Her 8 Martta uzaktan iletişimi sağlayan her posta kutusu çiçekli, renkli ve duygu dolu mesajlarla dolup taşıyor. Reklamcılar aracılığıyla iktidarın yaratıcı ama sığ perspektifleri ile hergün ev sahipleri için bir neşe kaynağı olarak görülen misafir olduğumuza inandırılmaya çalışıyoruz. Kimi zaman rengarenk bir çiçeğiz, dünyaya neşe katan. Kimi zaman korunması gereken bir nadir eser muamelesi görüyoruz, dünya nüfusunun yarısı olduğumuz halde. Kimi zaman iktidara ait olan ve kıymeti bir gün için hatırlananlarız, annelerimiz, kadınlarımız, kızlarımızız yani. İlla ait olmak zorunda olan, işlevi ve yeri belli bir eşyaya dönüşmüş şekilde akla gelenleriz. Bir başka mesaj grubu var ki onlar da bize kim olduğumuzu, ne yapmamız ve nasıl görünmemiz gerektiğini, ne hissetmemiz gerektiğini söyleyen cümleler kuruyor. “Rakı içen kadın güzeldir” gibi saçma sapan klişelerle kalmıyor hatta. Bir kadının hem evde harika bir performans sergileyip, olağanüstü hızda ve titizlikte evle ilgilenirken, hem de çocuklarını birer dahi prens-prenses gibi yetiştirmesi, kocasına babasına son derece saygılı olurken aslında ne istediğini bilen ve (toplumsal normlara uygun olan) hayallerini gerçekleştiren kadınlar olması, her zaman genç ve güzel görülmesi, yorulması, hastalanmaması, kariyer yapması ama kocasından az kazanması gibi “olağan” özellikleri sergilemesi bekleniyor. Öyle ki kadın herşeyi yapabilen ama varlığıyla değil performansı ile parlayan bir şey.
Kapitalizmin bu döneminin bizlere dayattığı korkunç güvencesizlik karşısında hayatı normal akıyormuşçasına sürdürmek görevidir kadınların tarihsel olarak yüklendiği
Ancak tersine kadının görevi olarak üzerine yapışan tüm işlerin en temel ve belirleyici özelliği, görünmez ve karşılığı ödenmez işler olması. Yani yapmadığında ortaya çıkan işler. Erkekler, yaptıkları işleri sürekli görevleri olmadığını ama “çok iyi insan oldukları için” yaptıklarını vurgularcasına aktarmaları dışında, ev işlerini yapanlar bilir ki ev ve bakım işleri görünmezdir. Kapitalizmin bu döneminin bizlere dayattığı korkunç güvencesizlik karşısında hayatı normal akıyormuşçasına sürdürmek görevidir kadınların tarihsel olarak yüklendiği. Bu yüzden kadınların karşılığı ödenmeyen ve görünmez kalan yükleri, kapitalizmin sürmesini sağlayan en önemli dinamiklerden bir aynı zamanda. İktidarın doğal kabul edildiği için en görünmez hale gelen prangaları da sevgiyle ve bazen şiddetle içinde bulunulan ailenin içinde büyüyor. Erkekler; bu anlamda hangi etnisiteden veya dinden, ırktan, sınıftan olursa olsun bu kadınların emeğini ve bedenini, kadınların rızasına gerek duymadan sömüren bu sistemden yararlanıyorken; erkeklerin ortak hayatlarını sürdürmek için yapmadıkları ve hatta görmedikleri her iş, kadınların üzerindeki yükü arttırıyorken ve zamanından çalıyorken; kadınların erkeklere tabi kalmasını kadınların özgüvenlerini, varlıklarını, görünürlüklerini, seslerini yok ederek mümkün kılıyorken; 8 Martın kadın-erkek karışık etkinlikler ile kutlanması ve özellikle erkeklerin “emekçi kadınlar” günü mesajları atmasını çok tuhaf buluyorum. Zira, bugün en devrimci duruş, kadınlara yüklenen işlerin paylaşılması. Çocuğun bakımından, bulaşık yıkanmasına, hane bütçesine karar verilmesine kadar.
Patriyarka dediğimiz sistem, kadınların emeği, bedeni ve zamanı üzerine kurulu.
Emekçi kadınlar günü ile dünya kadınlar günü neden aynı şeye tekabül ediyor, aşağıdaki görsel açıklıyor bence. Tüm kadınlar sınıfsal, ırksal ve dinsel olarak farklı güç ilişkileri içinde de olsa kişisel tarihleri açısından farklı deneyimlerle kadınlık halleri içinde bulsalar da kendileri, tüm kadınlar erkeklere biat etmek ve kendilerinin emeklerini, bedenlerini ve zamanlarını sömüren, arzularını ve varlıklarını görünmez kılmaya çalışan bu sistemin içinde kocaman bir ezme-ezilme diyalektiğine maruz kalır. Patriyarka dediğimiz sistem, kadınların emeği, bedeni ve zamanı üzerine kurulu. Kadınlar varlıklarını gösterdiği her an, şiddet ile karşılaşıyor. Bu yüzden lafına ait pek çok şey ayıp sayılıyor. Organlarımızın adı, aylık olarak regl olmamız ve ihtiyaçlarımız, deneyimlerimiz. O kadar yok sayılıyoruz ki karınlara özgü hastalıkların farkına varılması için bile Kadınların tıp alanında daha çok yet alanda gerekti. Var olmanın, görünür olmanın karşılığı fiziksel, duygusal şiddet. Her şekilde ve her düzlemde.
Farklılıklarımız var evet, ama bir aradayız. Hangi inançtan, ırktan, etnisiteden ve düşünceden olursa olsun, hangi cinsiyet deneyimini yaşarsa yaşasın… Yani, trans, natrans fark etmeden, kadınız.
Varız, görünürüz, politik ve sosyal her alanda sesimiz var, sokaktayız, alışın…
bu da günün hediyesi..https://www.youtube.com/watch?v=D9l_j5oRZ-Y&feature=youtu.be&fbclid=IwAR1EAZB_keQ9iZMbInEFA0Id_hOQOeWEq7NVEjVnBoUo4rhZFaimB-J0NNY