arama

Derin Yoksulluk

Nevra AKDEMİR
Derin yoksulluk, insanın hayatta kalmasını sağlayan temel ihtiyaçları bile karşılayamamaları durumu demek. Yani yiyecek yemek bulamamak, suya ve hijyen malzemelerine ulaşamamak, kira ödeyemediği için evinden atılmak veya faturasını ödeyemediği için elektriksiz yaşamak demek.
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • Nevra Akdemir Nevra Akdemir
  • 1 Star
    Loading...

Derin yoksulluk, açlık sınırının altında yaşayanların içinde bulundukları bir yokluk hali olarak tanımlanıyor. Zaten güvencesiz işlerde çalışarak zar zor hayatını sürdürenlerin salgın veya deprem gibi bir olağanüstü halde doğrudan içinde yer aldıkları bir risk durumu. Kent emekçileri arasında en görünmez olanların, normalini anlatıyor bu kavram aslında. Kağıt toplayıcılar, çiçekçiler, seyyar satıcılar, sokak müzisyenleri, AVM’lerdeki günlük işlerde çalışan, ev işçileri, fabrikaların dışarı verdikleri işleri yapan ev eksenli çalışanlar, garsonlar gibi pek çok meslek grubu ve işle geçimini sağlayanları düşünelim. Özellikle salgına karşı alınan önlemlerle işlerini kaybedenlerden, alınmayan önlemlerle sağlığını kaybedenlere kadar uzuyor.

Derin yoksulluk, insanın hayatta kalmasını sağlayan temel ihtiyaçları bile karşılayamamaları durumu demek. Yani yiyecek yemek bulamamak, suya ve hijyen malzemelerine ulaşamamak, kira ödeyemediği için evinden atılmak veya faturasını ödeyemediği için elektriksiz yaşamak demek, hem de bir km çeperinde çok lüks konutlar ve otomobiller bulunurken. 2020 yılında 1800’lü yılları yaşamak demek desek eksik söylemiş olabiliriz. Barakalarda veya çadırlarda yaşamak nadir görülen bir durum değil; zira ABD’de karavanında veya otomobilinde yaşamak bir yaşam tarzı tercihi değil artık, Türkiye’de de öyle.

günlük işlerde çalışanların yüzde 86’sı gelirsiz kalmış

Günlük işlerde çalışanların ödenemeyen kira yüzünden atıldığı evden alabildiğini eşyalarla boş arazilere baraka kurması veya boş duran dükkanlara geçici olarak yerleşmesi derim yoksulluk ağının mayıs ayında yaptığı araştırmalarda ortaya dökülmüştü. Zira kendi çabalarıyla ulaştıkları ve destekledikleri hanelerden edindikleri verilere göre 1000’den fazla kişi geçimlik işini kaybetmiş ve bu kişilerin 380’i sokak faaliyetleriyle geçimini sağlayan çiçekçi, müzisyen, boyacı, seyyar satıcı ve kağıt toplayıcılarmış; 95’i ise inşaat işçisi, temizlik işlerinde çalışanlar ve çocuk bakıcısı; 31 kişi işyerleri kapanan küçük esnafmış ve 107 kişi ise işten çıkarılmış; 130 kişi ise ücretsiz izne çıkarılmış. Araştırma sonuçlarına göre günlük işlerde çalışanların yüzde 86’sı gelirsiz kalmış sonuç olarak. Çalışanların durumu da diğerlerinden daha iyi değil, zira kağıt toplayıcıları günde 50 TL kazanırken, içinde bulunduğumuz hayat pahalılığı koşullarında 7-10 TL gibi bir rakama düşmüş günlük gelirleri. Hatırlatalım, Türkiye’de açlık sınırı Kasım 2020 itibariyle 3009 TL olarak hesaplanmış, yani aylık olarak haneye bu rakamın altında gelir giriyorsa gıda, hijyen ve benzeri yaşamsal ihtiyaçlarınızı karşılayamayacaksınız demektir, zira gıda fiyatlarında geçen seneye göre Türkiye’de yüzde 31’lik artış kaydedildiğini de not edelim.

“Nerede yaşıyor bu insanlar, ben hiç görmedim!”

Türkiye’ye ailesini ziyarete veya tatile giden bazı insanların itirazlarını duyar gibiyim, diyorlar ki: “Nerede yaşıyor bu insanlar, ben hiç görmedim!” Cevabı kentin mekânsal örgütlenmesinde aramak yerinde olur. Elbette kentte yaşayanlardan ustaca gizlenmiş bir yoksulluk bu. Engels’in İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu isimli eserinde söylediği gibi: “Kent, öyle garip kurulmuştur ki, kişi kendini işi ve eğlence gezintileriyle sınırlarsa, bu kentte yıllarca yaşasa da, her gün sokağa çıksa da emekçi mahalleleriyle hatta işçilerle bile karşı karşıya gelmeyebilir. Bunun başlıca nedeni, dile getirilmemiş bilinçsiz bir uzlaşmayla olduğu kadar, söze dökülmüş bilinçli bir kararlılıkla da emekçi halkın mahalleleri, orta sınıf için ayrılan kent mahallelerinden bıçakla keser gibi ayrılmıştır, bunun olmadığı yerlerde de yardımseverliğin örtüsü ile gizlenmiştir.”

Çaresizlerin Türkiye’de ne kadar bir insan kitlesinden oluştuğunu aslında daha önceki bir yazımda da değinmiştim. 2020 yılında Ağustos ayı TÜİK İşgücü İstatistiklerine göre, işsizlikten bile beter olan umutsuz ve çaresiz nüfus, 2 buçuk milyon kişi artmış. İş bulma ümidi kalmadığı için artık iş aramayan 1 milyon 331 bin kişi daha bu çaresizler kitlesine katılmış. Eskiden, belediyelerin iktidar partilerine biatı garantilemek için dağıttığı ve geçici işler olduğu halde eğitim adı altında verilen toplum yararına çalışma gibi ödeneklerden hiç bahsedilmiyor artık. Bütçe veya yapılan anlaşmaların maiyeti ise neredeyse bir sırra dönüşmüş durumda. Ancak önemli olan şu ki AKP ve MHP bloku halkın desteğini almak için kullandığı ödenekleri artık veremez durumda. Bu çaresizlerin öfkesini Kürt, Çingene veya mülteci kimliklerindeki diğer çaresizlere yönlendirmek dışında bir seçenekleri kalmamış görünüyor. Yine görünüyor ki öfkeyi kim örgütlerse geleceğin nasıl olacağını da onun ideolojisi belirleyecek!