1980 askeri darbesinden hemen sonra, öncesinde ülkenin hemen hemen her alanında var olan, toplumsal muhalefetin -her ne kadar çok kısa zamanda yüzbinler tutuklanıp cezaevlerine konulmuş ve bazıları da idam edilmiş ve güçlerinin sanıldığı kadar çok olmadığı anlaşılmış olsa da – benzeri bir güçlenme ve yeniden derlenip toparlanmasını ortadan kaldırmak için,
Geçmişi incelediğimizde, sporun özellikle de her ülkede en çok izleyici toplayanının yani futbolun yöneten iktidarlarca, kendi iktidarlarının devamını ve pekişmesini sağlamak amacıyla etkin bir şekilde kullanıldığına tanık oluruz. Çoklukla kitleler bu etkinliklerin kendilerinde yarattığı etkinin farkında bile değillerdir. Ülkemizde de bu gelişmeler, pek de, tarihte tanık olduklarımızdan ve dünyanın, hâlihazırda, birçok ülkesinde olduğundan farklı olmamaktadır.
1980 askeri darbesinden hemen sonra, öncesinde ülkenin hemen hemen her alanında var olan, toplumsal muhalefetin -her ne kadar çok kısa zamanda yüzbinler tutuklanıp cezaevlerine konulmuş ve bazıları da idam edilmiş ve güçlerinin sanıldığı kadar çok olmadığı anlaşılmış olsa da – benzeri bir güçlenme ve yeniden derlenip toparlanmasını ortadan kaldırmak için, ılımlı İslam gençliği projesine ek olarak ve dünyada gelişen akıma paralel olarak ülkemizde de spora özel bir önem atfedilmiş ve uygulamaya konulmuştur. Bu çerçevede ilk olarak ülkede var olan hemen hemen her ilde hatta potansiyeli yeterli görülen her ilçede amatör futbol kulüpleri profesyonelleştirilerek, eğer amatör takımları yoksa yeni kulüpler kurularak ve ülkede adına 3. Lig dedikleri yeni bir kategori oluşturulmuştur.
Bu sürecin ardı sıra ise yeni yasalar çıkarılarak devletin futbol federasyon aracılığıyla denetiminde olan spor kulüpleri, finansal olarak desteklenme adı altında, belediyelere bağlanmış, birçok ilde ve ilçede hemen hemen her futbol kulübü belediyelerin bir şubesi haline dönüştürülmüş ve böylece devlete muhtaç hale düşürülerek denetim ağı güçlendirilmiş ve futbolun o büyüleyici cazibesi en ücra köşelere kadar ulaştırılmıştır.
Belediyeler aracılığıyla sağlanan bu futbolu yaygınlaştırma ve kitlelerin TV’lerin yanı sıra başat ilgi alanlarından biri oldurma çabasına ülkenin maliyesi ve sosyal güvenlik kurumları da katılmış ve bu futbol kulüplerinin borçları ya yapılandırma adıyla ya da doğrudan talimatlarla hep geciktirilmiş ve sürekli bir ek kaynak da oluşturulmuştur.
Tüm bunların yetmediği koşulların olduğu zamanlar da olmuştur kuşkusuz! İşte o zamanlarda da devletin hâkim eli doğrudan devreye girmiş ve futbol ekonomisine ve piyasasına biçim verilmiştir. Bunun en ileri örneğini Ankaragücü spor kulübünün, bizzat Darbe lideri Kenan Evren’in talimatıyla, bir üst lige çıkarılmasıdır. Dünyanın hemen hemen hiçbir yerinde olmamış bir olaya tanık olmuştur dünya spor kamuoyu o dönemde.
Son dönemlerde ise spor ve sporla ilgili yatırımların ve olguya devletin müdahalesinin en uç örneklerini yaşamaktayız. Sözüm ona özerk olan futbol federasyonu nedense yönetenlerin onayladıkları dışında kişilerce kazanılmak bir yana, adaylıkları bile söz konusu olamamaktadır. Kulüplerin başkanlıklarına ise yönetenlerle iyi ilişki kurmakta – ki bunun ne anlama geldiği açıktır- zorlanmayacaklar arasında seçilmekte, aksi yapıda olanlar ise kısa zamanda zorluklarla karşılaştıklarından yönetimleri terk etmektedirler. Israrla yönetenlerle uyumlu kulüp yöneticileri dayatılmaktadır.
Yine tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar, hatta belki dünyanın hiçbir ülkesinde olmadığı kadar devletin bu alana yatırımları yöneltilmiştir. Hedef olarak seçilmiş tüm illere, ilçelere büyük büyük futbol statları yapılmakta ve bunlar o bölgedeki kulüplerin hizmetine sunulmaktadır. Futbol statları salt, haftada bir ya da iki, maçların oynandığı alanlar olmanın dışına çıkarılarak, kulüplerin taraftarlarının, dayatılmış belirli içeriklerle, zamanlarını geçirdikleri, eğlendikleri alanlar haline dönüştürülmüşlerdir.
Bütün bunların yanı sıra gerek yönetenler ya da onların bu alandaki temsilcileri sürekli spor alanlarında görünerek siyasallaşmanın gölgelerini her aşamada hissettirmiş ve gerek yazılı basını gerek görsel medyayı bu amaçlarına uygun yapılandırma içine girmişlerdir. Dünyanın en büyük spor medya kuruluşlarından biri olan “Bein Sports” grubunun ve ülkemizde medyayı kontrollerine alanların hemen hemen hepsinin mutlaka bir spor kanalı açmaları, sporu doğru düzgün yapmaya çalışanlarında bu alandan çekilmeleri (NTV spor) tesadüf olmasa gerek.
Sistem, her nedense vatandaşın cebindeki ya da kazandığı her kuruşun hesabını sorarken, bu büyük rakamların sisteme girmesine ve sistem içinde eritilmesine göz yummuştur.
Görüldüğü gibi 1980’lerden beri her aşama da sistemli bir çaba, çalışma ve yönlendirme söz konusudur. Tüm bunlar neden yapılmaktadır peki? Konu sadece kitleleri yönlendirmek ve pasifleştirmekle mi ilgilidir, yoksa başka beklentiler ve amaçlarda mı vardır? Bunların yanıtını vermeye çalışacak olursak karşımıza oldukça ilginç şeyler çıkmaktadır.
Spor, özellikle futbol, ülkemizde kara para aklamanın en önemli araçlarından biri olmuştur. Sisteme girmeyen ve açıklanamayan kaynaklardan para kazanan ve kulüplerin yönetimlerine gelenlerin büyük bir bölümü, sorgulanmayan miktarlarda büyük bedelleri ödeyerek kulüplere futbolcu transferi dâhil harcamalar yapmış, borçlandırmış ve daha sonra da bu borçları kulüp gelirlerinden tahsil yoluna gitmişlerdir. Sistem, her nedense vatandaşın cebindeki ya da kazandığı her kuruşun hesabını sorarken, bu büyük rakamların sisteme girmesine ve sistem içinde eritilmesine göz yummuştur. Ülkenin belli başlı Anadolu kulüplerini incelediğimizde bu örnekler kolaylıkla görülecektir. Bu tarzda yaklaşımların sonucunda bir çok Anadolu kulübü ödemeleri yapamadıklarından (özellikle vergi ve sosyal güvenlik ) iflas etmiş ya da bilinçli batırılmış ve yerlerine yine devletin onayı ile adlarının önlerine “yeni, öz, hakiki!” ibareler eklenilerek yeni kulüpler kurulmuştur. İlginç olan ise bu türden hülle dönüşümler devletin de zımni desteğini almış, vatandaşın bu türden hüllelerini cezalandıran ve yıllarca yakasını bırakmadığı halde, bu oluşumlar için herhangi bir önlem almamıştır.
Spor, özellikle futbol, aynı zamanda derin devletle iç içe bir özellik göstererek kendisine hizmet etmiş ve kendisi adına yasal düzlemde açıklanması zor işler yapmış kişileri, yine bu aracılıkla aklamış ve halkın gözü önünde legalleştirmiş ve bir nevi yeniden toplumun içine sokarak ileride başka hizmetler için hazır tutmuştur. Bu aracılıkla bu türden hizmetleri de ödüllendirerek olası yeni adaylara da göz kırpmıştır. Gerek uluslararası gerekse ülkemiz yasaları nezdinde bu özellikleri tescil edilmiş bu türden kişilerin, kısa bir incelemeyle, azımsanmayacak sayıda oldukları görülecektir.
Dünyanın en büyük sanatçılarını ya da yazarlarını bilmeyen, hatta buna hiç ilgi duymayan yeni dönem çocukları- gençleri size bir çırpıda en pahalı futbolcuların adlarını, onlara dair çok özel bilgilerle birlikte sayabilecek durumdadırlar.
!970’lerde emperyalist politikalara paralel olarak ülkemizde de yürürlüğe konulan küreselleşme politikalarına paralel olarak, toplumun etnik ve dinsel bölümlenmesinin ve kamplaşmasının da bir aracı olarak kullanılmıştır futbol. Her köy, kasaba, ilçe ya da ilde oluşturulan futbol takımları ve taraftarlığı öylesine önemsenmiş ve şişirilmiştir ki, insanların bu türden çelişkilerle (çokluk sanal) birbirleri ile ilişkilerinde kutuplaşmaları ve duygu ortaklıklarından uzaklaşmaları sağlanmış ve giderek süreç içerisinde bölgesel, etnik ve dinsel kimliklerin taraftarlığının öne çıkarıldığı ve yönetenlerin onaylamadığı etnik kimlik ya da inanç sistemlerinin düşmanlığının açık bir şekilde sergilendiği alanlar olmuşlardır. Bazı futbol maçlarında tekbir getirilmesi, bazılarında belirli etnik kimliklere ait olduğu iddiasında bulunulan takım ya da futbolcuların yalnızlaştırılması, saldırılara uğraması. Ülke tarihinin en büyük terör saldırısında (Ankara katliamı) ölenler için (saygı amaçlı!) bir milli futbol maçı öncesi yapılan anma töreninde belirli bir grubun saygısızlık yapması ve hatta saldırıyı haklı bulduklarını belirten tepkiler koymaları, tekbir getirmeleri (saldırıyı yapanlarında İslami bir terör örgüt üyesi olduğu açıklanmıştı!) ve bunun akabinde devletin bu konuda hiçbir tepki ortaya koymaması ve onaylar bir tutum takınması, bu duruma en güzel örneklerdir.
Anne-babaların kendilerinin ve çocuklarının gelecek algısını da değiştiren endüstriyel spor, özellikle futbol, bir çok kişinin artık geçmişte olunanın aksine, artık çocuklarını okutmak ve geleceğini öğretim görmüş bir insan olarak kazanabilmesi düşüncesi yerine, futbolcu annesi ya da babası olarak köşeyi kısa zamanda dönme ve kendi geleceklerini de çocuklarının gelecekleri ile özdeşleştirerek, kulüp ve futbol okulları kapılarında dolaşmalarına sık sık rastlamak olasıdır. Çocuklar, artık, bilgilenmeyi-öğrenmeyi futbol bilgisi edinme – kuşkusuz diğer güdümleme araçları ile birlikte- olarak görmekteler. Dünyanın en büyük sanatçılarını ya da yazarlarını bilmeyen, hatta buna hiç ilgi duymayan yeni dönem çocukları- gençleri size bir çırpıda en pahalı futbolcuların adlarını, onlara dair çok özel bilgilerle birlikte sayabilecek durumdadırlar.
Endüstriyelleşen ve siyasallaşan spor, aynı zamanda kitlelerin temel çelişkilerinden (ekonomi, eğitim ve demokrasi sorunları) uzaklaştırılmasına ve birey olarak kendilerinin ve ülkenin gündemi üzerine düşünmekten daha çok, sanal gündemlerle uğraştırılmasına aracılık eden bir yapı haline dönüştürülmüştür. Birçok ortamda, evinde ekmeği bile olmayan bir kişinin, A ya da B futbol takımının transfer edeceği bir futbolcu üzerine saatlerce kafa yorulması ve ülkenin her bireyinin bu konularda uzmanlaşması (!) ve kendilerini en üst düzeyde yöneticiler ve çalıştırıcılarla özdeşleştirmesi sık rastlanılır bir gerçekliktir.
Sağlıklı yaşam ve insanlığın güzelliği ideallerine uygun olarak işlev görmesi gereken sporun, özelikle futbolun, giderek endüstriyelleşmesi ve siyasallaşması yönetenlerin amaçlarına hizmet eder duruma dönüştürülmesi, doğaldır ki onların, diğer araçların kullanılmasından farklı ele alınamaz. Yönetenler, fütursuzca, her türlü aracı kitleleri manipüle etmek için kullanmaktan vazgeçmeyeceklerdir. Sporu, özelde ise futbolu, basit sıradan ve salt bir eğlence aracı olarak görmekten öte yaşamın önemli ögelerinden biri olarak görmek ve güzel bir dünya idealinde ona da yer ayırmak ve ilgilenmek ve onunla ilgili politikalar geliştirmek gerekliliği vardır. Hayat, salt üretme değil, aynı zamanda ürettiklerimizin, yarattıklarımızın bize getirmesi gereken güzellikleri yaşayabilme ediminde bulunabilme etkinliğidir de!
Yorum Yaz