İnsanların dünyada karşı karşıya kaldığı sorunlarla ilgili geliştirdikleri kavrayışlar, eğer sorunu yaratan sisteme/iktidara karşı eleştirel-politik bir duruşu yoksa sıradan bir insan için kara komedi, maruz kalanlar içinse bir kabus olabiliyor. Örneğin deprem veya sel olmuş, evler yıkılmış ve kentin kâr odaklı, insanı gözetmeyen düzenlemeleri nedeniyle insanlar ölmüşse; dini mitolojideki Lut kavminin cezalandırılması hatırlatılarak eşcinsel ilişkiler, kadınların güçlenmesi veya boşanma oranlarının artmasıyla ilişkilendirme yapılarak çarpık bilinçler daha da çarpıtılabiliyor.
Daha önce yedi kez patlama yaşandığı halde hiçbir önlem alınmadığı gibi denetim ve ceza uygulamalarının es geçildiği havai fişek fabrikasında sekizinci bir patlama olduğunda, söz konusu çarpık bilinç “kader” diyerek günahlarını dinsel inanışın sorgusuzluğuna havale edebiliyor. Çok alakasız şekilde, ekonomik krizin sorumlusu genel olarak kadınların çalışma hayatına katılmayı arzulaması, ülkeler bazında ise Türkiye’de Suriyeliler, Almanya’da Türkler, ABD’de siyah ve Meksikalılar olabiliyor. Sendikaların güç kaybetmesinin nedeni, yabancı işçilerin kendilerini düşünüp, dil öğrenmeyip, örgütlenmemesi olarak tanımlanabiliyor. Daha ötesi sol’un dünyada güçlenmemesinin nedeni örgütlü erkekler tarafından sistematik olarak yapılabilen taciz, tecavüz ve şiddetin kadınlar tarafından üstünün örtülmemesi; kadınların öz örgütlülüğünde ısrarcı olunması bile savunulabiliyor; bu kapsamda sağ politik yelpazeyi saymaya bile gerek yok.
Böyle bir siyasal iklimde bir fetih ve kılıç hakkı olarak Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesinin, uzun zamandır tartışılan pek çok konuyu örteceği belliydi. AKP bu hareketle ardında yeniden sağı en geniş anlamda konsolide ederek, Türkiye tarihi için bir kırılma noktasına doğru sürüyor freni patlamış kamyonu. Nafaka dezenformasyonunun devamı olarak sağ ve muhafazakar kalemlerin ve politikacıların ağzında sıkça duyduğumuz İstanbul Sözleşmesi üzerine kocaman bir tartışma yürütüyor. Tartışma dediysek, taraflar karşı karşıya gelip konuşuyor sanmayın: İktidar bloğu çocuk istismarcısı Ensar Vakfı’yla tartışıyor bunları. Kadınlar ise çığlık çığlığa yaşamak istediklerini haykırıyor. Bu arada hangi iktidara yakın ismin cinayeti olduğu belirsiz olan küçücük Rabia Naz’ın davası kapatılıyor. Gülistan Doku’nun ve Hürmüz Diril’in hala bedenleri bulunamıyor. Şiddet hiç görmeyi ummadığımız yerlerde, hiç yakıştırmadığımız insanlarda tekrarlanıyor ve kadınlar olarak şiddet gören kadınla dayanışmamamız şiddet faili erkeği korumamız bekleniyor, kendilerini düzelteceklerine. Çok beklersiniz!İçinde yaşadığımız siyasal atmosferin kadınlar için, hatta çocuklar için tehlikeli hale gelmesi, kendi korunaklı sandığımız çevrelerimiz dahil olmak üzere giderek sağın tipolojilerinin muhalefete de sirayet etmesinden başka bir şey değil bunlar. Elbette böyle bir ortamda, AKP-MHP bloğunun iktidarında siyasal İslam, seküler değerleri her noktada aşındırmanın yollarını bulacaktır. Zira İstanbul Sözleşmesi‘nden çekilmek, düzenlemenin anayasal ve diğer hukuki metinlerdeki yansımalarını silmek demek, çocukları cinsel istismar karşısında daha savunmasız hale getirmek; çoğunlukla kadınlara yönelik olan şiddet ve cinsel istismar karşısında (çoğunlukla erkek olan) failin daha az ceza almasını sağlamak anlamına geliyor.
Sürecin gidişatını tahmin edebilmemiz için ön örneklerimiz var.
İstanbul Sözleşmesi’nin hükümlerinin pek çok sözleşmeye göre bağlayıcılığı zayıf aslına. Yıllardır feministler bu hükümlerin ve bu hüküm kapsamında eşitlikçi düzenlemelerin uygulanması için mücadele verdiler. Uygulandığı kadarı ile, sosyal medyada görünür olan davalar bile yeterli sonuçları sağlamadı. Şimdi ise ayrımcılığa dair uygulamadıkları hükümlere dair baskıyı da ortadan kaldırmak istiyorlar. Sürecin gidişatını tahmin edebilmemiz için ön örneklerimiz var. Ensar’ın suçlarının üstünün nasıl örtüldüğüne ve iktidarla karlı işbirliklerinin devamına dair ortada kocaman bir bilgi kümemiz var. Uzağa gitmeye gerek yok.
İstanbul Sözleşmesi, ayrımcılık yapılmaması ve eşitlik talep eder, toplumsal olarak eşitsiz konumda olanların ise kamusal alanda eşitlenmesi için pozitif ayrımcılık denilen “telafi edici uygulamalar” önerir. Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan göçmenler olarak, İstanbul Sözleşmesi burada yaşayabilmemizi mümkün kılan temele sahip. Ayasofya örtüsünü kaldırdığımızda altındakiler, dünyadaki radikal sağın hedefleri ile benzer ve ırkçılık konusunda uyumlu. Kimle yan yana düştüğünüz, ideoloji ve fikirlerinizle değil, tutumlarınızla görünür olur.