arama

Bitmeyen Bir Tartışma

Nevra AKDEMİR
Erkekler, sermayedarlar ve iktidar, kadınların emeği, bedeni, doğurganlığını kontrol etmeyi hedefleyen işbirliği, bu gün olduğu gibi her zaman kadınlara karşı baskı ve şiddet ile gerçekleşiyor. Geçen sene Türkiye’de öldürülen kadınların yüzde 60’ının cinayet mekanının kendi evleri olması, bize çok şey anlatıyor kanımca.
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • Nevra Akdemir Nevra Akdemir
  • 1 Star
    Loading...

Evlenmek, çocuk sahibi olmak, bireysel kararlar zannedilir çoğu zaman. Halbuki çok uzun zamandır, kadınların doğurganlığı, emekleri ve bedenleri kontrol edilmeye çalışılıyor, bunun için çok çeşitlenmiş bazı baskı ve rıza mekanizmaları üretilmiş. Tarih yakılan, köleleştirilen, değersiz kabul edilen, ev içine ve erkeklerin hizmetine hapsedilen ve sessizliğe mahkum edilmiş kadınların görünmemesi üzerine kurulu. Kadınlar kendi tarihlerini yazmaya başlayalı beri, kadınların bu egemenliğe karşı yürüttükleri mücadeleyi de öğreniyoruz yavaşça. Oy hakkı mücadelesinden eşit haklar mücadelesine hala süregelen. İnanılır gibi değil ama hâlâ eşit haklar için mücadele ediyoruz biz kadınlar.


Erdoğan’ın dış ve iç siyasetteki başarısızlıklarını örtmek için açtığı yeni tartışma, 30 yaşının üzerinde olup hâlâ bekar olanlar, aslında daha önce de pek çok kez konu edilmiş. Evliliğe teşvik politika ve söylemlerinin yetmediği durumlarda, bekarları cezalandırmak da bir yöntem olmuş. bekarlardan vergi alınmasına dair 1920 yılından 1944 yılına kadar çeşitli zamanlarda, çeşitli milletvekilleri kanun teklifleri bile verilmiş, ancak hiç hayata geçirilmemiş. Savaş ve salgın hastalık gibi nüfusun azaldığı dönemlerinde kadınların çok çocuk “üretmesi”, cesur asker, geleceğin annesi ve sağlıklı işçi olarak çocuklarını büyütmesine dayalı söylemler ise en yaygın görülenler, dünyanın her yerinde. Kadınların İkinci Dünya Savaşı’nda, erkekler savaş cephelerinde görevlendiği için fabrikalarda çalıştırılan kadınların, savaş bitiminde nasıl ev kadını olmaları gerektiğine dair bütünlüklü devlet söyleminin değişmesi, toplumsal olarak kabul gören “normal” anlayışının da değişimi anlamına gelmiş.

Bir soru: Bir kadının evde yaptığı işlerin tamamını piyasadan satın alıyor olsaydınız, aylık olarak ne kadar ödemeniz gerekirdi?


Her dönemde aile olmanın önemi, kadınların görevlerinin neler olacağı ve makbul vatandaşların nasıl olması gerektiğine dair bilgiler, aynı zamanda hegemonya ve sermaye birikiminin ihtiyaçlarıyla ilişkili olarak üretiliyor. Erdoğan’ın iktidara geldiğinden beri çeşitli dönemlerde yarattığı, kürtaj karşıtlığından 3-5 çocuk doğurmaya kadar değişen çeşitlilikteki söylemleri, dünya üzerindeki sağ iktidarların söylemlerinin de benzeri. Erkek egemenliği, sermaye birikimi ve devletin sürekliliğini sağlayan en önemli kurum aile. Ufak bir örnek olarak yazıyı okuyan erkeklerin bir soruyu düşünmesini isteyeceğim, kadınların cevabını bildiği bir soruyu: Bir kadının evde yaptığı işlerin tamamını piyasadan satın alıyor olsaydınız, aylık olarak ne kadar ödemeniz gerekirdi? Evin düzenini içeren işler, yani çamaşır, bulaşık, temizlik, ütü; biyolojik varlığımızı ertesi güne hazırlama işi, yemek yeme, ihtiyaç malzemelerini düzenli olarak sağlama, ev halkının ihtiyaç ve keyiflerinin sağlanmasını garantileme ve dinlenme koşullarını sağlama… Devam edersek kendiniz yapmayı biliyorsunuz diyelim, 8 saatinizi çalışmaya 2 saatinizi yola ve 8 saatinizi uykuya harcadığınızda 24 saatten geriye kalan ile ne yapmayı istersiniz, çocuklarla ilgilenmek, yemeklerini yapmak, yukarda sadece bir kısmını saydığım ev-işleri, hasta yaşlı engelli bakımı mı yoksa arkadaşlarınızla buluşmak, gündemi takip etmek, okumak-yazmak, vs. kadınların evde olmasının erkeklere canları istediği gibi kullanabileceği bir zamanı sağlıyor aslında. Böylece sermayedarlar daha uzun ve yoğun çalışabilecek işçiler kazandığı gibi; kadınların ev işlerinin yanı sıra piyasadan alınacak pek çok şeyi karşılığı olmayan emek ile sağladıkları için (evde yoğurt yapmak gibi) daha düşük ücrete rağmen geçinmeleri mümkün olabiliyor. Çok çocuk ise geleceğin kalabalık ve sağlıklı işçilerini üretmek anlamına geliyor.


Erkekler, sermayedarlar ve iktidar, kadınların emeği, bedeni, doğurganlığını kontrol etmeyi hedefleyen işbirliği, bu gün olduğu gibi her zaman kadınlara karşı baskı ve şiddet ile gerçekleşiyor. Geçen sene Türkiye’de öldürülen kadınların yüzde 60’ının cinayet mekanının kendi evleri olması, bize çok şey anlatıyor kanımca. Evin, ailenin güvenli ve huzurlu bir yer olduğuna dair inanışı ters yüz ederek, bir cinayet mahalline dönüştürüyor. Kadınlar hayatın tüm alanlarında varlık mücadelesi verirken, kadınların eşitlik mücadelesini hafife almayın. Kadınların erkekler üzerinden tarif edilmediği bir dünya sadece kadınlara değil, herkese özgürlük vaat ediyor.