Londra’da üst orta sınıfın oturduğu bir mahallenin bir sokağında 24 saatlik bir zaman dilimindeki rutinleri içinde, tuhaf bir olayı, tek kamera açısından ve geriye doğru çekerek gösteriyor. Sessiz bir gece ve keyifli misafirlikten geri dönenlerin görüntüleriyle başlıyor film. Zamandan geriye doğru giderken akşamüstü iş çıkışı lüks arabaları ve iyi kıyafetleriyle evlerinin sakinliğine dönerken polislerin çeşitli bariyerleri topladığını görüyoruz. Bir sonraki bölümünde, öğle saatlerinin mahallenin sükûnetine aykırı hareketliliğini ve bir cesedin kaldırılmasını izliyoruz, herkeste bir şaşkınlığın olduğunu, yönetmenin gözümüzden kaçmaması için çaba harcadığını da düşündürüyor. Filmin yarısını geçtiğimizde, sabah kahvaltı sonrası elinde kahvesiyle köpeğini yürüyüşe çıkan kişilerden birinin cesedi fark edip polisi çağırması sonrasında mahallenin hareketlendiğini görüyoruz. Nereden geldiği belli olmayan bir siyahi genç erkek cesedinin ambulans ve polislerin bir süre bu mutena bölgeyi işgal etmelerinin nedeni olduğunu anlaşılıyor. Bir sonraki sahne sabahın erken saatlerinde, çocuklar bisikletle veya servislere binerek okula gidiyor; caddede de telaşla işe giden az sayıda insan var. O esnada ceset fark bile edilmiyor. Birkaç saat önceki sabahın alacakaranlığında çekilen sahne ise en temel soruyu, “cesedin nereden çıktığını” yanıtlayan belli belirsiz bir hareket aslında. Dikkatle bakınca, bir uçak görüntüsünün ardından, birkaç saniye sonra, bir insan bedeninin hareketsizce yukarıdan düştüğünü görüyoruz (Filmin adı: Over, 2015 yapımı, yönetmeni Threlfall).
Bu film gerçek bir olaydan esinlenilmiş. Benzer bir başka olaylar da var. Şöyle ki, 2019 yılında Kenya’dan Londra’ya giden uçağın iniş takımlarına gizlenerek yaklaşık 9 saat uçan bir erkek yolcunun cansız bedeni, Londra’nın dışında bir evin bahçesine düşmüş. Hatta gazete haberlerinde, “kaçak yolcu” veya “kimliği belirsiz ceset” olarak geçen kişinin, yolculuğunun nasıl geçeceğine dair fikri olmadığı için bir çanta, su ve yemekle bölmeye gizlendiğini anlaşılmış. Daha öncesinde de dördü Türkiye vatandaşı olmak üzere, dünyanın pek çok yerinden sekiz kişinin benzer biçimde öldüğü bilgisi veriliyor aynı haberde. Üstelik sadece ülkeden kaçmak için değil; devlet başkanıyla görüşmek, kız arkadaşını görmek gibi nedenlerle bu tarz yöntemleri deneyenler olmuş.
“Taliban’ı tanımak” veya “meşru görmek” çabasının da açıkça dillendirmesi söz konusu
Ancak bu bir macera değil, gözümüzün önünde Taliban’ın 20 yıl önce yaptıkları gibi, Kabil’i ele geçirmeleri üzerine, Türkiye’nin güvenliğini sağlamak üzere ABD ve AB ile pazarlık yürüttüğü, Kabil’deki uluslararası havaalanından havalanan uçaklardan birinde de benzer bir görüntü ortaya çıktı. İki Afgan genç, gözümüzün önünde, havalanan uçağın iniş takımlarından aşağıya düştü. Hatta aradan bir gün geçmeden bu görüntünün imgesi tişörtlere basılıp satılmaya bile başladı: “Kabul Skydiving Club Est. 2021” yani Kabil Atlama Kulübü yazarak. CNN ekranından tüm dünyanın liderlerine yönelik “Utanın!” diye seslenen Mahbouba Seraj’ın sesini unutmamıza izin vermeyecek daha ne kadar çok şey yaşayacağız. Maceranın dışında, bir insan katletme biçimi olarak uçaktan ve helikopterden atılmaların da uzun geçmişi olduğunu hepimiz hatırlıyoruz. Türkiye’de helikopterden atılan Kürtleri, Arjantin’de 30 bin muhalifin kapıların açılıp uçaktan denize itilmesini kim unutabilir?
Kadınlar, oradan kaçmaya çalışanlar, kalıp silahlanıp mücadele yürütenler Taliban’ı biliyor, tanıyor. Kadınlara neler yaptığını veya gündelik hayatın nasıl bir kabusa dönüşeceğini öngörebiliyorlar. Ancak Türkiye ve bazı başka devletlerin iktidarlarının “Taliban’ı tanımak” veya “meşru görmek” çabasının da açıkça dillendirmesi söz konusu. Dahası Taliban askerlerini şık bulan moda endüstrisini de görmek de nasip oldu! Dünyanın içinde yuvarlandığı düzeninin adalet varmışçasına, sadece seçimlerde siyasallaşan emekçiler, sadece pembeye boyadıkları afişleriyle kadınlar veya ticari bir pazarlama stratejisi olarak kullandıkları bir tema olduğu için LGBTİ+ler adına ne kadar özgürlük vaat ettiğini de gözlerimizin önüne bir kez daha serdi.
…bir insan katletme biçimi olarak uçaktan ve helikopterden atılmaların da uzun geçmişi olduğunu hepimiz hatırlıyoruz.
Batılı devletlerin, Sovyetler karşısında tampon bir “yeşil kuşak” yaratmak, komünizm karşıtı dernekleri örgütleyip bunlardan İslamcı militanlar yaratmasıdır. Unutmamamız gereken şeyler bunlar; kolektif hafızamızda bu bilgi hep var: Türkiye’deki en bilinen örneği, içinden Fethullah Gülen’in çıktığı devlet destekli bir cemaat hareketi var. Ayrıca desteklenen birçok tarikat, içinden Turgut Özal’ı, sonrasında AKP’yi çıkaran, komünizm ile mücadele dernekleri bunlar.
Bu açıdan hem içinde bulunduğumuz ve tanık olduğumuz gerçeklik hem de yıllardır mücadele ettiğimiz karanlık güçler, bugün bizim için, gördüklerimizi tanımamızı sağlıyor. Rojava’da her tür desteğe rağmen yenilen IŞİD, Suruç, Ankara, Diyarbakır bombalarıyla Türkiye’de hükümetin “400 milletvekili çıkarıp” iktidarını sağlamlaştırma arzusuna hizmet eden bir oyuncuydu. Bugün salgınları ve felaketleri fırsat bilip varlığını güçlendirerek sürdüren kapitalizmin efendilerinin, Ortadoğu’da ihtiyaç duyduğu oyuncunun hâlâ aynı olması, mücadele etmemiz gerekenleri de yanında saf tutacaklarımızı da bize açıklıkla göstermekte. Ya siz hâlâ Afgan mültecilerin mi ev kiranızı yükselttiğini düşünüyorsunuz?
Yorum Yaz