Tarihsel toplumsal birçok olayı sinemaya başarıyla aktaran Wajda, salt belgeselci bir gerçekçiliğe yaslanmayarak tarihsel bir gerçekliği sanatsal bir kurguyla ustalığını sergilemiş, gerçekliği simgeler aracılığıyla estetize etmiştir.
Kara bulutların kaplamış olduğu bir gökyüzünün ardından demir bir köprünün üzerine çevriliyor kamera. Köprünün her iki tarafında, ellerinde bavulları ve taşınabilir her çeşit eşyalarıyla diğer tarafa kaçmaya çalışan kadınlar, yaşlılar ve çocuklar var. Arabası olan arabasıyla, bisikleti olan bisikletiyle kaçmaya çalışıyor. “Almanlar arkamızda!”diye bağırıyor biri, karşı taraftan “Ruslar! Ruslar geliyor!” diye bağırıyor biri. Tarih 17 Eylül 1939. Andrej Wajda, otobiyografik bir hikayeyle, kendi ülkesinin yaşadığı trajediyi Katin filmiyle yeni kuşaklara hatırlatmaya çalışıyor.
Katin filminin tezi bu simgesel sahne ile verilmiş de oluyor: Polonya, Almanya ile Rusya arasında bir köprü durumundadır ve Polonya halkı her iki taraftan sıkıştırılmıştır. Tarihsel toplumsal birçok olayı sinemaya başarıyla aktaran Wajda, salt belgeselci bir gerçekçiliğe yaslanmayarak tarihsel bir gerçekliği sanatsal bir kurguyla ustalığını sergilemiş, gerçekliği simgeler aracılığıyla estetize etmiştir. Film 2008’de Oscar’a da aday olmuş. Katin, 1939’da SSCB’nin Nazilerle anlaşarak Polonya’yı işgal etmesini ve savaş esiri olarak tutukladığı 20 bin subayın 12 binini 1940’ta Katin Ormanı’nda katledişini konu ediyor.
Wajda’nın babasının da bu subaylar arasında olduğunu belirtelim. Kırmızı-beyaz iki bantlı olan Polonya bayrağını Rus askerlerin yırtarak ikiye ayırıp kırmızı tarafını binalara asması, beyaz tarafını da bir Rus askerinin ayağına sarması da simgesel bir sahne. Subaylar durumun vehametini: “Aramızda ilan edilmiş bir savaş olmamasına rağmen bizi savaş eseri olarak tutukladılar.”, “Daha kötüsü Rusların Cenevre Antlaşması’nın altında imzası yok.” gibi ifadelerle anlatmak istemişlerdir. Filmin merkezinde duran karakter Yüzbaşı Andrej’dir. Üniversitede profesör olan babası Nazilerce Austwich’e götürülmüş, karısı Anna ve kızı Nika’yı Ruslar götürecekken eski bir Rus subayı kurtarmıştır. Andrej’in annesi, karısı ve kızı, Katin’de katledilenler listesinde adına rastlamadıkları için beş yıl boyunca ölmediğini düşünerek dönmesini beklemişlerdir. Küçük Nika’nın yönetmen Wajda’yı simgelediğini düşünebiliriz. Her kapı çaldığında babasının döndüğünü sanarak kapıya koşmaktadır Nika. Wajda’nın bu filmi annesine ithaf ettiğini düşünürsek Anna karakteriyle de annesine gönderme yaptığı söylenebilir. Polonyalı subayların Kozielsk’teki esir kampında yaşadıklarını ve Katin’de olanları Andrej’in eşyaları arasında çıkan bir günlükten öğreniyoruz film kurgusu olarak. Wajda bu bilgilerin gerçekliğini askerlerin mektuplarından ve ortaya çıkan günlüklerden derlemiş.
Esir kampı boyunca Andrej ile bir arada olan yardımcısı Jarzy ise daha düşük rütbeli olduğu için kamptan sağ kurtulanlar arasındadır ancak savaşın bitiminde Ruslar Polonya’yı işgal ettikten sonra tarihi gerçeklikler örtülerek üretilmiş yalanlar egemen olmaya başlayınca, Jarzy’in vicdanı buna dayanamaz ve Jarzy kendini vurur. Katliamı Ruslar yaptığı halde, Almanların yaptığını anlatan propagandalar söz konusudur ve yeni Polonya’da insanlar çıkarları gereği, olan biten karşısında sessizdir ve yeni durumu kabullenmiştir. Bu gerilimli durum film boyunca çeşitli karakterler aracılığıyla öne çıkarılır. General öldürülmüş, karısı Roza ve kızı Ewa onun anısına sadık kalarak katliamı Rusların yaptığı konusunda ısrar etmiş; generalin hizmetçisi Stasia ise bir Rus subayla evlenip “hanımefendi” olmuştur. Mühendis pilot Piotr’ın iki kız kardeşi vardır. Birisi “Polonya’nın asla özgür olamayacağını” düşünmekte ve Ruslarla uzlaşım içinde olarak, geçmişi de görmezden gelerek “yeni Polonya’yı kurmak” için Güzel Sanatlar Akademisi’ne müdüre olmuş, diğer kız kardeş ise Piotr’ın hatırasına sadık kalarak “onun tarafında” olmayı seçmiştir.
“En kötü düşmanıma bile dilemezdim bunu”
Filmin sanatsallığı ve politik iletisi Pilot Piotry’ın kız kardeşlerinin tutumuyla ilişkili olarak sunulmuştur. Sofokles’in Antigone oyunu (ki Brecht de 1947 yılında Sofokles’in Antigonesi adıyla bir yeniden yazıma tabi tutmuştur.) sanat tarihinde kurallara başkaldırmayı haklı gösteren bir oyundur. Kreon adlı kral Polyneikes’i öldürtüp cesedinin gömülmesine izin vermez. Kız kardeşlerden İsmene bu durumu sineye çekerken Antigone gizlice cesedi gömer. Kral da onu diri diri, mezara kapatır. Katin filminde Antigone’ye gönderme açıktır. Antigone olan kız kardeş, Autzwich’ten dönen ve bir daha saçı çıkmayan aktriste peruk yapmak için saçını kestirirken berber: “Kim başkasının saçından peruk takar da kendi saçıymış gibi varsayar?” diye sorduğunda kız kardeş Antigone: “En kötü düşmanıma bile dilemezdim bunu” der. Burada Polonya’nın özgürleşmesinin Rusların kontrolünde gerçekleşeceğine inananlara gönderme yapmaktadır aslında. Çünkü müdire olan kız kardeşe göre mantıklı davranmak “Polonya’nın kendi başına asla bağımsız olamayacağı”nı bilmektir. Güzel Sanatlar okumak isteyen genç Tadzio: “Katin’e karşı tavrınız Polonya halkına sadakatinizi gösterir” dediği zaman müdire ona: “Hepiniz kendinizi öldürtürseniz Polonya’yı kim kurtaracak?” biçiminde çıkışından, yaşananların farkında olduğunu ama sineye çektiğini göstermek istemiştir. Ruslar zalim “kral”ı, subaylar öldürülen “ağabey”i, Polonya halkı da İsmene ve Antigone olarak ayrılmıştır. Aktristin oynayacağı oyunun hangi oyun olduğunu ise duvardaki bir ilanda görebiliyoruz: Antigone.
Katliam 1940 baharında henüz Naziler, Rusya’ya saldırmadan önce gerçekleştirilmiştir. Naziler 1943 yılında mezarları bulup cesetlerin çıkarılışını kayda almışlar ve Polonya’da Rus komünizminin ne menem bir kötülük olduğunu, kendilerinin de Ruslara karşı Polonya halkının koruyucuları olduğuna dair propaganda yapmışlardır. Ocak 1945’de Ruslar geldiğinde aynı filmleri kullanarak propagandayı tersine çevirmişler, dikkatli otopsiler yapıldığında katliamın Almanlar tarafından yapıldığının anlaşıldığını, Rusların Polonya halkını Nazi zulmünden kurtardığını anlatan filmler göstermişlerdir. Hatta radyolar günlerce “Tek dostunuz Sovyetlerdir” diyerek Katin’de Almanların yaptığı vahşiliklerden bahsetmiştir. Dikkati çeken önemli bir nokta da öldürülenlerin isimleriyle beraber mesleklerinin de verilmesidir. Bu, öldürülenlerin hepsinin entelektüel; çoğunun ressam, öğretmen, mühendis, mimar gibi eğitimli bir elit olduğunu göstermektedir. Wajda burada, ülkenin geleceğini inşa edeceklerin katledildiğine dikkat çekmektedir çünkü er düzeyindeki askerler savaş esiri olarak alınmamış, tasfiye edilmiştir yalnızca.
Fazla uzatmadan teknik olarak değinirsek; Wajda film boyunca anlatıcı konumunda farklı bakış açılarının gözlemlerini sunmuştur. Genelinde Tanrı bakışı hakim olsa da Kozielsk’te ve Katin Ormanı’nda yaşananlar Andrej’in gözünden kahverengi tonların ağırlıkta olduğu ve netlik kayıplarının olduğu görüntülerle aktarılmış, filmin gerçek zamanı Tanrı bakışı olarak net renklerle sunulmuştur. Ayrıca cesetlerin çıkarıldığı sahneler Almanların çektiği belgesel görüntüler eskişehir eskort aracılığıyla film içinde film olarak kullanılmıştır. Filmin politik boyutu uzun uzadıya tartışılabilir belki ama bir “sanat ürünü” olarak ana meselesinin, filmdeki diyaloglardan birinde söylendiği gibi: “Polonya’nın Avrupa haritasındaki yerine oturtmak” olduğu söylenebilir.