arama

Korkmuyoruz!

Bülent PARMAKSIZ
Yoksulun rızkından, yetimin hakkından, çalışanların ekmeğinden çalmadık. Boğazımızdan haram lokma geçmedi. “Malezya kumarhaneleri”nde kumar oynayacak kadar paramız hiç olmadı. Olsaydı da kumar oynamazdık. Emek vermeden elde edilen paraya el sürmedik. Saraylarda oturmuyoruz.
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • Bülent Parmaksız Bülent Parmaksız
  • 1 Star
    Loading...

Korkmuyoruz!

Çünkü çalmadık. “Ayakkabı kutuları”nda biriktirilmiş kara paramız yok. Bileğimize Zarrab’ın hediye ettiği “Patek Philippe 5101G marka” yedi yüz bin liralık saat takmadık. Zarrab ve Zencani bizi rüşvetle satın almadı. Para için “kimsenin önüne yatmadık”. İran petrol gelirlerinin Türkiye üzerinden yapılan transferinden komisyon almadık. Müteahhitlere peşkeş çekilen kamu arazilerinden rant elde etmedik. “Kentsel dönüşüm” bahanesiyle inşaat piyasasından elde edilen haksız gelirlerden “havuz”a para aktarmadık. “Kamu yararı” gözetmeden, onlarca kez değiştirilen “ihale yasaları” üzerinden elde edilen kirli paralar bizim cebimize girmedi.

Korkmuyoruz!

Yoksulun rızkından, yetimin hakkından, çalışanların ekmeğinden çalmadık. Boğazımızdan haram lokma geçmedi. “Malezya kumarhaneleri”nde kumar oynayacak kadar paramız hiç olmadı. Olsaydı da kumar oynamazdık. Emek vermeden elde edilen paraya el sürmedik. Saraylarda oturmuyoruz. Her biri birkaç milyon değerinde “gemiciklerimiz” yok. Elimizde bir günde zorunlu (!) olarak “eritilmesi” gereken bir milyar liramız hiç olmadı. En yoksul emekçinin yaşadığı standartlarda yaşıyoruz. “Günü kurtaracak” kadar gelire sahibiz.

Korkmuyoruz!

“Eğitim Vakıfları” kurup bunlar üzerinden kara para aklamadık. Uyuşturucu ticareti yapmadık. Kadın bedeni üzerinden para kazanıp vergi rekortmeni olmadık. Mafyacılık dâhil yüzümüzü kızartacak hiçbir kirli para işi yapmadık. Silah kaçakçılığı yapıp sonra bu paraları futbol kulüpleri üzerinden aklamadık. “Ne istediniz de vermedik?” düzeyinde kurulan dostluklar (!) ardından, para, iktidar hırsı ve güç için bugünün düşmanları haline gelen ilişkiler içine girmedik.

Korkmuyoruz!

 “Din tüccarlığı” yapmadık. Halkımızın en temiz inançlarını iktidar ve para hırsı için araçsallaştırmadık. Siyasi çıkarlarımız uğruna dini duygularını sömürmedik. “Yaradan”ı ve “ahir dünya”yı hiç ağzından düşürmediği halde sürekli “dünyalık” biriktirenlerden ve mallarının hesabını bilemeyecek düzeyde para biriktirenlerden olmadık. “Yasak elma”nın (“dünyeviliğin”- eşya’nın) peşinde koşmadık. “Şeytan”ın ayarttığı şekilde mala-mülke-eşyaya tapmadık. Hayatımızı, hep daha fazla kazanma üzerine organize etmedik. “Allah korkusu”nun ne olduğunu biliyor ve ona uygun yaşıyoruz.  “Biriktirdiklerinizle yanacaksınız. Kenz ateştir” diyenlerdeniz.

Korkmuyoruz!

“Adil Düzen” kuracağız diye söyleyip sonra da sadece kendi cebimizi doldurarak kimseyi kandırmadık.  Bu kadim topraklar “kan gölü”ne dönmüşken “beş yıldızlı oteller”de, saraylarda şatafatlı düğünler yapmadık. “Dini-imanı” ağzından düşürmediği halde bir kez olsun emekçinin-yoksulun-ezilenin hakkını savunmayan “münafık”lardan olmadık. (Hz) Muhammed gibi, “İşçinin ücretini alın teri kurumadan önce ödeyiniz” diyenlerden olduk.

Korkmuyoruz!

Bu düzen-sistem-devlet ve hükümet “Allah yapısı” değil “kul yapısı”dır. Kutsal, değiştirilemez, “mutlak doğru” düzenler değildir. “Düzenin sahipleri”, “Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi/kılıcı” da değildir. Dolayısıyla eğer bir yerde “bozuk düzen” varsa, “cahiliye dönemi” yaşanıyorsa ve bu mevcut düzen bir “kader” değilse buna itaat etmemek-karşı çıkmak da kendine “insanım” diyen herkesin görevidir. Allah bize bir akıl verdiyse, bu aklı kullanmak şarttır. Eğer İslam’ın temeli “ahlak” ise ona uygun yaşamak ve ona uygun bir düzen kurmak esastır. Ve eğer ortada böyle bir düzen yoksa “şirk dini” hâkim olmuşsa, buna karşı çıkmak gerekir. Tam da bunu yapıyoruz.

Korkmuyoruz!

Halka ve insanlığa karşı tek bir suç işlemedik. Kimseyi kandırmadık. “Milletin …mına koyayım” diyenlerden olmadık. Halk, yurt ve ezilenlere olan sevgimiz kişiliğimizin özü ve özetidir. “Maaşlı yurtseverler (!)”den değiliz. Bu topraklara bağlıyız. Bu toprakların çocuklarıyız. Bu topraklarda öleceğiz. Hiç bir yere gitmeyeceğiz. Başımızı yastığa koyduğumuzda rahatlıkla uykuya geçiyoruz. Çünkü kişisel kaygılarla-hesaplarla hiçbir zaman hareket etmedik. Alnımız ak, vicdanımız rahat. Eğer bir “cennet” varsa, tam da Hıra Dağı’nda söylendiği haliyle, yerimizin orası olduğunu biliyoruz. [İsmet Özel ve Yusuf İslam (Cat Stevens) da söyledikleriyle bizi teyit ediyor].

Korkmuyoruz.

Eğer adalet, eşitlik, özgürlük, barış, kardeşlik, bağımsızlık ve ahlaklı bir düzen istemek “suç”sa bu “suçu” işlemekten korkmuyoruz. İnsanlığın ve ezilenlerin tarihi hep bunun mücadelesiyle geçti. Bütün dinler, felsefi akımlar ve siyasal sistemler böylesi bir düzen kurma arayışı içinde oldu. Ütopyalar, “cennet”i, aynı zamanda yeryüzüne indirme gayretiyle yazıldı. Bu arayışlar hiç bitmedi ve bitmeyecek. Biz de o tarihin, o arayışın devamcısıyız. Bizi kırmakla bu arayışı-yeni bir düzen kurma isteğini bitiremezsiniz.

Biz korkmuyoruz! Ama sizin çok korktuğunuzu biliyoruz!

Korkuyorsunuz, çünkü günahlarınız çok. Çok çalıp çırptınız. Haram yediniz. Öksüzün-yetimin-yoksulun rızkını boğazından çekip aldınız. Siz daha çok yediğiniz için onlar daha az yiyiyor. Ayrıca eliniz kanlı. “Bodrumlar”da, maden ocaklarında, “alışveriş merkezi” inşaatlarında ölen insanların kanları da sizin elinize yapıştı. Sadece bu da değil. Yırcalı Köyü’nde kestiğiniz altı bin zeytin ağacının vebali de sizin boynunuzda.  Bilcümle bütün doğa ve insanlar sizden alacaklı. Bu günahlarınızı bildiğiniz için bu kadar saldırıyorsunuz. Onun için sürekli gerginsiniz. Bu kadar malın-mülkün içinde huzurlu değilsiniz.

Korktuğumuz “şey”ler var ama…

Eğer bu adaletsiz ve çürümüş düzeni yıkamazsak, Ali Koç’un bile dile getirdiği, “çocuğumun geleceğinden endişeliyim” karmaşası bizi de ürkütüyor. Çünkü daha iyi bir düzen kurulabileceği gerçeği mutlak bir “kader” değil. Ancak “biz” yaparsak olacak. Yoksa bu “bozuk düzen” kendisiyle birlikte bütün insanları çürüterek yaşamaya devam edecek. Dolayısıyla, biz sadece çocuklarımızın geleceğini karartacağı için bu “bozuk çark”ın devam etmesinden korkuyoruz.

Biz, “yeni” bir “şey” yapmıyor, “yeni” bir “şey” istemiyoruz. Biz’den önce yapılanları yapıyor, aynı “şey”leri istiyoruz: Adalet, eşitlik, özgürlük, kolektif mülkiyet, kardeşlik, insanca bir yaşam, doğaya saygı… Spartaküs, Mazdek, İslam Komüncüleri Karmatiler, Ebu Zerr, Babek, Babailer, Şeyh Bedrettin, Thomas Müntzer, Köroğlu ve Paris Komünarları biz’den önce bu talepleri yaşama geçirebilecekleri yeni bir düzen arayışı içindeydiler. Onların eksik bıraktıklarını tamamlamaya çalışıyoruz. Böylesi onurlu bir geçmişin devamcılarıyız.

Korkmuyoruz!

Bu memleketin hapishaneleri de bizimdir!