Bu hafta AKP’nin 17 yıllık iktidarı döneminde neler yaptığı ve neleri etkilediğine dair muazzam bir örnek olarak belirleyebileceğimiz, ama aslında çok daha derinden çoğu insanı etkileyen bir haberle karşılaştım. 13-14 yaşlarındaki üç kafadar, hamile bir kediyi bir sinirlendirdikleri bir köpeğin üzerine atarak öldürüyorlar ve şikâyet üzerine gözaltına alınıyorlar. Yaptıkları canice hareketin farkında olabilecek yaşta üç çocuk adliyeye götürülürken “Kedi öldü hiç mi üzülmedin?” sorusuyla karşılaşmaları üzerine şöyle cevap veriyorlar: “Ben seni vursam bile üzülmem, kediye mi üzüleceğim” ayrıca devamında fotoğraflarının çekilmesi üzerine sert-erkeklik-normlarının dayattığı standart dizi cümleleriyle ekliyorlar: “Çekin alem yakışıklı görsün” bir diğeri ise kameralara bakıp “Ağabeylere selam, çatışmaya devam. Yaşımızın yetmediği yerde yaşantımız yeter, biz Denizli çocuğuyuz” diyerek geleceğini garanti altına alıveriyor.
Bu satırlar ne yazık ki kötü bir komedi-polisiyenin senaryosu değil, gerçek. Palu ailesinin istisna olmadığını gösterecek kadar gerçek. Her gün sosyal medyada bir şekilde rastladığımız Suriyeli mülteci nefreti, Suriyeli mültecilerle dayanışma gösterenlere yönelik özellikle kadınlara yönelmiş cinsel içerikli saldırılar kadar gerçek. Mülteciler açısından bir açık mezara dönüşmüş bir dünyada normalce yaşamayı bir ahlak sorunu haline gelmemesi kadar gerçek.
Hâlbuki bizim cehennemimiz, hiçbiri eceliyle ölemeyenler grubu yaratıyor: Hande ve Didem gibi; seçtikleri isimler ne kadar da yakışmış kendilerine, direnen güzel kadınlardı onlar… aynı bir zamanlar kendilerini seven adamlar tarafından hayatları çalınan diğer kadınlar gibi.
Bir kreşte çocukların ailelerini sosyal medyadan takibe alıp HDP’li olduğunu tespit ettiği çocuklara “özel eğitim” veren eğitimci kadar gerçek aynı zamanda, Foucault’nun ruhu şad olsun.
Aynı zamanda AKP-MHP koalisyonunun bizzat kendisi, cumhurbaşkanı ve destekçilerinin muhalefete yönelik baskısı, nefret söylemleri kadar gerçek. Zira Erdoğan yaptığı konuşmada „İhtirasları, hırsları veya kifayetsizlikleri yüzünden yollarını kaybedenleri bir kenara bırakacak olursak bir nesil siyasette yetiştirdik“ diyerek bu cümleyi teyit etmiyor mu?.
Aynı gerçek, çocukların; tamir atölyelerinde çalışırken, Pazar sonrası atılmış meyveleri toplarken kanalizasyon çukurunda, mezrada veya evlerinin önünde oynarken öldürüldüğü bir coğrafyanın normallerinde olmak asıl cehennem değil mi? O hayatın sıradanlığı ve kabulleri ile şiddet meşrulaşmıyor mu? Aşk imkansız, güzellik satılabilir hale gelmiyor mu? Piyasa değerlerinin içinde üstünde insanın doğanın değeri oluşmuyor mu? Her yanılsamamız egemenin gücünü sürekli kılarken bizleri daha da belleksizlik çukuruna gömmüyor mu?
AKP’nin kendi saiklerine uygun bir nesil yetiştirmedeki başarısı, önceki iktidarlara göre muazzam ölçüde yüksek. Sadece ulusal sınırlar içinde değil, dili ve kültürü ile bağlantısı bulunan her toplulukta öyle. AKP ve benzeri partiler sadece Türkiye’yi değil dünyayı cehenneme çevirmeye hazırlanıyor bizler için yani, düşlerinin peşinden koşanlar için; daha iyi bir dünya için mücadele edenler için; içine doğdukları eşitsizliği, cinsiyet normlarını, değişmez kabul edilen hayatı kabul etmeyip dönüştürmeye çalışanlar için, tüm bu mücadelenin içinde bir fiil kendi dönüşenler için; olmak zorunda olduğu şeylere karşı çıkıp egemenlerin zulmüne göz yummayanlar ve kendilerini her zaman naifçe bu mücadelede doğrunun, haklının, adaletli olanın, vicdanlı olanın yanında olanlar için; dünyanın herhangi bir yerindeki rengi dili ırkı statüyü önemsemeden acıyı içinde hisseden için; daha eşit bir dünyada farklılıklarımıza rağmen beraber yürüyeceklerimiz için…
İtiraz edenler, bu kurulu düzenin öldürdüğü insanların “ama” sız yasını tutup hakkını savunabilenler olmasa, yaşanacak nefes alınacak ne kalacak… sırtını dayamadan ne kadar yürüyebilir insan… birbirine sırt verenler işte bu ittifak. Ve bu grup birbirine baktığı sürece dünya güzelleşebilir.