Her gün bakıyorsun pencereden
Kadim sokağının kaldırımları yorgun
İşte bakkal, kasap, berber ve çiçekçi
Mayıs da geldi kınalı güneşiyle
İstanbul’un tepeleri salkım saçak erguvan
Her gün açıyorsun pencereleri
Hayat ne kadar renkli, ne kadar zengin
Şimdi bir sahil kıyısında dalgalarla yürümek
Taksim’de bir kitapçıda evirip çevirmek kitapları
Ya da oflayıp puflayarak çıkmak
Sirkeci’den Cağaloğlu yokuşunu
İşte Madrid, Paris, Londra, Milano
Çekmiş koyu hüzün perdelerini
Caddelerde uykulu bir tenhalık
Sokakların yüzü maskeli
Salgınlar geçiyor ölümlerin üzerinden
Kentlere ağır siyah nefesini bırakarak
Unutuyor yürümeyi adımların
Kapında duyulmuyor ayak sesleri
Komşu çatılarda martıların gürültüsü
Dipdiri bir merakla süzüyorsun perdenin arkasından
Mutfak ağaçlara bakıyor, salon sokağa
Televizyon, internet, koltuk, kanepe
Dış dünya oturuyor evin içinde
Oyunlar, filmler, operalar
Dokunmak yetiyor bilgisayarın tuşuna
Ama çıkmıyor aklından biliyorum
Gurbetten sılaya dönmek gibi
Maskesiz bakkala gidebilmek
Bir çay içebilmek gönül rahatlığıyla
Üstü kalsın deyip gülümsemek
Mavi işlikli garson delikanlıya
Çıkmıyor aklından biliyorum
İkibin yirmide çakılıp kalmak içeriye
Üstelik bahar taşmışken dallardan çiçeklere
Hayat tazelenirken yeniden
Toprağın ateşinden bulutun neminden
Varmışken yeni mevsimlerin kapısına
Çıkmasın elbette aklından
Hayatı siyahın tozuna batırıp gidenler
Nefesini kesip soluğunu incitenler
Çıkmasın elbette
İnsanı yurdunda hapis tutanlar
Belki de kırılgan bir döngüdür hayat
Atın yelesini okşayan rüzgar
Kardeşi değil midir kentleri vuran kasırganın
Nehirlerin yolunu kesmeden önce düşün
Bir damla sudur karıncayı yaşatan
Büyük işler yapmak
Rotasından çıkmak değildir dünyanın
Dön bak arkana
Altı üstü bir arpa boyu yoldur geldiğin
Dökülüyor boyası güneşi görünce
Doğaya düşman uygarlığının
Nisan-Mayıs 2020 İstanbul