arama

Yaşanmış Şiir: Don Kişot

Arif ARSLAN
Garaudy her ne kadar Don Kişot romanının yapısını analiz ediyorsa da roman olmaktan ziyade onu bir fikri eser olarak yaklaşıyor. Don Kişot, görünüşte mizahi bir anlatı kurarak bir sorgu temsili olmayı başarabilmiştir.
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • Arif ARSLAN Arif ARSLAN
  • 1 Star
    Loading...

Başlık Roger Garaudy’nin. Kitabının adı Don Kişot: Yaşanmış Şiir.[1] Bilindiği gibi Garaudy, uzun yıllar parti üyeliği de yapmış, komünist bir aktivistken Müslüman olmuş bir düşünür. İslamiyetle tanışması da Hitler’le anlaşan Fransız hükümetini protesto etmesi üzerine sürgün olarak yollandığı Cezayir’de kurşuna dizilecekken Müslüman askerlerin teveccühü ile kurtulması üzerinedir. Ancak Müslümanlığı seçmesi çok sonraları, 1982’de seçmiştir. Garaudy, Marksist Millî Araştırmalar Merkezi müdürlüğünde bulunmuş,  iki yıl Rusya’da kalıp L’humanité gazetesi adına muhabirlik de yapmıştır. Rusya’da bulunduğu yıllarda, Stalin’le tanışmıştı. Birçok Avrupalı komünist gibi, Prag’ın Sovyetler Birliği tarafından işgalini eleştirdiği için 1970’te Komünist Partisi’nden ihraç edilmiştir.

Garaudy daha yirmi yaşındayken Don Kişot’a büyük bir hayranlık duymuş ve kendisine rehber edinmiştir. Tarihteki Sezar ve Napolyon gibi şahsiyetler kendi bölgeleri ve dönemleri için sınırlı etki yaratmışken Don Kişot bütün insanlığın iyiliğini istemenin sembolü halinde gelmiş bir karakterdir. Garaudy de ömrünün sonuna kadar Don Kişot’un sarıldığı idealle insanlığın yararına bir sistem arayışıyla dünyayı dolaşmıştır. Bu yazı Roger Garaudy’nin Don Kişot üzerine düşüncelerini ele almaktadır.

Don Kişot, eylemiyle gerçekliği inşa eder.

Garaudy, Yaşanmış Şiir adını verdiği kitabında Don Kişot’la ilgili olarak yazar Cervantes’in yaşadığı dönemi, şövalyeliği ve Avrupa Rönesansı üzerinde durarak kapitalizm öncesi toplumsal yaşam ile kapitalizm arasındaki farklılığı da anlaşılır kılmayı amaçlamış. Söz konusu “büyük dönüşüm”ün aynı zamanda gerçeklik algısında büyük bir değişim getirdiğini görebiliyoruz. Garaudy her ne kadar Don Kişot romanının yapısını analiz ediyorsa da roman olmaktan ziyade onu bir fikri eser olarak yaklaşıyor. Don Kişot, görünüşte mizahi bir anlatı kurarak bir sorgu temsili olmayı başarabilmiştir. Garaudy’nin hayatı üzerindeki etkisini de bu minvalde düşünmek yerinde olur. Haklı bir davaya inanmış “iman sahibi” Don Kişot’un bütün cazibesi, “idealin gerçekten daha doğru olduğuna inanması”dır. Don Kişot, eylemden hareket ederek gerçekliği inşa eden bir romandır.

Peki, gerçeklikten daha doğru olduğu için Don Kişot’u maceradan maceraya koşturan nedir? İnsanın saygınlığı. Cervantes’in görmüş geçirmişliği ve ilgisi bu konuya ilgisi çoğunlukla Erasmus’a bağlansa da Garaudy’e göre bu doğru değil. Bu konuda herhangi bir bilgi yoksa da Pico de Mirandolla’nın İnsanın Değeri Üzerine Söylev (1486) yapıtının etkili olması muhtemeldir. Sonraları “Rönesansın Manifestosu” olarak adlandırılan bu küçük eserde Mirandolla, her insanı bir mikrokosmos olarak görür ve kendine bir dünya kuran bireyin bir dünya kurduğu düşüncesindedir. Garaudy, Don Kişot’un kendine kurduğu dünyadan yola çıkarak ona “Ecce homo!” (İşte insan!) der. Bu insan, “paranın yeni bir hükümranlığının doğuşuna kulak açan bir asrın bütün kurumlarıyla, cesaretini ve umudunu kaybetmeksizin habire çarpışır.” (s. 14)

Don Kişot’un idealize ettiği asilzade, bir yanlış adamın yanılsaması değildir Garaudy’e göre çünkü, “İnsan, uğruna hayatını feda etmeyi kabul ettiği projenin büyüklüğüyle asil olur.” (s. 23). Cervantes yaşadığı dönemin adaletsizliklerini, ırkçılığını eleştirerek şövalyelik gibi bir kurumu idealize ederek erdemli insanın portresini çizer. Don Kişot, inanmış biridir öncelikle, yılmadan giriştiği eylem bir Hz. İsa kurtarıcılığına soyunmaktır. Bu imanlı adamda “İdeal hakikatten daha gerçek, efsane, tarihten daha doğrudur.” (s. 34). Şunu da eklemek gerekir ki Garaudy, Hristiyanlıktaki şövalyeliğin kökeninde Müslüman toplumların geleneğini bulur; onlardaki “alperen / savaşçı-derviş” tipi (murabitun) Hristiyan toplumlara bir dönem “şövalye” tipini getirmiştir (s. 59). Şövalyeliğini gündeme getiren Don Kişot kendi vazifesini, “Güçlüye direnmek ve sefillere arka çıkmak” (s.63) olarak ifade eder. Don Kişot gibi edebiyatta ahlakın temsilcisi olan büyük karakterler mevcuttur; ilginç şekilde Don Kişot’la aynı yıl yayınlanan Hamlet bunlardan biridir. Her ikisi de bir çöküşü anlatır. Don Kişot’un bir benzerini romanın büyük yazarlarından biri olan Dostoyevski’nin Budala’sında görürüz.  Budala’da Prens Mişkin de bir ahlak abidesi ve iyilik timselidir. Don Kişot, Hamlet ve Budala’nın mücadelesi paranın ve gücün saltanatına karşı oluşlarıdır.

“Gerçeklik sadece zekanın değil, kendisine anlam ve gerçek varlığı kazandıran iradenin de partneridir.

Yükselen kapitalizmin erken döneminde köylülerin topraklarından sürülerek büyük çiftlik sahiplerine bu toprakların tahsis edilmesi şu meşhur sözde karşılık bulmuştur: “Önceleri insan, koyunları yiyordu. Şimdi koyunlar insan yiyor.” Çitleme adı verilen söz konusu dönüşüm, büyük toprakların çitlenerek koyunlara tahsis edilmiş, topraklarından kovulan köylüler ise aç ve sefil bir şekilde ölümle karşı karşıya kalmışlardır. Bundan dolayı, Garaudy, “Rönesans, yırtıcı koyunların doğuşudur.” (s. 36) diyerek devam ediyor; “Rönesans, (Garaudy, özellikle tırnak içinde kullanıyor bu kavramı) her türlü mutlak değerin reddi ve onun tabiî sonucu olarak da bir cangıl bireyciliğinin doğuşudur.” Don Kişot’taki büyücü imgesi, kapitalist para sahiplerini temsil ediyor Garaudy’e göre, Don Kişot’un mücadelesi, dünyayı onlardan kurtarmak içindir. Bu “büyücüler” sahte bir realite yaratmışlar ve herkesi bu realiteye inandırmışlardır, Don Kişot kurduğu anlatıyla işte bu realiteyi sarsar. Mekanize hayat ve makineler hayatı ele geçiren canavarlardır ve mertliğin, erdemin kaybolmasının müsebbibidir ona göre. Don Kişot “peygamvari” bir tiptir (s. 70), insanlara hizmet etmekten yanadır. Garaudy’e göre Cervantes, katı bir Hristiyan değildir, onun dini Hz. İbrahim’in dinidir, bu yüzden o bir “hanif”tir.[2]

Bazı yorumlara göre Don Kişot, geçmişin hayaliyle gündelik gerçeklikle ilişkisini yitirmiş bir delidir. Garaudy’e göre ise Don Kişot, yanılsamalara teslim olmuş bir zırdeli değil, kendisine gaye edindiği gerçekliğe anlam kazandıran bir eylemcidir. Don Kişot’un dünyaya yaklaşımı hayal gücüdür; kuruntu ya da halüsinasyon değil: “Don Kişot, eylemiyle gerçekliği inşa eder.” (s. 75). Cervantes romanın doğuşunu haber verir ama yazdığı gerçekçi bir eser değildir; çünkü onun kabulünde, “Gerçeklik sadece zekanın değil, kendisine anlam ve gerçek varlığı kazandıran iradenin de partneridir.” (s. 75).

[1] Roger Garaudy (2016). Yaşanmış Şiir: Don Kişot, Çev: Cemal Aydın, 4. Basım (1. Basım 2012), Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları.

[2] Hanif: Henüz kutsal dinler ortaya çıkmadan önce, kutsal dinlerin buyruklarını kendilerine yaşam ve inan ilkesi edinen kimseler.