arama

Gün Işığının Sesi: Şiir Üzerine Bir Söyleşi

Ümmühan IŞIKLAR
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • Ümmühan Işıklar Ümmühan Işıklar
  • 1 Star
    Loading...

Dünyada ne kadar insan varsa o kadar da bakış açısı var, duygu var. En zoru insanı anlamak, başka bir deyişle kendini bir başkasına anlatabilmek. İşte böyle anlarda şiir yetişiyor imdadımıza. İçinden çıkamadığımız duygularımızı birkaç dizeye sığdırıveriyor şair. Az sözcükle oluşturulduğundan şiir de şair de ehli olmayanlar tarafından küçümsenip durmuş tarih boyunca, değeri tam olarak günümüzde bile anlaşılamamış.  Düşünün, roman yazarının yüz elli birinci sayfasında anladığınızı, bir dize haykırır size hatta bazen bir kelime.  Hegel, güzel sanatların en üstünü ve en zor olanı şiir sanatıdır, dememiş boşuna.  Düşünün koca  bir evren var, içinde bin bir çeşit duygunun var olduğu. Aynı zamanda da evrensel birçok tema var. Ama siz yeni bir şey yaratacaksınız. Soyut tüm kavramları anlatırken gözlerde ve gönüllerde şimşek çaktıracaksınız. Kathartik etki yaratacaksınız. Onca soyutluk içerisinde anlaşılacak, üstüne bir de sevileceksiniz. Zor zanaat….

Kıbrıslı Mustafa Müezzinoğlu bu meşakkatli yola gönül verenlerden. Gün Işığının Sesi adlı kitabı basılalı birkaç ay oldu. Kitapta Müezzinoğlu’na ait 38 şiir ve 37 fotoğraf bulunuyor. Kitabın ön kapak fotoğrafı Elvan Şenkayalar’a, kitap tasarımı ise Ceyhan Özyıldız’a ait. Kitap; Işık Kitabevi, Rüstem Kitabevi, Deniz Plazalar, Galeri Kültür, Khrora Kitabevi, Gülver Kitabevi Zephyr Cafe, Delicous Cafe’den temin edilebiliyor. Türkiye’de de yakın zamanda kitapevlerinden temin edilebilecek. Şimdilik facebook üzerinden şahsi olarak Türkiye’ye getirtebiliyorsunuz. Mustafa, şair ve fotoğraf sanatçısı. Üniversite yıllarından sıra arkadaşım. İmzalı şiir kitabını merakla ve sevgiyle okudum. Çok beğendim. Bir de fotoğraf kitabına bayıldım. Mütevazı, saygılı, nahif bir adamdır o, tanıyan herkesin sevdiği. Hani şair ruhlu denilenlerden. Kıbrıs Türklerinden şair ve fotoğraf sanatçısı Mustafa Müezzinoğlu ile röportaj:

Ü.I: Merhaba Mustafa. … Sanat konularına geçmeden önce kendini tanıtır mısın? (Epeydir uzak olduğum için ben de bilmiyorum.)

M.M.: 26 Eylül 1980’de Kıbrıs’ın Lefkoşa şehrinde doğdum. 1997’de Lefkoşa Türk Lisesi’nden, 2001’de Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümü’nden mezun oldum. Şu anda Lefkoşa’daki bir okulda Türkçe öğretmenliği yapmaktayım. Evliyim ve iki çocuk babasıyım.

Ü.I.: İlk şiir kitabın olan Gün Işığının Sesi’ni ne zaman basmaya karar verdin? Merak ettiğim ikinci şey de ne zamandır şiir yazıyorsun Mustafa?

M.M.: Aslında, sen de biliyorsun ki üniversite yıllarından belli bir zamana kadar, benim için her zaman ön planda olan fotoğraf olmuştur. Fotoğraflarımı, yıllar geçtikçe, estetik disiplinler yardımıyla hep daha da nitelikli ve güçlü hâle getirebilmek için çaba sarf ettim.  Şiir, arada uğradığım ve soluklandığım bir liman gibiydi yıllarca. Geçmişte, daha ziyade şiirin bana gelmesini bekler, şiirler üzerinde pek de çalışmaz, onları yapılandırmak için gayret göstermezdim. Gelişimlerini oluruna bırakırdım ya da devamını getirip sonlandırmazdım.  Oysa, bir yılı aşkın bir süredir şiir çalışıyorum. Daha önceki gibi değil yani.  Bu ifade belki de bazı insanlara tuhaf geliyor olabilir; ancak bu böyle. Şiir, itinayla çalışılması gereken bir yaratım serüveni sürecinde meydana gelmelidir kanaatimce. İlk şiir kitabım Gün Işığının Sesi’ni, bastırmaya karar vermem, dünyada covid-19 pandemi sürecinin başladığı dönemlere denk geliyor. Fotoğrafta, gerek ulusal, gerekse uluslararası platformlarda, sanat etkinliklerinde ve sergilerde onur duyduğum izler bırakabildiğim için mutluyum. Şiirde belki ciddi anlamda ilk adımlarım ama şiir de fotoğraf da kötülüklerle dolu dünyada, kötülüklere karşı bir haykırış ve direniş hâli benim için. Bir var olabilme mücadelesi, yani ontik bir mesele benim için her ikisi de!

Ü.I: Şiir, senin için nedir? Şair kime denir?

M.M.: Şiire ve şaire dair farklı tanımlar ve yaklaşımlar var tabii ki ama benim için şiir,  güzel  bir yolculuk.  Şiir,  tarif edilemez bir haz, dünyanın tüm kötülüklerine karşı ahenkli bir direniş hâlidir. Kimi şairlere veya şiirseverlere göre, bilhassa 2. Yeni şairlerinde olduğu gibi şiirde kapalılığı benimsemek; yani şiirde anlamda açık ve anlaşılır olmaktan uzak durmak esastır. Bu durum, elbette  şiiri, düzyazıdan  ayıran temel farklılıklardan biri olabilir. Bazı şiirlerimde daha açık ve anlaşılması kolay bir içerik söz konusuyken, bazı şiirlerimde ise daha ziyade modern şiirin gerektirdiği kapalı anlamlılık daha ön planda olabilir. Şiirde, özellikle modern ve postmodern yaklaşımlarda şair, şiirini imgeler üzerinde yapılandırır. İmgeler yardımıyla, okurun zihninde resimsel bir etki ve hareket algısı yaratmayı hedefler. Nesnel gerçeklikten daha farklı, bambaşka bir dünyadır bu. Şiirsel bir dünyadır. Yani ‘’Şiir ne değildir?’’ diye düşünürsek,  Aristotales’in mimetik yaklaşımındaki şiir tanımına karşı çıkarak şunu söyleyebiliriz: Gerçekliğin birebir taklidi değildir şiir! Bir hayal dünyasıdır. Orada, dünya gerçekliğindeki ussal gerçekliği bulamazsınız ve bence şiirdeki sürrealist yaklaşımlar da o hayal dünyasının en uç noktalarıdır.  Aslında bu da okurda bir yanılsama yaratmaktan başka nedir ki? Kurgusal bir dünyada gizemli ve heyecan dolu bir gezintiye çıkarır şair okurunu. Şiirde, fotoğraftaki durağanlıktan uzaklaşılmıştır sanki. Şairin hayal gücüyle yapılandırılan bu uçsuz bucaksız imge dünyasıyla karşılaşan okur; tabii ki kendi hayal gücü ve kültürel birikimi nispetinde o imgeler dünyasında dolaşır, birtakım gizemlerle karşılaşır, onları kavramaya ve alımlamaya çalışır. Gün Işığının Sesi’ndeki  bazı  şiirler dışında ben de bunu yaratmaya çalıştım. Bazı şiirlerde ise geleneksel bir deyiş tarzını kullandığımı kabul etmem gerekir; ancak şiir içeriğinde neyin, nasıl anlatıldığından ziyade önemli olan, şiirin,  okuru derinden etkileyen  şiire has bir etkiye sahip olup olmamasıdır. Takdir, şiir okurunun olacaktır. Bir de özellikle belirtmeliyim ki henüz tam anlamıyla hedeflediğim şiir deyişine ulaşabilmiş değilim. Bunun için çaba sarf ediyorum.

Ü.I: Kitapta şiir ile fotoğraflar bir arada. Şiir ile fotoğrafı sentezleme fikri aklına ne zaman geldi?

M.M.: Kitaptaki şiir ve fotoğraflarımı bir araya getirmek, tematik bir bütünlük oluşturmaya çalışma düşüncesi aklıma yaklaşık bir yıl önce geldi.

Ü.I: Fotoğrafa uygun bir şiir mi yazdın yoksa şiire uygun bir fotoğraf mı çektin?

Genellikle fotoğraflarım, önce geldi; ardından şiirlere ulaştım.

Ü.I: Şiir dışında fotoğrafçılıkla da ilgileniyorsun. Fotoğrafçılıkla üniversite yıllarından bu yana ilgilendiğini biliyorum. İlk ne zaman başladın en baştan başlayarak, başarıların, jüri üyeliğin, ödülleriniz, kitabınız vb. hakkında bilgi verir misiniz?

M.M.: Fotoğrafçılığa, lise yıllarımdayken dayımın bana hediye ettiği filmli bir SLR makineyle başladım. Senin de bahsettiğin gibi üniversite dönemimde İstanbul’da daha da geliştirmeye çalıştım. Fotoğraflarım, 1999-2019 yılları arasında birçok ulusal ve uluslararası fotoğraf yarışmasında ödüllere layık görüldüm. FIAP ve PSA patronajlı uluslararası fotoğraf yarışmalarından “Child 2018’’, ‘’Bon Voyage 2019’’ ve ‘’Bon Voyage 2020’’ adlı yarışmalarda jüri heyetlerinde görev üstlendim. 2018 yılında Anadolu Üniversitesi Fotoğrafçılık ve Kameramanlık Bölümü’nden mezun oldum. Yıltan Taşçı, Mustafa Evirgen, Ceyhan Özyıldız’ la birlikte kurmuş olduğum Prime Four fotoğraf grubu üyesiyim. Prime Four fotoğraf grubunun ‘’Kıbrıs’ın Son Gurbetleri’’ adlı fotoğraf albümüne fotoğraflarımla katkı sağladım. 2020 yılında Veysi Soyer’le birlikte Küçükevren (Microcosmos) adlı bir albüm/kitap çalışmasının ardından, 2021’de Gün Işığını Sesi adlı bir şiir/fotoğraf kitabı yayımladım.

Ü.I: Tekrar tebrik etmek istiyorum. Peki zor bir soruya geçeyim: Kendini şair olarak mı yoksa fotoğraf sanatçısı olarak mı görüyorsun? Ya da her ikisi mi desem?

M.M.: Şiirde de fotoğrafta da sanatsal bir eser meydana getirebilme gayem var. Takdir, bu eserlerin sunulduğu insanlarındır.

Ü.I: Biraz da şiirleriniz içeriğine ve şiir kitabındaki fotoğraflara geçelim. Dikkatimi çeken ilk şey “Gülümse Küçüğüm Ağarsın Dünya” şiiri ve onun hem hüzünlü hem de umut dolu fotoğrafı oldu? Bu şiir ve fotoğrafla ilgili deneyiminizi anlatır mısın?

M.M.: Evet, Gün Işığının Sesi adlı şiir/fotoğraf kitabımda bahsi geçen şiirle eşleştirdiğim fotoğraf, Kıbrıs’ta “Gurbet’’ diye tanımladığımız Kıbrıs çingenelerini fotoğrafladığımız ve daha önce yayımlanan  Kıbrıs’ın Son Gurbetleri adlı sosyo-kültürel içerikli, belgesel nitelikli  kitabımızda  yer verdiğim  bir fotoğraftı. Aynı fotoğrafın, bu kez Gün Işığının Sesi kitabımda bir şiirle el ele yürümesini istedim. Fotoğraftaki küçük gurbet kızın  saf ve şirin  hâli, esin kaynağı oldu benim için. Kanaatimce bir şairin, şiirini okura açıklamaması gerekir. Açıklandığı anda şiirin büyüsü bozulur çünkü. Herkes, kendi nasibince bir şeyler anlar, hisseder ve şiiri sever veya pek beğenmez.

Ü.I.: Haklısın. Şiir anlatılmaz hissedilir. Dünyanın tüm kötülüklerini bir dize ile yok ediversek değil mi? Kötülükleri yok edemediğimi anlamaya başlayınca son yıllarda şiire sığındım ben de, dizelere, bazen dizedeki  bir sözcüğe: maviye misal….Şiirlerini okurken bazen dağıldım, içim yandı, hafif bir tebessüm de oldu arada. Dili çok sade, akıcı ancak her okuduğunda başka duygulara kapılıyor insan.  Oldukça simgesel ve hâliyle  yoruma açık da. Hem günlük dili kullanıp arada  bir simgesel/imgesel sözcükle kapalılığı, yoruma açık olmasını sağlaman  bence şiirlerindeki en büyük başarı.. Söylemeden edemeyeceğim şiirdeki duygular yaşanmış da olsa kurgusal da olsa  hepsi az önce yaşanmış gibi, samimi…Kitaptaki fotoğraflar da duygulandırıcı ….yani duygu seline kapıldım. Ben de öğrencilerimle edebiyat dersinde bu şiiri onlara okurken ve yorumlamalarını hislerini anlatmalarını istediğimde onlar da çok merak ettiler. Bu arada “gurbet” sözü hoşuma gitti. Ötelemeden şu ya da bu demeden konar-göçerliği, yurtsuzluğu anlatmanı…Duygulandım… “Aşkın Yer Çekimsiz” hâlini anlattığın şiire bayıldım. Hele fotoğrafı. Hani elmanın iki yarısı denir ya, birbirini tamamlamış iki çift yüz. Huzur, sevgi, sadakat var. Birbirine güvenen iki kişiyi görüyorum bakınca. Tüm bu hisleri aynı anda hissettirmenin bir fotoğraf sanatçısı için kolay olmadığını düşünüyorum. Bu fotoğraftaki hissettirilen duygular iki kişi arasındaki gerçek duygular mı yoksa tamamen kurgusal mı?

M.M.: Çok teşekkür ederim. Evet, daha önce de belirttiğim gibi şiirlerle fotoğrafların eşleştirilmesinde temel gayem, tematik bir bütünlük oluşturabilmekti. Bunu da mümkün olduğunca gerçekleştirebildiğime inanıyorum. Fotoğrafın da şiirin de temelinde imge olgusuyla karşılaşırız. Görsel imgeyle sözel imgenin sentezine ulaşmak istedim. Her ikisinde de kurgusal bir yaklaşımım var. Fotoğraftaki modeller, gerçek hayatta da sevgili; ancak günlük hayat içinden hiç müdahale etmeden çıkardığım bir fotoğraf değil o fotoğraf. Tamamen kurgusaldır.  Birçok kudretli ve nitelikli romanın, piyesin, sinema filminin kurgusal olmalarına rağmen; insanların yüreklerinde ne kadar derin izler bırakabileceğine ve yıllarca etkilerinden kurtulamadığımıza, hepimiz şahit olmuşuzdur. Ben de fotoğraflarımı, o etkiyi bırakabilme kudretine ulaştırma çabası içindeyim.

Ü.I: Kurgunun gücünü anlatırken lise yıllarında okuduğum Anna Karenina romanı geldi aklıma. Anna, kurgusal olduğu kadar gerçekti okurken. Hâlâ birçok duygu ve düşüncesi aklımda. Sevginin-aşkın büyüklüğü yahut kimilerince aşkın rezilliği…Artık sevmediği bir adam olan kocasının resmine bakarken iğrenmesi , eli ile dokunamayıp fotoğrafı cımbızla alması…Sevgi güzelleştiriyor her şeyi…ve sevgisizlik bitirici bir şey…Lise yıllarımda anlayamamıştım sonra anladım. Gevezeliği bırakıp sorulara döneyim.

Aklıma gelmişken bazı fotoğraftaki kişiler yakınların gibi geldi. Özellikle kadın portreleri, hasta yatan kadın ve adam… Biraz bahseder misin?

M.M.: Ölüm döşeğinde yatan kadın, ailemle bir bayram ziyaretinden dönerken, kapısı açık bir evin içindeki bir yataktayken gözüme ilişti. Genellikle fotoğrafta kurgusal yaklaşımları benimseyen bir fotoğrafçı olsam da o enstantane bir fotoğrafçının kaçırabileceği bir an değildi. Makinemi alıp insanlardan izin isteyip fotoğrafı çektim. Kadın portreleri de bazı kadın roman veya piyes karakterlerinden esinlenilerek çekildi. Kimisi yakın arkadaşım, kimisi de modellik için teklif götürdüğüm daha önce hiç tanışmamış olduğum kişilerdi.

Ü.I: Mavi huzur, güven gibi genellikle olumlu duyguların rengidir. Peki şiirlerinizde mavi rengin sizin için anlamı nedir? (“Yok Oluş ve Zaman” şiirinde)

M.M.: Şiirde de fotoğrafta da renk kullanımının insan psikolojisi üzerindeki etkisini önemseyen bir insanım. Şiir, zaten bir iç ses. Bu yüzden ‘’mavi’’nin de iç dünyamda bir anlamı veya yaşanmışlığı vardır elbet veya sadece şiirdeki anlamı yapılandırırken özellikle seçtiğim bir renk de olabilir.  O iç ses, dışavurulduğu zaman renkler, benden çıkıyor ve insanlar, kendi iç dünyalarıyla ve yaklaşımlarıyla renkleri farklı farklı yorumlayabilirler.

Ü.I: Şiir anlatılmaz, hissedilir diyorsun, anlıyorum. Peki başka bir konuya geçelim. Metamorfoz şiirinin görseli beni çok etkiledi. Senden de dinlemek isterim.

M.M.: Metamorfoz şiirinin görselinde fotomontaj tekniğiyle, fotoğraftaki modelin gözleri üzerine iki madeni para montajlamamla gerçekleşti. Madeni paraların birinde İngiltere eski kraliçesi  Viktorya’nın profilden kabartması var, diğerinde ise Büyük İskender’in profilden kabartmasıyla karşılaşıyoruz. İnsanların, iktidar kavgalarının ve yaşam içindeki ihtiraslarının, aslında boşu boşuna yapılıyor olduğunu anlatmak istedim. Ayrıca, insanlık tarihindeki bazı toplumlarda, ölüleri gömülmeden önce gözlerinin üzerine madeni paralar konurdu. Farklı bir yaklaşımla buna dair bir düşünceye varmak da mümkün. Şiirlerdeki anlam da daha önce belirttiğim gibi tamamen okurun yorumuna bırakılmış.

Ü.I: Şiirlerinde mitolojik kahramanlarından, roman kahramanlarından, toplumsal temalardan,  bireysel temalardan sıkça esinlendiğinizi gördüm. Hem şiirlerinde hem de fotoğraflarında esinlendiğin kaynakları bir de senden dinleyelim mi?

M.M.: Evet, sevgili Ümmühan, tespitin doğrudur. Şiirlerimde de fotoğraflarımda da beslendiğim farklı farklı kaynaklar var tabii ki. Mitolojik karakterler ve hikâyeler, piyes karakterleri, birçok fotoğrafımda da şiirimde de karşımıza çıkabilir. Ben, bunların tüm insanlığa dair değerler olduğunu düşünmekteyim. Ortak yaşanmışlıklar ve evrensel değerler, fotoğrafı da şiiri de insanlara daha kolay hitap eder hâle getirecektir bence. Shakespeare’in Hamlet piyesi kadın karakteri, Ophelia’nın başına gelen trajik olaylar zinciri ve erken ölümü; dünyada gelmiş geçmiş milyonlarca insanın ortak yaşanmışlıklarından biridir.

Ü.I: Şiirlerinde yaşanmışlık, bir derinlik hissediliyor okurken. Duyguların bilinç akışı yöntemiyle dışa vurumu gibi, biraz açabilir misin?

M.M.: Şiirlerimde, kimi şiirlerin tümünde veya bazı bölümlerinde özyaşanmışlıklarımdan izler bulabilmek mümkün. Bazı şiirlerim de baştan sona, her şeyiyle kurgudan ibaret ama yukarıda da belirtmeye çalıştığım gibi, kurgu olsun veya olmasın şiirlerimde de fotoğraflarımda da tek gayem, insanlığın ortak yaşanmışlıklarına ve duygularına dair bir şeyler anlatmaktır. Kimi zaman apaçık bir anlamla, kimi zaman da gizemli bir kapalılıkla ama her zaman şiire has bir müzikalite yaratmaya çalışarak.

 Ü.I: Şiiri anlatmak meşakkatli bir mesele, dilimiz döndüğünce anlatmaya/anlamaya çalıştık. Ne demiş Haşim: Şiir anlaşılmak için değil, duyulmak için yazılır. Her okuyanın farklı duyduğu, hissettiği şiirlerini edebiyatımıza kazandırdığın için öncelikle teşekkür ederim.  İyi ki fotoğraf çekiyorsun ve iyi ki şiirlerini bastırarak bizimle ve dünya ile paylaşmış oldun. Sanatla ilgilenen benim gibi insanlara da cesaret vermiş oldun. Bilirsin ki Mustafa biz edebiyatçılar yazarız da beğenmeyiz kendi yazdıklarımızı…Cesaretin için tekrar kutluyorum. İyi ki aynı sıralarda okumuşuz bir zamanlar. Hani yıllar insanı değiştirir, kötülükler kalbimizi taşlaştırır az da olsa. Arkadaşın olarak 18 yaşındaki Mustafa Müezzinoğlu’nun sanatçı nahifliğinden bir şey kaybetmemiş olmadığını görmek bana ayrıca toplumuzdaki kaba erkek davranışları açısından da umut verdi.

Bu güzel röportaj için  teşekkür ederim. Şiir kitaplarının devamını beklediğimi belirtmek istiyorum. Kıbrıs edebiyatının gelişmesine nice katkılar sunman dileklerimle başarılarının devamını diliyorum. Sözümü senin bir şiirinle bitirmek istiyorum.

gülümse küçüğüm ağarsın dünya,

dağlara kanat vursun keklikler meserya’dan

dokunsın tanrı’nın eli

Şefkatle şöyle bir

gözlerin zeytinin hasat yemişidir

bekletme sofranın muhabbetini

bize de yer ver ak çadırında

neşeli ellerinle her gece sen

ama illaki sen

indir kutup yıldızını güzel yüzünden

sar, sarmala sihirli seslerle

başlasın cümbüş….