arama

Bir Garip Deney

Ümmühan IŞIKLAR
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • Ümmühan Işıklar Ümmühan Işıklar
  • 1 Star
    Loading...

 

Bilim kurgu ve fantezi denince akla ilk gelen isimlerden biri olan Jules Verne, bizlere hem bilimsel hem de mizahi/ bilim-kurgu /deneysel tarzda birçok eser vermiştir. Orijinal adı Une Fantaise du Docteur Ox olan Türkçeye Dr. Ox’un Deneyi olarak çevrilmiş eserde yaşanan olaylar, Quiquendone adı verilen ağır kanlı, heyecansız,  evlilik kararını bile on yılda veren insanların yaşadığı, seslerin hiç yükselmediği ve savaşın bilinmediği ve hiç yaşanmadığı farklı bir kasabada geçer.

Eserdeki hikâye Alman asıllı Fransız besteci Jacques Offenbach’ın Dr. Ox adlı operasına da konu olmuştur. Libretto’nun yazılmasına Jules Verne’in bizzat katkıda bulunduğu bilinmektedir. Kitap 17 bölümden oluşur. Haritada yer almamakla birlikte bugünkü Fransa, Belçika ve Almanya sınırına konuşlanmış Van Tricasselerin geleneksel olarak uzun yıllardır yönettiği küçük bir kasabadır. Bu kasaba ve kasaba insanını tek bir sözcükle tanımlamamız istense söylenecek en iyi sözcük “ölçülülük” olacaktır.

Eserde belediye başkanı Van Tircasse ve yardımcısı Niclausse, Dr. Ox ve Dr. Ox önemli kahramanlardır. Doktor, tüm kasabayı aydınlatmak amacının olduğunu ve bu amaçla bir deney yapacağını üstelik tüm masrafları da kendinin karşılayacağını söyleyerek belediye başkanına deneyini kabul ettirir. Doktor deneyine hararetle başlar.  Yazar bize deneyin ne olduğunu anlatmaz ancak değişimlerle acaba deneyden kaynaklı mı diye okuyucuya düşündürtür. Böylece merak olayı bir nebze olsun yaşatılmaya çalışılır. Gerçi iyi bir deney olmayacağını nedense okurken hissederiz. Kasabada ilginç olaylar bundan sonra baş göstermeye başlar.

Kitabı okurken bir yandan da doktorun farklı bir planı olduğunu bize hissettirir Jules Verne. İlk farklılık Dr. Ox’un evinde bir davette hararetli bir siyaset konusunun konuşulmasıdır. Sonra operada coşku artar. 6 saatte bitmesi gereken opera 18 dakikada biter. Opera sonunda enstrümanların çoğunun tellerinin eğildiği yahut koptuğunu görülür. Her şey ve herkes hızlanmıştır. Hızla yeni kararlar alınır. Doktorun planları bir bir işlemeye ve kent sakinlerini değiştirmeye başlamıştır. Halk coşkun ve sinirli bir hâl alır. Bu yaşananlar adeta bir salgındır. Normal salgınlarda insanlarda olan hayvanlara yahut bitkilere tezahür etmez. İlginçtir bu salgın, kasabada tüm canlılara sirayet etmiştir. Çiçekler bir günde devasa büyüklüğe erişir ve aniden solar. Diş göstermeyen, hırlamayan köpekler ısırmaya başlar, kediler tırmalar. İlginçtir ki aynı fikri savunan iki kişi bile tartışmaya başlar; insanlar çıldırmış gibidir. 1195 senesinde Virgamen şehri ile yaşanılan bir olay hatırlanır birdenbire. Argamen’e savaş açılır.  Doktor Ox’un yardımcısı bu durumu halka anlatmaya çalışır. Bütün bu değişimin sebebinin doktorun yaptığı bir deney olduğunu söyler. Yapılan deneyde ortaya çıkan gazın etkisiyle kimse kimseyi dinlemez. İlle de savaş istenir. Her şey hazırdır. O da ne! Bir patlama… Bir anda herkes sakinleşmiş ne olduğunu anlamaz bir halde evinin yolunu tutmaya başlar. Ne olmuştur peki?

Bir yüzyıldır arabacıların küfretmediği, köpeklerin ısırmadığı, kedilerin, sulh ceza mahkemelerinin bile tüm yıl iş yapmadığı, yüz yıldır hiç tutanak tutulmamış, jandarmanın laf olsun diye ortalıkta dolaştığı bir kasaba 300 yıldır ne bir yumruk ne de bir tokadın atıldığı bu yere ne olmuştur? Bu kadar ölçülü bir kasaba ne olmuştur da aşırı davranışlar sergilemiştir?  Doktor kasabaya gaz vererek zaman içerisinde davranışların değişimini görmeye çalışmış ve aslında da bu konuda başarılı olmuştur. Oxhidrik fabrikasının alev alıp patlamasıyla da her şey ve herkes bir anda eski haline dönmüştür.

Bu kent ütopik bir kent olsa da acaba ne kadar doğru, ne kadar olası bir yerdir, tartışılır. Eserde savaşsız kavgasız bir toplum istenilirken bir yandan da aşırı monotonluk, bürokrasi, gelenekler, aşırı ölçülülüğün de hicvedildiğini fark ederiz. Kamu yararına olanlar bile “kimseye zararı yok” diye yapılmaz örneğin. Halk yönetime katılmaz. Yönetim aynı aileden gelenler tarafından geleneksel bir şekilde devam eder.  Evlilikler de gelenekseldir. Evlenmek isteyenler nişanlandıktan ancak 10 yıl sonra evlenebilirler. Elbette böyle bir yasa yoktur ancak toplumsal bir kuraldır âdeta. Nişanlananların 10 yıl süresince birbirlerini gözlemlemesi biraz abartılmıştır. Günümüz dünyasında ilişkilerin bu kadar hızlı yaşanması ve kararların bu denli hızla belki de çoğu vakit düşünülmeden alınması ne kadar yanlışsa on yıl nişanlıların birbirlerini gözlemlemesi ve bu süreç sonunda ailelerin evliliğe onay vermesi yahut süre geçmeden katiyen onay vermemesi de o kadar yanlış geldi bana.

Peki savaş nasıl çıkar? Savaş birdenbire ortaya çıkmaz! Önce toplumda sesler yükselir. Tartışmalar kavgaya, düelloya dönüşür. Aynı dünyaları isteseler de farklı düşünceler gibi farklı gruplar kurulur. İyi bir dünya için gruplar birleşemez. Bugün solun yaşadığı da budur. Sonra particilik başlar. Yöneticiler halkın üzerindeki baskıyı artırır. Polis devlet ya da asker devlet baş gösterir. Sokaklardan korkulur. Eylemler yasaklanır. Hapishaneler dolar taşar.  Korku zamanla evlere de girer. Okunan kitaplara, yaşanılan ilişkilere, yapılacak çocuk sayısına kadar. Baskı arttıkça korku artar. Korku arttıkça da ikiyüzlülük… Önce yönetimle halk arasında çatışma başlar, sonra dış tehdit geldiği söylenir dışa karşı birleşilir ve savaşılır. Peki güven? Güvenilmeyen bir toplumda şu sözler en sık duyduğumuz şeydir: “Sana güveniyorum ama çevreye güvenmiyorum.” Bu çevre denilen nedir? Akraba, arkadaş, kadın yahut erkek arkadaş, iş yerinizdeki amiriniz, babanız yaşınızdaki adamlar, anneniz yaşınızdaki kadınlar… Hatta ağabeyiniz, babanız… Sonra ev içinde yükselir sesler, güvenilmez eşlere, çocuklara… Taciz ve tecavüzler artar. Kadınlar,  çocuklarını babalarıyla evde yalnız bırakamaz hâle gelir. Ve insan yapayalnızdır bu koskoca dünyada, kocaman insanlarıyla… Faşizm birden olmaz. Yavaş yavaş sarar, dıştan içe, bizi ve tüm toplumu.

Her gün birbirinden özel faşizmlerin yükseldiği, her yerden kızgın sesler işittiğimiz, şiddetin eksik olmadığı dünyamızda Dr. Ox’un deneyinde yalnız bahsi geçen kasabada değil tüm dünyada maalesef başarılı olduğunu görüyoruz. Keşke diyorum, Doktor Ox’un tüm dünyaya yayılmış öfkeyi ve şiddeti arttıran bu fabrikaları bir anda alev alsa, oxhidrik gazı patlasa ve her şey eski haline dönüverse… Sokaklarına güven duyarak bıraktığımız çocuklarımız neşe içinde oynasa, evimize yabancıları da alabilsek, fakirlik olmasa, Pınar Gültekinler öldürülmese, gelecekleri çalınmasa, sevgi esas olsa her ilişkide, kadınlar daha özgür olsa ve işkence silinse insanlığın belleğinden… Nasıl ki yıkanınca vücut temizlenir, bir patlamayla eski günlerimize dönsek. Doğayla ve birbirimizle barış içinde yaşasak, sevgiyle…