arama

Bit Pazarına Nur Yağdı; Arabeskleşme!

Sinan Abuzer AKDAĞ
Arabesk müziğin, sürekli nakaratlarla, devletin baba olduğu yanılsamasını, ne yaparsa doğru olduğu kabulünü, imkânları ölçüsünde bireyin gereksinimlerini dikkate aldığı inancını yerleştirdiği ve devletin yıkılmazlığını empoze ettiği, bireyi uysallaştırdığı görülmektedir.
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • Sinan Abuzer Akdağ Sinan Abuzer Akdağ
  • 1 Star
    Loading...

Çok seslilik denemeleri yapan ve kendi kültürel değerlerini bu anlamda insanlığın hizmetine sunan Bela Bartok gibi müzikologlar, Doğu Avrupa halk müziği, özellikle Macar Halk müziği gibi birçok örneğin var olduğu koşullarda, ülkemizin halâ müziğin en kuralsız ve ilkel denilebilecek türleriyle uğraşıyor olmasının kültürel geleceğimiz ve tarihimiz açısından ne kadar olumsuz olabileceği açıktır.

 

 Toplumsal çöküşün, her geçen gün hızla değerler erozyonunun yaşandığı son dönemlerde, bu olgunun başarılmasında en temel rolü arabesk müzik ve kültür ögelerinin, daha çok da arabesk müziğin oynadığını gözlemlemek pek de yadsınmayacak bir olgu olarak karşımızda durmaktadır.

İlginç olan, b…unda boncuk bulan ve bulduğu bu renkli nesneye hayretler içinde bakan çocuk örneği, bu kültürün ve müziğinin sözüm ona aydın çevrelerce kutsanmasıdır. Ülkenin sanat ve kültür yaşamının belirleyicileri olan ve kendilerini bu toplumun aydınları olarak tanımlayanların, bu kültürü ve müzik türünü yeni keşfetmişçesine sürekli gündeme getirmeleri film, dizi, edebiyat, ürünlerinde yer verilerek kültürel yaşamımızın zenginliği, korunması gereken değeri gibi sunulması ve ısrarla sürekli gündemde tutulması az rastlanır bir durum değil.

Gün olmasın ki, gerek müzik dünyasından gerek diğer sanat türleri arasından, geçmişte ve günümüzde, kültürel yaşamımızı istila etmiş olan arabesk kültür ve müzik icracı ve etkin elemanları medya organlarında ve değişik etkinliklerde boy göstermesin, topluma geçmişte olumsuz anlamda rol model olmuş tiplemeler birer sanat ve özgünlük abideleri gibi sunulmasınlar. Geçmişin yeraltı ve kabadayı âlemi gözdeleri olan kimisi bu nedenle öldürülen, kimisi hızlı yaşayıp genç ölen tiplemeler, “Acıların Kadınları” şarkıcıların, kişiliklerin onların korumalarını üstlenenlerin yaşamlarının ve müziklerinin efsaneleştirilmesi; Ferdi Tayfur, Hakkı Bulut, Orhan Gencebay gibi arabeskin sembol kişiliklerin şarkılarının iddialı film ve dizilerin müziği olması; Müslüm Gürses’in şarkılarının yeniden, yeni formlarla hatta bazen acemice çok seslendirilerek gerek entelektüel gerek popüler ortamlarda üretilmesi piyasaya sürülmesi ve yaygınlaştırılması; bunların müzik ve kültür kaynaklarının ve icracılarının yaşamlarının rol modeller olarak sunulup gerek sanat yaşamının yeni ögeleri olarak gerek sanat yayınlarının köşe başlarında yer verilmesi gerek basının ve televizyon programlarının yıldızları olarak öne çıkarılması vb…

Arabeskin özellikle yetmiş ve seksenli yıllarda toplumsal yaşamımızın baskın gerçeklerinden biri olması, zaman zaman durulup sonra yeniden parlaması, bizim gibi çarpık kapitalist ilişkilerin hüküm sürdüğü toplumsal yapıların doğal olası sonuçlarıdır. Arabesk üretim ilişkilerinin belirlediği ilişkilerin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu gerçek, bu üretim ilişkileri var oldukça ön planda ya da alttan alta toplumsal yaşamda varlığını sürdürecektir. Burada asıl öne çıkan böylesi bir olgunun varlığının, bizim bu durumu edilgin bir şekilde kabulleneceğimiz ya da kabullenmeyeceğimizdir. Aydın tavrımız bu gerçekliğin yaşamımızda ve kültürel geleceğimizde belirleyici olabilecek yıkımları yapmasına izin vermemek olması gerektiği ya da en azından karşı bir duruş ve ekinlikler ortaya koymamızın zorunluluğudur.

Bazı araştırmacıların arabeski ilerici hatta devrimci buldukları, bazılarının arabeskin tarihsel olarak zaten kültürümüzde var olduğunu (bazı temalardaki benzerliklerinden hareketle kökenini Osmanlı dönemi tasavvuf anlayışlarından aldığına ilişkin savları ile) ileri sürdükleri, bazılarının ise (resmi Türk-Sünni Hanefi İslam anlayışın asimilasyon amacına hizmet amaçlı ya da Aleviliği tasavvufun günümüze gelen bir biçimi olarak görmelerinden olsa gerek) arabesk müziğin kaynağı olarak Aleviliği gösterdikleri görülmektedir. Bu bakış açılarıyla ilgili yazılabilecek çok şey var, ancak bu yazımızda arabeske neden karşı olunmalıdır sorusunu yanıtlamaya ve ona karşı doğru duruşun ne olması gerektiği, en azından, en genel hatlarıyla belirtilmeye çalışılacağımızdan, o konuya ileride değineceğiz.

Arabesk müzikte ezgiyi ve onun şarkı içindeki rolünü belirleyen sözler olduğundan, ortaya çıkan ürün açısından “biçim” tüm önemini yitirmekte ve temel belirleyen “içerik” olmaktadır. İçeriğin gerektirdiği çıkışlar, haykırmalar, slogansal söyleyişler çalgıların da buna uyumunu gerektirmekte ve zaman zaman anlık değişimlerin de gündeme geldiği bir yapı ortaya çıkarmaktadır. “İçerik ve biçim” bütünlüğünün ve uyumunun olmadığı, özellikle “biçim” olmaksızın salt içerikle hiç bir ürün sanat açısından değer taşımayacağından, bu anlamda, arabesk müziğin de sanatsal hiçbir değeri olmayacağı açıktır.

Arabesk müziğin diğer özelliklerinden biri de çok sayıda çalgı kullanılmasıdır. Bu müzikte çok sayıda çalgı aleti kullanılması, müzikteki evrensel çok sesliliği sağlamaya değil, “çok ses” anlayışıyla yapılmış, farklılık yaratmaya –geleneksel Halk müziğinden- ve dikkati çekme amacına hizmet eden bir çabadır. Zaman zaman Batılı ya da Hint ve Arap çalgılarının kullanılması da bu amaca yönelik çabalar olmuştur. Çağdaş müzik anlayışıyla uzaktan yakından ilişkisi olamayan bu girişimler ortaya değerli, kaliteli, doğru bir müzik anlayışı çıkaramamaktadır. Kural tanımayan ve tümüyle piyasa edinme çabalarıyla yapılan bu müzik türünün kuralsızlığı ve kargaşayı etkin kılma çabası özelde bir ülkenin, genelde ise insanlığın doğru müzik anlayışına hiçbir yarar sunamamaktadır.

Arabesk müzik, kabul edilebilir evrensel müzik kurallarına özellikle sesler açısından aykırılık oluşturur ve bu nedenle de çok sesliliğe uygun değildir. Çok sesliliğe uygun olmayan ya da çok-sesli yapıya dönüştürülemeyen tüm müzik türleri gibi, arabesk de yerelliğe mahkûmdur ve ancak belirli bir kesim tarafından ilgiyle dinlenebilir ya da haz alınabilir bir müzik türü olarak kalacaktır. Çok seslilik denemeleri yapan ve kendi kültürel değerlerini bu anlamda insanlığın hizmetine sunan birçok örneğin (Bela Bartok ve Doğu Avrupa Halk Müziği özelde ise Macar Halk Müziği) var olduğu koşullarda ülkemizin hâlâ müziğin en kuralsız ve ilkel denilebilecek türleriyle uğraşıyor olmasının kültürel geleceğimiz ve tarihimiz açısından ne kadar olumsuz olabileceği açıktır.

Arabesk müzik, kabul edilebilir evrensel müzik kurallarına özellikle sesler açısından aykırılık oluşturur ve bu nedenle de çok sesliliğe uygun değildir.

Kültürel yozlaştırmanın ve edilginleştirmenin aracı olan arabeskte sorunlar toplumsal bağlarından koparılıp, soyut birer olgu ve sloganlar düzeyinde ele alındığından, arabeskle ilişki içinde olanlar açısından sorunların nedenleri, kökenleri ve çözümlerine ilişkin herhangi bir sorgulama ya da çaba söz konusu olmamaktadır. Sorunlar sadece vardır, ancak bu sorunların nereden kaynaklandığı hiç önemli değildir. Önemli olan sorunun kendisi ve birey olarak o sorunun bizde belirli bir yakınmaya neden olmasıdır. Bu yakınma da, sorunun kendisi de bireyseldir. Doğal olarak onunla oluşturulan ya da oluşturulacak ilişki de bireye özgüdür. Bireyci ilişki, doğal olarak sorunlara ilişkin çözümün de birey olarak ele alınması anlamına gelmektedir. Bireyin toplumsal bir ilişki, edim ya da eylem içinde olmasına gerek yoktur.

Arabeskte yaşamın gerçekliği bireyin dışındadır. Birey dış gerçeklikten soyutlanmış olarak kendi iç dünyası ile baş başadır. Bu kendine özgü dünyasında yaşadıkları, özellikle özlemini belirttiği aşkı-sevdası gerçekliğin kurallarına özgü olmadığından, bu duygular simgeselleştirilen ve bireye özgüleştirilen bir dünyada yaşanmaktadır. Bu bireye özgü hale dönüştürülmüş dünyadaki bazı istekler yerine geldiğinde, birey rahatlayacak, yakınma ve şikâyetlerinden kurtulmuş olacaktır. Kendi dışındaki gerçeklikte nelerin yaşandığı ya da gündeme geldiği yaşamında anlam taşımayacaktır.  Yaşamın kendisine ve ona dair tüm gerçekliğe yabancılaşacaktır.

Arabesk, aynı zamanda, bireyi maddi gerçekliklere ilişkin tüm beklentilerinin kendi dışındaki güçler tarafından kontrol edildiğine şartlandırmakta, yakarışların, umutsuzlukların bu güçlere yönelik dile getirilmesi anlayışına yönlendirmekte ve bireyin kendi yaşamına ilişkin kararların da bu güçlerce alındığına inandırılması gibi bir teslimiyete sürüklemektedir. Bu anlayış süreç içerisinde Osmanlı’dan beri var olan, bireyin kul, yönetenlerin ise bu kulların dileklerini istediklerinde, uygun gördüklerinde yerine getirenler olduğu düşüncesini pekiştirmektedir. Arabesk müziğin sürekli nakaratlarla benimsettiği bu anlayışın devletin baba olduğu yanılsamasını, ne yaparsa doğru olduğu kabulünü, olanakları ölçüsünde bireyin gereksinimlerini dikkate aldığı inancını yerleştirdiği ve devletin yıkılmazlığını empoze ettiği, bireyi uysallaştırdığı görülmektedir.

Arabesk, bireye, olay ve olgular karşısında güçsüzlüğünü ve çözüme ulaşmanın olanaksızlığını gösterdiğinden, bireye çaresizliğini ve tüm bu olgularla mücadelesinde yalnızlığını öğütlemektedir. Çaresizleşen ve yalnızlaşan birey koşullar karşısında edilginleşir ve başına gelebilecek her türlü olayı kabullenerek, onu kadere bağlar. Bu sonuç onun çözümü de kadere bağlamasına neden olur. Kendisine efkârlanmak ve yakınmak kalmaktadır. Yaşama dair olgulara ve sorunlarına ilişkin çözüm üretemediğinden bir hiç olduğunu düşünen ve yaşamına dair hiçbir edimde bulunamayan birey sorgulama, değerlendirme, yargılama ve harekete geçme eylemlerinin hiçbir aşamasında yer almayarak yaşamın tek düzeliğinde kaderin dur dediği yere kadar varlığını sürdürecektir.

İlk çıkış dönemlerinde resmi müzik anlayışına karşı bir tepki gibi ortaya çıkan, yaşamın bazı olumsuzluklarından yakınan arabesk, nedense, sadece resmi anlayışın yayın organlarında denetimlerden geçemeyerek yer bulamamış, ancak yaşamın diğer alanlarında engelsiz varlığını sürdürmüştür. Özellikle eğitim düzeyi yetersiz kesimlerde, hatta zaman zaman (ortaya çıkaranları ve icracıları herhangi bir müzik eğitimi sürecinden gelmemiş olmalarına karşın) bilinçli, eğitimli insanlar diyebileceğimiz kesimlerde de kendine yer edinmiştir. Toplumsal muhalefetin ciddi anlamda yükseldiği ve bilinçli kesimlerin düzene ve yönetenlere karşı tepkilerini örgütlü yapılanmalar içinde yerine getirmeye başlıyor oldukları dönemde, arabeskçiler iktidar kurumlarınca desteklendiler. İçinde bulundukları koşullara, yaşamın kendilerine sunduklarına ilişkin arabeskçilerin yakınmalarına, tepkiselliğine hoşgörüyle bakılmış, kayıt dışı ticaret yapmalarına, yasalara aykırı olarak faaliyette bulunmalarına karşın, hiçbir engel çıkarılmamış, gelişimine ve serpilmesine izin verilmiştir. Oysa aynı dönemde toplumsal muhalefetin sesi durumunda olan sanatçılar, her olasılıkta, gözaltına alınmış ya da ülke dışına kaçmak zorunda bırakılmışlardır.

Gündelik yaşamımıza, ülke insanının olay ve olgular karşısındaki tutumlarına, ülkenin sanat etkinliklerinin her türünde esen arabesk rüzgârlara ve toplumsal uykumuzdan bir türlü uyanamıyor olmamıza başka türlü açıklama getirilebilir mi?  

Günümüzdeki gelişmeler de arabeskin ilk çıkış dönemlerine benzer bir eğilim göstermektedir. Tek farkla ki, artık arabesk müzikle arabesk olan her şey özel televizyon kanallarının yanı sıra devlet kanallarında da boy göstermekte, hatta öyle ki, devletin özel desteğini bile alabilmekte, en üst düzeyde yönetenlerin ortamlarında değerli, önemli kişiler olarak yer almakta, ülkenin eğitimli ve entelektüel kesimlerinin de ilgisine mahzar olmaktadır. Bu değerleniş ve kutsanmanın kuşkusuz bir karşılığı vardır. Burjuvazi bu karşılığı tepkisiz, edilgin, kaderine boyun eğmiş, tek kurtarıcının -arabesk müzikte etkin olan temalarda görüldüğü gibi- ilahi güç ve onun yeryüzündeki temsilcisi (çokluk yönetenler) olduğuna inanan yığınların oluşmasıyla almaktadır.

Gündelik yaşamımıza, ülke insanının olay ve olgular karşısındaki tutumlarına, ülkenin sanat etkinliklerinin her türünde esen arabesk rüzgârlara ve toplumsal uykumuzdan bir türlü uyanamıyor olmamıza başka türlü açıklama getirilebilir mi?  Bütün bu gelişmelerin ve değişimlerin oluş nedeni, kuşkusuz, tek başına arabesk değildir,  ancak arabeskin özellikle burjuvazi adına iktidarı ellerinde bulunduranların hâkim kültür anlayışı ile olan yakınlığına ve yoğun ilişkisine baktığımızda bu önemli işlevi nasıl yerine getirdiği bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır.