arama

Çılgın Kurbağa

Nevra AKDEMİR
Egemenliğin olağanüstü halinin olağanlaşmasının yarattığı ve giderek insan hayatı ile doğa üzerinde daha fazla tahakküm kurarak genişleyen egemenlik alanı, bir irrasyonalite hali ise hegemonyayı kırmaya dönük her isyan da aynı.
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • Nevra Akdemir Nevra Akdemir
  • 1 Star
    Loading...

 

Hiç Çılgın Kurbağa oyunu oynadınız mı? Elinizde bir sopa vardır, kurbağaya benzeyen bir figürün önünüzdeki oyun makinasının üst yüzeyindeki hangi delikten çıkacağı belli değildir, hızlıca hareket edip başını sürekli bir delikten çıkarır ve kaçar. Sizin göreviniz ise her başını çıkardığında sopayla kafasına vurmaktır. Her başarılı vuruş puan getirir. Son dönemlerde dünyadaki isyanlar, bu oyuna benziyor. Bir Fransa’da, bir Ekvador’da bir Şili’de bir Irak’ta… devletler ise kimi zaman sokak ortasında patlayan bomba, kimi zaman polis copu veya tutuklamalara dönüşen elindeki sopa ile bastırmaya çalışıyor. Ancak bastırması bu koşullarda pek mümkün de olmuyor, elinde sopayı tutanların.

“Neo-liberalizm burada doğdu, burada ölecek.”


Yine Fransa’da güçlü bir genel grev var. Sarı yelekliler eylemleri bitti derken, hayatı durduran eylemleri izliyoruz medyadan. Ekvador’da yerlilerin yürüyüşü ırkçı darbeye rağmen bitmiyor ve Irak’ta insanlar sokak ortasında patlayan bombalara rağmen bulunuyor. Hindistan’daki öğrenci protestolarını ve İran’daki kadın direnişlerini izliyoruz heyecanla. İsyanların nedeni, ideolojisi veya talepleri farklı olsa da Şili’deki gibi sloganları sıkça görmeye başladık: “Neo-liberalizm burada doğdu, burada ölecek.”


Anlamak zor değil direnişlerin nasıl olduğunu, asıl neden direniş olmadığını bazen anlamak zor. Bu yılı henüz bitirmeden, 1606 işçinin iş cinayetlerinde öldüğünü ve 391 kadının erkekler tarafından öldürüldüğünü görüyoruz istatistiklerde. Öldürülen ve medyada bir şekilde duyulan her kadının ölümünün ardından bakanlar düzeyinde bile akla sığmayacak açıklamalar yapılıyor. İki kurşun yarası ile bir kadının intihar ettiği ilan ediliyor. Öldürülen kadınların katilleri ise kadını sevdikleri için öldürdüklerini, yüz vermediği için öldürdüklerini, itiraz ettiği için öldürdüklerini, ayrılmak istediği için öldürdüklerini, vb. binlerce bahane işitiyoruz her seferinde. İşçilerin ölümlerinde ise ya işçinin sakarlığı veya kader deniyor olan bitene. Bir değer biçiliyor yaşanmış olan veya yaşanacak olana dair, gerek enformel bir susturma tazminatı olan kan parası gerekse ölüm tazminatı olarak.

Hayatını sürdürmenin yolunu bir süredir bulamadığı için endişe ve kaygı yaşayıp, intihar etmenin umutsuzluğu karşısında isyanlar ve hayatı değiştirebilme umudu yerleştirilebilir.


En tuhaf olanı da hak kavramını andığımız anda başlıyor zaten. Hukuk, bazılarının öldürmeye hakkı varmış gibi yeniden düzenleniyor, uygulamada. Yaşam hakkı ise öyle yok sayılıyor ki akla veya vicdana sığar yanı kalmıyor. Geçtiğimiz Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde milyonların oyunu alıp, oyunu alamadıklarının dahi sempatisini ve güvenini kazanan bir aday çoğunlukla beraat ettiği iddialardan cezaevine konuyor, geçirdiği rahatsızlıktan dolayı bilinci kapanmasına rağmen, cezaevi hekimlerinin raporlarına rağmen hastaneye sevk edilmiyor. Yaşam hakkı mı demiştik? İktidardaki parti iktidarda kalabilmek için, sermayedar daha fazla kar etmek için, erkek tahakküm kurmak için öldürme hakkına sahip, ancak elinde bir güç bulunmayan insan yaşama hakkından mahrum kalabiliyor. İktidar karşısında korunmasız, “çıplak hayat”larımızdan başka bir şey olmadığı açık, Agamben’in dediği gibi. Egemenlerin, devletin elindeki gücü kullanma biçimi otoriterleştikçe, egemenlik daha fazla şiddete dayalı hale geldikçe, hayat daha fazla irrasyonelleşiyor ve ölümler normalleşiyor. Bunları konuşur hale geliyor ve rakamlar verip duruyoruz. Her rakamın altındaki hayat, çıplak ve çalınmış hayata dönüşüyor isimsizce ve varlıklarını tarihten de toplumsal bellekten de siliyor bu şiddet.

Hayatını sürdürmenin yolunu bir süredir bulamadığı için endişe ve kaygı yaşayıp, intihar etmenin umutsuzluğu karşısında isyanlar ve hayatı değiştirebilme umudu yerleştirilebilir. Medyada haber yapılmasa da sosyal medyanın yarattığı çatlaktan sızı veriyor bu umut. Egemenliğin olağanüstü halinin olağanlaşmasının yarattığı ve giderek insan hayatı ile doğa üzerinde daha fazla tahakküm kurarak genişleyen egemenlik alanı, bir irrasyonalite hali ise hegemonyayı kırmaya dönük her isyan da aynı. İçten içe, insandan insana yayılan müziğe şiire renge resme dönüşen isyan, bu şiddet döngüsünü kırmanın ve yeni bir dünya kurmanın da olanaklarını barındırıyor dünyanın her yanında. Dünyanın her yanında bir heyula hâlâ dolanıyor.