İşte 2019 yılının ilk ayında sanat alanının başına gelenler:
• Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy, CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in Devlet Tiyatrolarında (DT) sanatsal yardımcı eleman statüsünde çalışan personelin özlük haklarıyla ilgili soru önergesini yanıtladı. Bakan Ersoy, kendi sorumluluk alanı olmasına karşın topu Hazine ve Maliye Bakanlığı’na attı. Ersoy, yetişmiş 410 misafir sanatçı ve sahne üzeri ile sahne gerisinde sanatsal yardımcı eleman pozisyonundaki 695 personelin istihdam şeklinin sınav yapılmadığı için geçici olduğunu söyleyip durumu şöyle açıkladı: “İstihdam edilen personel, puantaj usulüyle görev yaptığından, çalışılmayan günlerin ücretlerine yansıtılması veya ücretli izin verilmesi mümkün bulunmamaktadır. Ayrıca mülga Maliye Bakanlığı’nın 17. 11. 2016 tarihli ve 9390 sayılı yazısı gereği kıdem tazminatı ödenememektedir”. CHP’li Özel ise, “Yirmi yıl çalışmasına rağmen yılda üç yüz gün üzerinden sigortalı yapılıyorlar. Çocuk okutup ev geçindiren bu insanların yıllık ücretli izinleri yok, kıdem tazminatları birikmiyor, mesai almıyorlar, sosyal haklardan yararlanmıyorlar. Sahne düzenini yapan, kostümleri hazırlayan, tiyatroyu tiyatrodan önce gelip tiyatro kapandıktan çok sonra terk eden bu personel inanılmaz bir emek sömürüsüyle karşı karşıya” değerlendirmesini yaptı.
• Çekimleri İzmir’de yapılan “Sardunya” adlı filmin setinde ihmal sonucu elektrik akımına kapılarak ağır yaralanan ışık asistanı 22 yaşındaki Uygar Can Çetinkaya, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Kolorwork Film şirketinin setinde meydana gelen olayda, ihmal sonucu ışık ayağını tutarken elektrik akımına kapılarak ağır yaralanan Çetinkaya, İzmir’de hastanelerde yer olmadığı gerekçesiyle Manisa’ya götürülmüş, özel 8 Eylül Hastanesinde yoğun bakıma kaldırıldıktan üç ay sonra İstanbul Marmara Üniversitesi Hastanesinde tedavisine devam edilirken 30 Aralık akşamı yaşama veda etmişti.
• Yerli sinema yapımcıları ile Mars Entertainment Group adlı şirket arasında yaşanan krizde Kültür ve Turizm Bakanlığının devreye girdi, yönetmenler bakanlığa bir çağrıda bulundu ve “Komisyonca uygun bulunulmayan filmler ticari dolaşıma ve gösterime sunulamaz” şeklindeki önermenin kaldırılmasını istediler. İmzacıları arasında Nuri Bilge Ceylan, Reis Çelik, Erden Kıral, Onur Saylak, Yeşim Ustaoğlu, Çağan Irmak, Yılmaz Erdoğan gibi yönetmenlerin de bulunduğu çağrı metninde, “Komisyonca uygun bulunulmayan filmler ticari dolaşıma ve gösterime sunulamaz” önermesi daha ileri bir kanun ruhuna terstir. Bu önerme olmamalıdır. Zira 2004 yılında yürürlüğe giren bu kanun askeri vesayet anlayışı olan sansürcü ve yasakçı anlayışı kaldırmış, tam tersine bağımsız üretimin desteklenmesini öngörmüştür. Sinemamızın bugünkü ulusal ve uluslararası başarısında payı olan bu yasanın ruhunun terk edilmemesi gerekmektedir. Bunun dışında ülkemizde düzenlenecek ulusal ve uluslararası festivallerde gösterilecek filmlere yönelik düzenleme ile destekleme kurullarının oluşturulmasında sinema sektörü üyelerinin azınlığa düşürülmesi de yine düzeltilmesi gereken en önemli maddeler arasındadır. Özellikle de üretim, dağıtım ve gösterim tekelleşmesinin bugün nasıl büyük sorunlara yol açtığı görülmüş ve teklifte buna yer verilmiştir… Ama bu tekelleşmenin önünü kapatacak yaklaşımların de teklife eklenmesi önem taşımaktadır. Ülkemizi dünyaya taşıyacak en önemli tanıtım ve algı yaratma aracı da olan sinema sanatımızın önünü açmak tüm siyasi yaklaşımların üstünde özel bir devlet politikası olması gerektiği kanaatindeyiz. Bizlerin; üreten yaratan senarist ve yönetmenler olarak bu olumlu ve olumsuz görüşlerimizin içeriğinde hiçbir siyasi parti veya kurum ve oluşumun izleri aranmamalıdır. Türkiye ancak sanatla dünyaya kendini anlatabilir. Ülkemizdeki sinema sanatını gelişmesi ve güçlenmesi amaçlayan bir kanun teklifinin temel ruhu, bu sanatın daha özgür ortamlarda yeşerip büyümesi olmalıdır. TBMM’nin bu kanun teklifi içeriklerini tartışmayı ve olumlu bir noktaya getirilmesini siyasi partilerinin aralarındaki polemiklerin üstüne çıkararak stratejik bir devlet politikası olarak ela alacağı umudundayız”. Bildiriye imza atan yönetmenler: Nuri Bilge Ceylan, Çağan Irmak, Erden Kıral, Kadir İnanır, Derviş Zaim, Reis Çelik, Yılmaz Erdoğan, Ezel Akay, Mustafa Şevki Doğan, Tayfun Pirselimoğlu, Ali Özgentürk, Emin Alper, Özcan Alper, Mehmet Eryılmaz, Yeşim Ustaoğlu, Hasan Özgen, Pelin Esmer, Mahmut Fazıl Coşkun, Ercan Kesal, Belmin Söylemez, Biket İlhan, Aslı Özge, Murat Düzgünoğlu, Canan Gerede, Cemil Ağacıkoğlu, Selim Evci, Atalay Taşdiken, Onur Saylak, F. Serkan Acar, Ali Aydın, Ferit Karahan, Erdem Tepegöz, İnan Temelkuran, Tunç Davut, Yüksel Aksu, Handan Öztürk, Mustafa Kara, Nihat Durak, Semir Aslanyürek, Fikret Reyhan, Hakkı Kurtuluş, Kaan Müjdeci, Hüseyin Karabeyi, Melik Saraçoğlu, Zeynep Dadak, Ramin Matin, Aydın Bulut, Turgut Yasalar, Sinan Kesova, Aydın Orak, A. Taner Elhan, Sadullah Şentürk, Bahadır Karataş, Murat Şeker, Ragıp Türk, Erkan Tahhuşoğlu, Gürsel Ateş, Özkan Küçük, Faysal Soysal, Hikmet Yaşar Yenigün, Nejla Demirci, Fırat Gürsoy, İsmet Arasan, Naci Çelik, Berksoy Dersu, Yavuz, Kemal Alptekin, Aliye Uçar, A. Ayben Altunç, Kibar Dağlayan, Yiğit Orhan, Oğuz Mustafa Ünlü, Atıl İnaç, Murat Saraçoğlu, Batur Emin Akyel, Arif Hakverdi.
• “Anlatılan Senin Hikâyendir” adlı oyunu tehdit ve yasaklar yüzünden sahnelenemeyen tiyatro sanatçısı Levent Üzümcü, Oyuncular Sendikasının sessizliğine tepki göstererek sendikadan istifa ettiğini duyurdu. Sanatçı, Mehmet Ali Alabora’nın tutuklanma kararına dair dayanışma gösterilmediğini de ifade ettiği mesajında, “Kurucu başkanımız hakkında şov olsun diye tutuklama kararı çıkartıldı, tek kelime etmediniz… Şantaj ve tehdit yoluyla oynayacağım sahneler elimden alınıyor, yine tek kelime etmiyorsunuz. Birlikte yürümemizin hiçbir anlamı kalmadı, fahri üyeliğinizden istifa ediyorum”.
• İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, bir alışveriş merkezinin kafesinde başörtülü kadınlara hakaret ettiği öne sürülen oyuncu Deniz Çakır hakkında, “hakaret” suçundan soruşturma başlattı. İddiaların ortaya atılması sonrası bazı medya organlarının hedef gösterdiği Deniz Çakır ise, “Sustum, çünkü böyle bir suçlama karşısında savunma yapmayı bile zul gördüm. Şimdi okuyacaklarınız da bir savunma değil, bilgilendirmedir. Belli ki bunu yapmadığım zaman bazı kişiler iftira ve karamalarına devam edeceklerdir. 30 Aralık 2018 günü, öğleden sonra iki kadın arkadaşımla doğum günümü kutlamak üzere gittiğim mekânda yaşananlar ile ilgili olarak kamuoyuna yansıtılanlar gerçeği yansıtmamaktadır” şeklinde bir açıklama yaptı. Savcılık takipsizlik kararı verdi, ancak Çakır hakkında; dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı hakaret” suçlamasıyla yürütülen soruşturma ise devam ediyor… Sosyal medyada ise, yaş günü kutlaması yapmakta olan Çakır ve dinsel duyguları rencide edildiği gerekçesiyle şikâyetçi olan kadınların aynı anda bir alkollü içki mekânında bulunma nedenleri merak konusu oldu.
• Tiyatro sanatçısı Levent Üzümcü’nün Antep’te sahne almasının yasaklanmasından sonra, Sakarya Üniversitesi de oyuncu Fırat Tanış’ın tiyatro oyunu için verilen salon tahsisini iptal etti. Organizasyonu üstlenen Anıl Medya adlı kuruluşun yöneticisi, üniversite yönetiminin kendilerine gerekçe olarak Tanış’ın “Politik” ve “Gezici” olmasını gösterdiğini belirtti.
• Cumhuriyet Sahnesi, sosyal medya hesabından yaptığı duyuru ile 20 Ocak’ta Serdivan Belediyesi Kültür Merkezi’nde sahnelenecek olan ‘Azizname’ oyununun salon tahsisinin iptal edildiğini açıkladı. Açıklamada, salon tahsisinin iptalinin gerekçesinin Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’e verilen destek olduğu iddia edildi.
• Sütaş’ın şirketi Erkin Koray’dan izin alarak “Fesuphanallah” şarkısını bir reklam filminde kullanıyor. Fakat Median şirketi bu şarkı Erkin Koray’ın değil, Türkiye’de telif haklarına sahip olan “Welly Wely”şarkısının beste ve söz yazarı Romeo Lahid’dir diyor… Ama mahkeme bizzat Erkin Koray’ın izni ile yayınlanan şarkıda Koray’ın haklarının gasp edildiğine hükmediyor. Üstelik kendi izninin olduğu bir şarkı için. Ortada karmaşık bir hak ihlali var. Mahkemenin vereceği karar merakla bekleniyor.
• 13 Ocak 2019 gecesi uçakla Almanya’dan gelen Ferhat Tunç hakkında, pasaport işlemleri sırasında Diyarbakır’da yürütülen bir soruşturma kapsamında yakalama kararı olduğu tespit edildi. Gözaltına alınan Ferhat Tunç, Atatürk Havalimanı Emniyet Şube Müdürlüğü’ne götürüldü. Tunç, işlemlerinin tamamlanmasının ardından Bakırköy Adalet Sarayı’na sevk edildi ve SEGBİS sistemiyle Diyarbakır’a bağlanarak soruşturma kapsamında savcıya ifade verdi, ardından serbest bırakıldı. Tunç, “Ben yurtdışında yaşamak istemiyorum. Bedeli ne olursa olsun. Bu ülkede sanat yaptık, bu ülkede barış için kardeşlik için şarkılarımızı söyledik. Cezaevinde de olsak burada yaşayacağız. Burada yaşamımı sürdürmek istiyorum. Bu ülkeyi, bütün insanları seviyorum” ifadelerini kullandı.
• M. Ö. dördüncü yüzyılda Bithynia döneminde inşa edilmeye başlanan ve Roma döneminde genişleyen İznik’in binlerce yıllık tarihine tanıklık eden surlara, sprey boya kullanılarak yazı yazıldı. Tarihi surlara zarar verilmesine İznik halkı tepki gösterdi. Roma ve Bizans tarihiyle ilgilenen nakkaş Yalçın Öztürk, surların hiçbir dönemde bu kadar zarar görmediğini ifade edip, “Şu gördüğünüz surlar 2 bin yıldır ayakta duruyor. Bizden çektiğini ne Haçlı ordularından çekti ne de 2 bin yıldır doğa şartlarından. Bu tarihi eserlerimizi sprey boyalar ile tahrip etmek, üzerine yazı yazmak geçmişin aydınlık yüzünü karalama tahtasına çevirmektir. Hangi kendini bilmezin işidir, merak ediyorum” diye konuştu
• Kanuni Sultan Süleyman tarafından Rodos seferi sırasında yaptırılan mescit, han ve köprüdeki restorasyonun aslına uygun yapılmadığı anlaşıldı. Yapılardaki orijinal taşların yerine traverten taşların döşendiği, pencerelerde dönemin çok uzağında demir doğramalar yapıldığı, 497 yıllık tarihi köprünün ise kemerlerinden birinin yıkıldığı belirlendi. Valilik, restorasyonun aslına uygun olarak yapılmamasını gerekçe göstererek hak edişin sadece yüzde 36.65’lik bölümünü Yatağan Belediyesi’ne ödedi. Parasının tamamını alamayan yüklenici firma ise belediyeye karşı hukuk mücadelesi başlattı.
• Kampüsü Narlıdere’de olan Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi, Tınaztepe yerleşkesine taşınacak. Öğrenciler taşınma kararına karşı imza kampanyası başlatırken fakülte yönetimi binaların depreme karşı dayanıklı hale getirildikten sonra tekrar taşınacağını dile getirdi. Fakülteye 2 bine yakın öğrenci kayıtlı iken 150 civarında akademik ve idari personel görevli. Fakülte öğrencileri karara karşı imza kampanyası başlattı. İmza kampanyasında öğrenciler, üniversitenin hiç bir bileşenine bilgi verilmediğini ve danışılmadığını belirtti. İmza kampanyasında “Rektörlüğün bu kararında ısrar etmesi bizlerin hayatında öngörülemeyen sorunlara ve sıkıntılara yol açacaktır. O nedenle, rektörlüğün bu işlemle ilgili herhangi bir tasarrufta bulunmadan bu işlemi yeniden gözden geçirmesi ve ertelemesi ya da doğrudan iptal etmesini istiyoruz” denildi. GSF’nin mevcut bulunduğu arsa ise eğitim şartıyla bağışlanmış durumda
• Türkiye’de muhaliflere yönelik dava ve soruşturmaların son hedefi, 45 yaşındaki yönetmen Kazım Öz oldu. Film çalışmalarına Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın da destek verdiği ve Ankara, İstanbul, Milano dâhil pek çok uluslararası film festivalinde toplam 39 ödül alan Öz, “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla yargılanacak. Öz hakkında, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı ve 9. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen iddianamede, 7 yıl 6 aydan 15 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
• Yeni Akit, Gülseren Südor’un “Ali Şir Nevaî Divanı”, Yüksel Arslan’ın “Hamse-i Atâî” ve Cihat Burak’ın “Evliya Çelebi Seyahatnamesi” eserlerinin Taksim metro durağında sergilenmesini “rezalet” ve “kepazelik” olarak niteledi. Yeni Akit’in “Taksim metrosunda çıplak kadın ve cinsel organ sergisi!” başlıklı haberinde “Ahlaksızlığı sanat adı altında yutturmaya çalışan sözde sanatçılar, zihinlerindeki pisliği çıplak kadın ve cinsel organ resmederek gün yüzüne çıkardı. Her yaştan vatandaşın gelip geçtiği metroda açılan rezil sergiye İstanbul Büyükşehir Belediyesinin izin vermesine de tepki gösterildi” ifadeleri kullanıldı. Haberde resimlerin sergilenmesine tepki gösteren vatandaşların kimler olduğuna dair herhangi bir bilgi verilmemesi ve görüş verdikleri iddia edilenlerin fotoğraflarının yer almaması dikkat çekti.
• Kültür Bakanlığı tarafından MESAM’a kayyım atanmasının ardından ihraç edilen sanatçılar arasında olan Ali Rıza Binboğa, mahkeme tarafından haklı bulundu. Mahkeme, Binboğa’nın ihraç edilmesi kararına tedbir koydu. Ali Rıza Binboğa ihraç kararının haksız ve yasal olmadığını belirterek İstanbul Fikri ve Sınaî Haklar Mahkemesi’ne dava açmıştı. Davanın bugün görülen duruşmasına ünlü sanatçı Ali Rıza Binboğa avukatları ile birlikte katıldı. Mahkeme Binboğa’yı haklı bularak ihraç edilmesi kararına tedbir koydu. Dava ileri bir tarihe ertelenirken Ali Rıza Binboğa lehine çıkan ilk kararın davayı kazanma yönünde önemli bir adım olduğunu belirterek mücadeleye devam edeceğini söyledi. MESAM’da Arif Sağ ve ekibi, geçen yıl mayıs ayında görevden alınarak yerine Coşkun Sabah’ın başını çektiği bir kayyım yönetimi atanmış, ardından Sağ ve ekibinden 30 kişi Haysiyet Kurulu’na gönderilmişti. Genel Kurul’a bir gün kala, kurula sevk edilen Arif Sağ, Cahit Berkay, Ali Haydar Timisi, Metin Karataş ve Ali Rıza Binboğa’nın da olduğu otuza yakın isim üyelikleri iptal edilerek ihraç edilmişti.
• “Bu Gece” isimli şarkısında uyuşturucu kullanımını özendirdiği ve kullanımını kolaylaştırdığı iddasıyla Ceg lakaplı Volkan Ayvazoğlu’na şarkı sözleri, Server Uraz’a da şarkıcının yapımcılığı sebebiyle dava açıldı. Verilen kararın itirazı için istinaf mahkemesine başvuruldu. İstinaf mahkemesi kararı onarsa iki müzisyenin de hapis cezası onanmış olacak. Davaya ilişkin sosyal medya hesabından açıklama yapan Server Uraz şunları söyledi: “Bu kararın hukuka, adalete ve sanata ne derece aykırı olduğuna girmek bile istemiyorum çünkü oradan çıkamayız. Biliyorsunuz bugün çıktığımız duruşma neticesinde 4 yıl 2 ay hapis cezası aldık. Bunun sebebi Ceg’in ‘Bu Gece’ şarkısında geçen sözler ve bu şarkının Epidemik Yapım’dan yayınlanmış olması. Bu şirket bağımsız ve özgür müziğin önüne açmak için kuruldu. Daha önce bir sanatçı olarak özgürlüğümle alakalı başka şirketlerde yaşadığım sıkıntıları başka sanatçılar yaşamasın diye kuruldu.
• İzmir’de tiyatro çalışmaları yapan Yenikapı Tiyatrosu oyuncusu Nazlı Masatçı hakkında açılan bir dava nedeniyle tutuklanarak Şakran Cezaevi’ne kondu.
• Oyuncu Orhan Aydın, 2016 yılında kamuoyunda Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü’nün “Nişantaşı kaşarları vatandaşlıktan çıkarılsın” sözüne tepki göstermesinin ardından hakkında açılan davada para cezasına çarptırıldı. Aydın, Cübbeli Ahmet Hoca’ya “Susturun bu soysuz iti” demişti. Bakırköy 23. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada mahkeme Orhan Aydın’ın “hakaret” suçundan Türk Ceza Kanunu’nun 61’inci maddesi uyarınca adli para cezasına çarptırılmasına karar verdi. Orhan Aydın savunmasında, “Türk Dil Kurumu sözlüğünde soysuzun, soyu tükenmiş, yozlaşmış, toplumsal olarak kötüye giden anlamlarına geldiğini görüyoruz. Yanmayan kefen, yangından ve depremden koruyan su satan bu şahsa ‘soysuz it’ kelimelerini kullandım” diyerek beraatini istemişti.
• Show TV’de yayınlanan ‘Çarpışma’ dizisinde Türk rock müziğinin usta yorumcularından Cem Karaca’nın ‘Namus Belası’ şarkısına sansür uygulandı. Karaca’nın oğlu söz konusu sansüre, “Sizler harbiden geri zekâlısınız. Yıllarca sansürle mücadele ettik, demek hala mücadeleye devam” ifadeleriyle tepki gösterdi. Show TV’de yayınlanan Çarpışma dizisinin geçen hafta yayınlanan bölümündeki bir sahnede Türk müziğinin usta sanatçılarından merhum Cem Karaca’nın ‘Namus Belası’ şarkısına yer verildi. Ancak şarkıdaki “Yüz bin kere tövbe eder yine şarap içeriz” kısmı sansürlendi.
2018 yılında sanat alanının başına gelenleri kaleme aldığımızda 57 sayfa tutmuştu. Bu yıl ilk aydan sayfalar dolmaya başladı. Sanat alanı sorunları çözmek için tam bir yol ayrımında. Sanat alanında aynı zamanda patron olanlar iktidarın kapısına giderek uzlaşma için girişimde bulundular. Diğer bir başka kesim ise bunun çare olamayacağını direnme ve dayanışma olmadıkça sorunlara çözüm bulunamayacağını ifade ediyorlar. Ankara’da işten atılan kamu emekçilerinin sokak direnişleri ise sekiz yüz günü aştı gidiyor. Sorunlar ise bir çığ gibi büyümekte.