arama

Manipülasyon ve Sanat

Sinan Abuzer AKDAĞ
Yönetenler sanat ve edebiyata manipülasyon amaçlı yönelirken bazı sanatçıları ve edebiyatçıları kendi amaçlarının ögesi haline getirip yüceltirken, direnenleri ve anlayışlarını ötekileştirirler.
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • Sinan Abuzer Akdağ Sinan Abuzer Akdağ
  • 1 Star
    Loading...

Manipülasyona gereksinim duyan ve onu kitleleri denetim altına almak
için kullananların, bu amaca ulaşmada, en büyük engel gördükleri
öge aydın bilinçtir.

Sanatın kendi doğasında var olan etkileyiciliği ve insanlarda davranış değişikliğine yol açması gerçeği, onun bir manipülasyon aracı olarak kullanılması amaçlı ilgilerini çekmiştir yönetenlerin. Böylece bireylerin hem kendilerini hem de içinde yaşadıkları ortamı genel anlamda yaşamı ve ona dair ögeleri değerlendirmelerinde istenilen yönde düşünmelerini sağlamanın önemli, belki de medya ile birlikte en önemli aracı olmuştur. Yönetenlerin manipülasyon çalışmaları karşımıza değişik biçimlerde çıkabilmekte ve hedeflediği sonuca göre değişik araçlar kullanabilmektedir.

Güzel ve sağlıklı bir ülke ve yaşam düşünün gerçekleşmesi bu manipülasyon süreçlerinden ve etkilerinden kitlelerin özgürleştirilmesini gerektirir. Bu nedenle bir ülkenin aydınlarının sorumluluğuna ve ilgisine gereksinim duyar bu konu: kitlelere bu anlamda sorunların kaynağını ve çözümlerin olası yollarını göstermek ve onlarla birlikte bu sürecin içinde olmak. Toplumun aydın unsurlarından sanatın yaratıcıları sanatçının da içinde yer alması anlamına gelen bu durum,  onlara, ürünlerinde sorunun kendisine ilişkin çelişkileri ve uzlaşmazlıkları yansıtması sonucunu doğuran bir zorunluluk yükler, özellikle; çünkü, manipülasyon araçlarından biri, belki de en önemlisi, sanatın ve sanatçının yaratılarıyla içinde yer aldığı etkinliklerdir. Bu gerçek ve doğurduğu zorunluluk sanatçının manipülasyona ilişkin donanımını ve kendisine düşen sorumluluğun ne olacağı konusunda bilgilenmesini gerektirir.

Manipülasyon biçimlerinde biri, bireye, kapitalist sistemin en önemli özelliklerinden biri olan “kişisel başarı hırsını”  kabullendirmek ve bu savaşım içine çekmektir. Böylece birey hedeflediği şeyleri başarmada birilerini geçmesi ya da yok etmesi gerekliliği düşüncesinin yanı sıra, başarıda tek önemli ölçütün kendisinin en iyi ya da iyilerden biri olması gerektiği düşüncesine kapılarak asıl gerçeklikten uzaklaşır. Bu duruma ilişkin örnekleri özellikle müzik ve sinema alanlarında birer başarı öyküsü gibi sunulan ve kitle (popüler) kültürünün en önemli ürünleri olan -sözüm ona- sanatçılarda ve yine aynı şekilde sanatın farklı alanlarının basitleştirilmiş ve yozlaştırılmış biçimlerde,  medyayı da kullanarak, zirveye çıkışın birer aracı yarışmalar olarak gençliğin önüne bir seçenek gibi sunulmasında görebiliriz.

Manipülasyon biçimlerinden bir diğeri, halkı, geniş kitleleri yaşamlarına dair gündelik yaşam mücadelesi içine gömerek kendi gerçeklikleri içinde kaybolmalarını sağlamak, böylece kitleleri düşünemez hale getirmek, kendilerini ve yaşamı olumluma becerisinden yoksun bırakmaktır. Bu tür manipülasyonda egemenler kendi gerçekliği içinde yalnızlaşmış ve boğulmuş olan, bireysel varoluşlarını sağlamaya çalışanlar adına düşünür, onlar adına kararlar verir ve onların iyiliklerini düşündükleri duygusunu verirler. Bu bazen medyada yaygın bir şekilde egemenlerin yaşam biçimini ve yaşamlarına dair yozlaşmaların olağanlaştırılması, özendirilmesi olarak karşımıza çıkar, bazen de zengin-fakir karşıtlıklarının araç olarak kullanılması ve aynı kutup içinde ama kaderin birer cilvesi sonucu farklı konumlarda oldukları biçiminde; ancak her koşulda, kitlelere,  şansın ve kaderin bir şekilde bu çelişkileri ortadan kaldırabileceği, aynılaştırmayı sağlayacağı duygu ve düşüncesinin verildiği programlar, diziler, oyunlar, şiirler, öyküler, romanlar ve diğer sanat ve edebiyat ürünleri sunulur.

Bu manipülasyon biçimlerinden en öne çıkanı ise halkın yaşamında var olan ögeler arasında karşıtlıklar yaratmak ve onları bunlar arasında seçime zorlamaya yönelik yapılan çalışmalardır. Kitleler yaşam mücadelesini sürdürüp gündelik sıkıntılarıyla uğraşırken bir anda yıllardır inandıkları değerlerle ilgili tercihler yapmaya zorlanır ve taraf olmaları sağlanmaya çalışılır ki, çoklukla da, karşıt güçlü çabalar olmadıkça, başarıya ulaşırlar. Günümüz dünyasında yaratılan ulusal, etnik, inançsal hatta yöresel çelişkiler bu durumun en yaygın görünenleridir. Ülkemizdeki etnik ve inançsal kimliklere ilişkin öne çıkarılan karşıtlıklar ve tercihe zorlanmalar keskinleştirilerek yaygınlaştırılmaktadır. Bu durumun toplumun en ileri ve aydın  olması beklenilen sanatçının tutum, davranış ve yazılarına bile yansıyabilmektedir. Hatta öylesine yaygınlaşır ki bu eğilimler barış, demokrasi ve kardeşlik çabasına katkı sunmaya çalışan ya da bu konuda görüş belirtenlerin ulusalcı, etnik ya da inançsal nefretin birer ögesi ve muhatabı durumuna düşürülmesine bile yol açar.

Bütün bu manipülasyon çalışmalarının amacı, asıl gerçeklik olan  “toplumsal başarıda bireyin kendini olumluma ve geleceği toplumsal değişim ve gelişim süreçlerde görme” düşüncesinin yok edilmesidir. Bu süreçlerin sonunda, birey kendini sürekli, tek başına bir savaş, mücadele içinde bulur, hep önünde aşılması gereken engellerin olduğu düşüncesinin kapılır. Bunun doğal bir sonuç olarak hastalıklı bir toplum ve birey yapısı oluşur. Yabancılaşmaya başlamış bu toplumun bireyleri, kendine dönük eleştirilerinde tüm suçu üstlenir, yetersizliklerin kendi bireysel kapasitesiyle ilgili olduğunu, bunu da tanrı vergisi bir durum ve kader gibi algılar. Edilgenlik havuzunda kulaç atmaya başlar ve yaşamın kendine sunduklarıyla yetinir. Var olan yanlışlık ya da düzensizliklerin nedenini, artık, aramasına ve dış dünyaya yönelmesine gerek kalmaz.

Kapitalistlerin ve onlar adına yönetenlerin tüm bunları yaparken kullandıkları temel araçlardan birisi, yukarıda örneklemelerde belirttiğimiz gibi, sanat ve onun özneleri olan sanatçılar olmuştur.  Bu nedenle, genelde, en önce sanatçıları hedef olarak alırlar, çünkü onların toplumda rolleri büyük ve bu rolü yerine getirirken etkileri, inandırıcılıkları da oldukça güçlüdür.

Yönetenler sanatın değişik alanlarına manipülasyon amaçlı yönelirken etkileyebildikleri ya da yanlarına çekebildikleri sanatçıları amaçlarının ögesi haline getirip yüceltirken, direnen sanatçıları ve sanat anlayışlarını ise ötekileştirirler. İdeolojik olarak güçlü olmayan ve bilinçlenme sürecini yaşamamış ya da tamamlayamamış sanatçıların çeşitli sponsorluklar ve olanaklarla yönlendirilmesi, belirli sanat dallarının kapitalistlerin himayesine girmesi, etkinliklerinin yönetenlerin ya da onların temsilcilerinin destek ve yönlendirmeleri ile yapılması manipülasyon çalışmalarının doğal sonucudur. Zaman zaman düzen karşıtı görüşleri savunan, bu doğrultuda ürünler sundukları iddiasında bulunan sanatçıların da bu rüzgâra kapıldıkları ve üretimlerini farkında olmadan bu yarış içine -ödüller ve burjuva destekli yayın evleri vb.- soktukları görülebilmektedir. Çok masumca bir beklenti gibi görünen bu gerçeklikler, süreç içerisinde, bu durumda olan sanatçıların burjuva kültürünün ve ideallerinin hizmetine girmesine neden olmakta, o anlayışla çatışmalar yaratacak ögelerden kaçınan sanatsal yaratılar vermeye çalışan bir sürece yöneldikleri görülebilmektedir.

Bütün bu gerçeklikler yönetenlerin başarısının mutlaklığı anlamına gelmiyor kuşkusuz! Manipülasyona gereksinim duyan ve onu kitleleri denetim altına almak için kullananların, bu amaca ulaşmada, en büyük engel gördükleri öge aydın bilinçtir. Bu bilincin gerektirdiği sağlam duruş ve sanatın, ögelerinin temel işlevlerini unutmamanın ve yerine getirme iradesinin karşısında yönetenlerin anlayışlarının başarılı olamadığı dünya demokrasi mücadeleleri tarihinde yaşanmıştır. Çoklukla yönetenlerin ellerindeki medyaya, benzeri diğer araçlara, ekonomik güce, kendilerinin oluşturduğu yasalar ve militarist güçlere karşın aydınların, demokratların ve sanatçıların bu oyunu bozabilme ve zorlukları aşabilmeleri iradesi karşısında çaresiz kaldığı bilinen deneysel bir gerçektir.