöküntüden, kültürel parçalanmaların yarattığı boğuntunun görüntüsünden çok net ipuçları veriyor ancak bazen bir kadın ya da erkek her şeyin güzel olduğunu, ekonomik sıkıntı olmadığını, geçmişteki yoksunlukların aşıldığını anlatıyor.
Şaşırtıcı hatta bazen izleyende bir zihin yarılması yaratabilecek durum bu. Toplumun ekonomik ve sosyo-kültürel açıdan en dipteki insanları, hepimiz gibi özgürlüklerle, demokrasiyle, ilgili değiller diyelim, çarşı pazarla da mı ilgili değiller, nasıl oluyor da emekli, üstü başı dağınık bir kadın, “Bana emekli maaşım yetiyor, Allah razı olsun Erdoğan’dan!” diyebiliyor?
Sosyal psikoloji, sosyoloji her gün bir şeyler üretiyor yoksul halk kitlelerinin uyu(tul)masıyla ilgili. Çok geniş bir kaynakça var sosyal teori alanında bununla ilgili zira bütün bu teoriler- Marksizm de dàhil- matematiksel bir açıklama dizgesi sunuyor, sunmak zorunda ” bilimsellik” adına ama bazen evet ” bazen” ben kendimde de son zamanlarda gözlemlediğim üzere bu mantık dahilindeki akıl yürütmeler insan ruhuna nefes aldırmaya yetmiyor, insan gördüğü, duyduğu, yasadığı gerçekliğin aynı ortamda yaşayan birilerince çok başka bir hikâye olarak sunulması karşısında kendi var oluşunu sorguluyor; kısaca ontolojik bir travma yaşıyor.
Nedir versamina? Yeni keşfedilmiş ve ” acıyı zevke dönüştüren ” bir ilaçtır.
Gerçeğin gerçekmiş gibi başkalaştırılarak hikâyelendirilmesi, “hikâye” değil olay aktarılması demiştim, uzun zaman önce. Oysa bir romandaki bir öyküdeki hikâyeleme gerçeğin ta kendisi olsa bile araya bir yabancılaştırma efekti girmiştir. Gerçeğin tekil ve basit doğasını edebi bir metin dünyanın magmasıyla buluşturur adeta, her doğumu, ölümü, aşkı ve her şeyi düşünüp her şeye uyarlayarak inşa edeceğimiz bir duş- gerçek yapı insanı kavrar ve içine hapseder.
Bizimki gibi bir var oluş sürecinin mantıklı bir çıkış vaadi, sosyal teoriyle açıklanırken uyuyan bir zihin, edebi bir hülyalı anlatıyla silinir ve içine çöken acı ve karamsarlığı yok edemese de onu tanır ve kendisiyle barışma ihtimali doğar.
Primo Levi’nin iki öyküsünde gecen bir ilaç vardır: versamina. Levi’nin biyografik trajedisini bilenler, uzun süren ölümle sohbet hayatını da biliyorlardır. Levi, o bitimsiz karanlıktan çıkamazken çıkmayı hayal eder yine de ve versaminaya sarılır. Nedir versamina? Yeni keşfedilmiş ve ” acıyı zevke dönüştüren ” bir ilaçtır. İlacın zerk edildiği askerler neşeyle savaşa; yâni ölüme koşar. Bir tür ” acı koruyucu” dur versamina.
Sokak söyleşilerinde bizi şaşırtan, sinirlendiren; olup bitenleri hiç bizim gibi görmeyen o yaşlı kadın, sesi neredeyse yüz yıl önceden bize ulaşan o mutlu adam, bizim hiç akıl edemediğimiz kendi versaminalarini üretmiş, içiyor olabilirler mi? Ah canım sosyal bilimlerim.