Bugün, toplumsal bağlamda birçok ilke imza atmış, yayımlanmış 23 kitabı*, tiyatroya ile olan tutkulu ilişkisini beş yaşından bu yana hiç koparmamış (dile kolay, seyirci olarak, tam elli altı tiyatro sezonu…) Pınar Çekirge ile sohbetimizi gerçekleştireceğiz.
Geçtiğimiz haftalarda raflarda yerini alan, Kanon Yayınları’ndan çıkan, çoğunluğu tiyatro sanatçısı olmak üzere, kırk üç sanatçıya* ( Toto Karaca, Altan Erbulak, Metin Serezli, Ulvi Uraz, Nisa Serezli, Cahit Irgat…) yer vererek, onları bir kez daha ölümsüzleştiren “Ve Perde İndi” kitabından, tiyatrodan, Filiz Akın’a olan hayranlığından, oyuncak koleksiyonundan, Tiyatro Tiyatro dergisindeki köşe yazarlığından, Yavuz Pak ile birlikte ” Dionysos’un Çocukları ” adını verdikleri röportaj serisine, Türkiye’de ilk olma özelliği gösteren araştırma kitaplarından (“Yalnızlık Adasının Erkekleri”, ” Üvey Anne Hikayeleri “) yola çıkıp, azar azar dem vuracağım, arada özel sorularım da olacak kendisine. Sorular sorulara iliklenecek ister istemez. Saatler saatlere…
Röportaj ustası Pınar Çekirge ile röportaj yapmak, itiraf etmeliyim ki, kolay olmadı benim için. 23 kitabından hangilerini okuyayım ona karar verme sürecim oldu önce. Sonra bazı kitaplarına ulaşmam güç oldu, sahaflardan buldum bazılarını hem de ilk baskılarını … Kitap elime geçtiğinde yaşadığım sevinci anlatamam. Kitapları bir ders kitabı gibi düşünerek altını çizerek okudum. Kaç kez yazdığım soruları değiştirdim yahut sildim, hatta bir ara vazgeçmek üzereydim. Ve nihayetinde hazırım.
Ümmühan Işıklar: Merhaba Pınar Çekirge. Sizi tanımayan kişi yok denecek kadar azdır desem abartmış olmam sanırım. Yine de sizi sizden dinlesem? Pınar Çekirge kimdir desem? Kendinizden bahseder misiniz?
Pınar Çekirge: Tanıyan var mıdır, desek daha mı doğru olur acaba? 1960 yılında İstanbul’da dünyaya geldim. Henüz okula gitmeden, okuma, yazma bilmeden kitap okuduğum ve eve gelenleri buna inandırdığım doğrudur mesela.
Ümmühan Işıklar: Nasıl yani?
Pınar Çekirge: Başta ” Ayşegül”ler olmak üzere, bazı çocuk kitaplarını anneanneme, anneme okutur, dinlediğimi anında ezberlerdim. Böyle bir yeteneğim vardı aslında. Okul yıllarında ” İnek ” unvanına da sahiptim. Evet, konuyu dağıtmayım, İstanbul Üniversitesi’nden mezun oldum. Ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimimi tamamladım. Duygu Asena ve Prof. Dr. Güzver Yıldıran, Tuna Serim, Tülay Bilginer’in yazma konusundaki teşvik ve sundukları imkanlar bana cesaret verdi. İş hayatı…emeklilik. Bu arada devam eden röportajlar, kitap çalışmaları. Altmış bir yıl. Dolu dolu yaşanmış, ertelenmemiş, içinde ‘ keşke ‘ barındırmayan, sadece koşulsuz sevgiyi savunan, hep çalışma, izleme, aktarma ile geçen altmış bir yıl, diyebilirim. Bu arada ben yazar değilim. Anlatıcıyım, sadece.
Ümmühan Işıklar: Rica etsem bunu açıklar mısınız?
Pınar Çekirge: Orhan Kemal, Reşat Nuri, Kerime Nadir, Yaşar Kemal ve daha nice isimlerin var olduğu topraklarda ben asla kendimi yazar olarak görmüyorum…. olsam olsam, anlatıcı olabilirim. O kadar.
Ümmühan Işıklar: Tiyatro ile tanışmanızın 1965 yılında beş yaşınızdayken izlediğiniz “Dans Eden Eşek”adlı çocuk oyunuyla başladığını, yazılarınızdan okumuştum. O anı hatırlıyor musunuz ve hâlâ hatırlıyorsanız, o an neler hissettiğinizi bizimle paylaşır mısınız?
Pınar Çekirge: Hatırlıyorum; Yeni Komedi Tiyatrosu’na anneannemle beraber gitmiştik. Işıklar karardı. Perde açıldı. Sonrası yok…adeta büyülenmiştim. Oyun ve Birsen Kaplangı beni alıp bambaşka iklimlere götürmüşlerdi. Tiyatro tutkum böyle başladı, diyebilirim. Ve Üstün Akmen’in ifadesiyle, tam elli altı sezondur ‘koltuk tozu ‘na bulanmış hâldeyim. İflah olmaz bir durum bu.
Ümmühan Işıklar: Temmuz 2012 yılında Yavuz Pak ile birlikte yürüttüğünüz ve halen devam eden, yaşamlarını tiyatroya adamış sanatçılarla görüşmeleriniz sonucu oluşan “Dionysos’un Çocukları” adlı röportaj dizininizin sıkı takipçisiyim. Fikir ilk ne zaman ve kimden çıktı? Şu ana kadar kaç röportaj gerçekleştirdiğiniz hatırlıyor musunuz, ben sayamadım da 😊 Bu röportajlarda en ilginç anım dediğiniz bir durum yaşadıysanız (üzücü, şaşırtıcı, farklı vb.) paylaşırsanız çok sevinirim.
Pınar Çekirge: Aslıhan Kandemir ile röportajım vardı. Yavuz da fotoğraf çekmek için, benimle gelmişti. Bir ara baktım sorular yöneltiyor…söyleşi sonrası beraber çalışmayı önerdim. Şiddetle ve ısrarla reddetti.
Ümmühan Işıklar : Neden ?
Pınar Çekirge: Haklıydı. Düşünsenize son derece ego manyak, şımarık, kaprisli, üstelik narsist, anı anını tutmayan, takıntılı, endişe bozuklukları olan biriyle çalışmak, proje yapmak kolay mı? Bugün hâlâ Yavuz’un sabrına, hoşgörüsüne hayret ediyorum. Ne yaptım ettim, kabul etmesini sağladım ama. Beraber, biri yayına hazırlanan toplam üç kitap yazdık. Ortak gerçekleştirdiğimiz röportaj ve makalelerin sayısı yüz elliyi aşmış olmalı. Güzel bir iş birliği oluştu aslında aramızda, o hep alttan aldı, delidir kusuruna bakılmaz, diye düşündü sanırım. İyi bir idareci oldu. Şaka değil, zor bir insanım. Detaylara inerim…her röportaj öncesi en az on beş gün çalışma yaparım. Çok anımız var, doğal olarak. Şu an ilk aklıma gelen, 11 Haziran 2018 tarihinde Gülriz Sururi ile gerçekleştirdiğimiz röportaj oldu. Salondaydık, kapı açıldı. Mehmene Banu, Zarife, Nevvare, Zilha, Zehra, Edith, Filumena, Halide, Sally hepsi bir anda karşımdaydı sanki. Gülriz Hanım bir ışık seli içindeydi adeta. Gözlerim kamaşmıştı. O dakikayı unutamam hiç.
Ümmühan Işıklar: Hani tiyatro sanatçısı vefat ettiğinde, perde kapandı ve oyun bitti denilir, bir hayat bitmiştir çünkü. Birçok sanatçıyı ölümsüzleştirdiğinizi fark ettim, son kitabınız “Ve Perde İndi”yi okurken…. Bu kitabı yazmaya ne zaman karar verdiniz, kaç kişiyi yazacağınıza nasıl karar verdiniz, kırk üç kişiyi nasıl seçtiniz, kaç yılınızı aldı? Tüm bunları anlatmanızı istesem?
Pınar Çekirge: Bu çalışma aslında pandemi döneminde şekillendi, diyebilirim. Tiyatro Tiyatro dergisinde aramızdan ayrılan tiyatro sanatçılarına dair yazdığım yazıların bir bölümünden, derlendi. Ön çalışması hazır olduğu için de okurla buluşması fazla zaman almadı.
Ümmühan Işıklar: Hiç aklınıza benim yakınım ile ilgili bölüm ayırmamış diye küsebilecek olan sanatçı dostlarınız geldi mi ya da kitabı okuyup da size benim annemi /babamı/ dedemi yazmamışsın diye sitemlerle karşılaştınız mı? Kitap okundukça nasıl tepkiler alıyor, anlatır mısınız?
Pınar Çekirge: Yoo, böyle bir tepki almadım…zaten az önce belirttiğim gibi, ” Ve Perde İndi ” halen yazdığım, yazmakta olduğum makalelerden kotarılmış bir kitap oldu…devamı gelecek. Aslında beni hak etmediğim, hatta beklemediğim oranda taltif eden yazılar çıktı sosyal medyada, paylaşımlar oldu. Örneğin daha dün, Füsun Erbulak aradı ve kitabı severek okuduğunu belirtti, kutladı. Güzel şeyler bunlar…bu kitabı oluştururken amacım yarına küçük de olsa bir belge bırakmaktı…umarım başarmışımdır.
Ümmühan Işıklar: Şu an hayatta olmayan birçok yakını ile röportaj yaparken mutlaka duygulu birçok an yaşanmıştır. Onlardan birini yahut birkaçını bizimle paylaşır mısınız?
Pınar Çekirge: Hem de ne çok. Pınar Afşar, Nihal Kaplangı, Oya Palay’dan Kerim Afşar’ı, Birsen Kaplangı, Özen Tutucu, Abdurrahman Palay’ı, Ümit Akkartal’dan Üç Maymun Kabare Tiyatrosu’nu, Müfide İnselel’den Mete İnselel’i, Nedim Saban’dan Toron Karacaoğlu ve Pekcan Koşar’ı dinleme fırsatım oldu. Hatırlıyorum, babasının aramızdan ayrılışının kırkıncı senesiyle ilgili olarak, Müfide İnselel’i aramıştım. Çok duygusal anlar yaşandı, konuşurken…bir ara ikimiz de ağlıyorduk.
Ümmühan Işıklar: Kitabı okurken benim de hüzünlendiğim hatta gözlerimden yaşlar akan anlar olmadı desem yalan olur. Füsun Erbulak’ın Şevkiye May‘ı anlattığı kısımda Füsun Erbulak ile aynı keşkeyi yaşadım, acaba intihar etmesine engel olunabilir miydi diye düşünmeden edemedim. Yalnızlığın insanı zamanla öldüren bir karabasan olduğunu düşündüm. Kerem Yılmazer’e Mektup bölümü, Cahide Sonku’nun son yıllarında yaşadığı parasızlık, alkolle imtihanı ve sanatçı gururu…
Kendimi hüzünlerimden sıyırıp konuya geri döneyim. Günümüzde eksikliğini hissettiğimiz halkevlerinin sanatçı yönlendirmedeki ve yetiştirmedeki rolünü konuşalım. Münir Özkul’un Bakırköy Halkevi’nde “Mahçuplar” oyunu ile başlayan tiyatro serüveni, Kerim Avşar ‘ın halkevinin yönlendirmesiyle Ankara Devlet Konservatuarına gidişi. Müslüm Gürses’in Adana Halkevinde saz ustası halk ozanı Limoncu Ali’den aldığı bağlama eğitimiyle hayata tutunması…Ve adını sayamadığımız birçok saz, söz sanatçısı ve tiyatrocunun yetişmesinde aktif rol oynayan halkevleri dönemini size sorsam. Günümüzde sizce bu eksikliği giderecek neler yapılabilir?
Pınar Çekirge: Kuşkusuz, çok haklısınız. Suna Pekuysal ve belirttiğiniz gibi Münir Özkul ve pek çok isim halkevlerinden yetişmiş. Sanatla tanışmış. Babam da kısa bir süre Eminönü Halkevi’ne devam etmiş, hatta orada Eşref Kolçak ile bir piyeste rol almış. Keşke o gelenek devam ettirilseymiş…
Ümmühan Işıklar: Kitabınızda da mevzu bahis olan zamanında Mete İnselel’in de nasibini aldığı oyuncuya kız verilmez düşüncesi ile ilgili ne demek istersiniz?
Pınar Çekirge: Sadece kız verilmemekle kalmıyor, mahkemede şahadetleri de kabul edilmiyordu. Küçümsenen, değersiz görülen bir meslek dalıydı. Hatta meslek bile sayılmıyordu. Zaman içinde saygınlık kazandı oyunculuk.
Ümmühan Işıklar: Bilmez miyim…. 5 yaşındayken radyodan duyup TRT’nin Türk Halk Müziği korosu seçmelerine katılma isteğim evde gülümsenerek karşılanmış ancak karşılık bulamamıştı. Sanatla ilgili birçok isteğim, tiyatro eğitimi, gittiğim kurslardan çıkarılma isteğim, folklor çalışmaları para kazandırmaz, meslek mi o da denilerek ötelendi. Bir de kadınsanız sanatçı olmak kötü kadın olmak gibi algılanıyordu çocukluğumda … Geçmiş zaman olur ki ….
Kocamustafapaşa’da lise ve üniversite yıllarımı geçirmiş ve birkaç oyuna yetişebilmiş, izleyebilmiş bir kişi olarak Çevre Tiyatrosu’nu anlattığınız kısımda heyecanlandım. Hani Beyoğlu’nda, Kadıköy’de değil de Kocamustafapaşa’da olması. Semtimde tiyatro olduğunu öğrendiğimde ayrıcalıklı hissetmiştim kendimi. Kitabınızı okuduğunda bölge projeleri fikrinin öncüsünün Muhsin Ertuğrul olduğunu öğrenmek de ayrı bir keyif verdi.
Günümüzde tiyatroların yine ağırlıklı olarak belirli semtlerde yoğunlaşmasını doğru buluyor musunuz? Eğitmenlik yaparken lise çağına kadar hiç tiyatroya gitmemiş öyle çok öğrencime denk geliyorum ki inanın ilk işim onları tiyatro ile tanıştırmak ve gitmeden önce de orada nasıl davranılacağını anlatmak oluyor. Özellikle İstanbul’da göç alan bölgelerde, sosyo-ekonomik yönü zayıf olan kişilerin ikamet ettiği semtlerde onların hayatında ciddi anlamda olumlu gelişmeler sağlayacağını var saydığımızda tiyatronun elit tabakaya değil de halkın sanatı olmasına nasıl bakarsınız?
Pınar Çekirge: Kuşkusuz tiyatro sanatının yaygınlaşması, geniş kitlelerce benimsenmesinde eğitim kadar tiyatro binalarının sayıca artması da elbette çok büyük bir önem arz ediyor. Metin Serezli anlatmıştı, Çevre Tiyatrosu, Kocamustafapaşa’ya geldiğinde, kiralar artmış bir anda, semt değer kazanmış. Hatırlıyorum, Çevre Tiyatrosu Şişli, Kadıköy’e turne yapardı o yıllarda.
Ümmühan Işıklar: Kira artışından bizde etkilenmiştik ne yazık ki…. Tiyatro sezonu başlamışken Engin Cezzar’ın tiyatronun en büyük sorununun seyircinin eğitimsiz olması olarak görmesi fikrine katılıyor musunuz? Benim de her yıl daha fazla rahatsız olduğum sinema salonunda imiş gibi tiyatro seyreden adapsız birçok davranışta bulunan seyirciden yakındığım bir durum. İzlediğiniz sayısız tiyatro oyunlarından sonra sizce tiyatro seyircisi nasıl eğitilebilir?
Pınar Çekirge: Şunu belirtmek isterim, tiyatronun altın yıllarına ve o yılların altın seyircisine ucundan bucağından da olsa eriştim. Şimdilerdeyse, tiyatro sezonu açılıyor diye, kızgın, sinirli hatta öfkeliyim…
Ümmühan Işıklar: Nasıl, anlayamadım…
Pınar Çekirge: Elli altı sezon boyunca seyirci koltuğunda oturmuş birinin, ” Tiyatrolar perdelerini açmak üzere…gerginim… sinirliyim… kızgın, öfkeli… fena haldeyim ” demesi, sizi sakın şaşırtmasın. Henüz çıldırmadım. Tam olmasa da, akıl sağlığım yerinde, diyebilirim.
Kendini neden bu kadar kötü hissettiğime gelince: Salona girer girmez selfie çeken…bin kez uyarıldığı hâlde, oyun süresince o kopasıca parmaklarıyla, kırılasıca cep telefonun tuşlarına, ekranına dokunan….telefonu çaldığında açıp utanmadan konuşan ( ilahi son konuşmam olsun da, kemiklerin çekilsin, nefesin kesilsin ), oyun başlar başlamaz gürültüyle çantasını açıp, bisküvi, gofret, şeker ( artık ne bulduysa ) iştahla kemiren ( boğazlarına kor düşsün tez zamanda ), lıkır lıkır su içen, yayılıp oturan, bacaklarını neredeyse sahneye uzatan, elindeki naylon poşetle oynayan, yasak olmasına rağmen fotoğraf çeken, ses / görüntü kaydı yapan, eseri ve sanatçıyı resmen sabote eden davranışlar sergileyen ‘ terbiyesiz ve saygısız ‘lar o kadar çoğaldı ki… İşte, onlar nedeniyle ‘Tiyatro Sezonu’ açılıyor, yine bu izansızlarla karşılaşacağım ‘ diye, öfke burnumda dolaşıyorum günlerdir. Dedim ya, fena haldeyim.
Cep telefonunla vedalaşamıyorsan, sürekli bir şeyler yemek, içmek zorundaysan, piyesin televizyon programı izler gibi izlenmeyeceğini bilmiyorsan, suratına cep telefonunun ışığı yansıdığında sahnedeki oyuncunun dikkatini dağıttığını düşünemiyorsan tiyatroda ne işin var? Otur evinde, o diziden diğerine sürüklen dur. Yine de eğitim, diyorum…iyi bir tiyatro izleyicisi olmak için eğitim şart. Bir oyun nasıl sessizce izlenir, tiyatroda neler yapılmaz…tiyatro izlemenin adabı nedir, bunların ilk çocukluktan itibaren aile ve okul tarafından verilmesi gerekiyor. Hem de hiç vakit yitirmeden. Dikkatinizi çekerim, oyuncu olmak için eğitim var, izleyici olmak için eğitim yok…oysa bu da çok önemli.
Ümmühan Işıklar: Avni Dilligil: “Bir tiyatrocunun en büyük dileği oyun bitip alkış kesilip de kuliste makyajını temizlerken bu hayattan göçmektir.” der. Avni Dilligil’in bu dileği şahsında gerçekleşmese de Gazanfer Özcan için gerçekleşmiş oldu. Peki siz Avni Dilligil’in bu düşüncesine katılıyor musunuz?
Pınar Çekirge: Belki hüzünlü, romantik ama anlaşılabilir bir veda bu. İşini yapmış, sahnede söylenecek sözünü söylemiş, alkışını almışsın…güzel bir perde finali. Mehmet Teoman’ın sözlerini yazdığı bir şarkı vardır hani :
Gel
Ne olur, fazla zaman geçmesin
Özellikle salon doluyken
Hayranlarım ayaktayken
Gel
Ne olur, fazla zaman geçmesin
Seninle ben bu son galamda
Dans edelim bir şarkımda
Yaşantım hep böyle geçti benim
Sahneler benim evim
Herkes gibi ölmek için bir yeri
Son bir evi varsa
İşte ben bu sahnelerde
Ölmek istiyorum
Evet, ben bu sahnelerde
Renkli ışıklar altında
Veda etmek en güzeli
Alkışlar içinde
Orkestra eşliğinde
Bir gece sahnede
İşte ben bu sahnelerde
Ölmek istiyorum…”
Ümmühan Işıklar: Röportajlarında sorduğunuz sorulardan birini ben de size sorsam? Buğulu bir cama ne yazarsınız?
Pınar Çekirge: Bu soruya, bir egomanyak olarak kendi adımı elbette, diye yanıt vermem sizi şaşırtmasın. Doğru söylüyorum, adımı yazardım.
Ümmühan Işıklar: İzniniz olursa başka araştırma ve eserlerinizden bahsedip, biraz da özel sorulara geçmek isterim. Türkiye’de ilk olma özelliği taşıyan iki eserinizden biri olan Altın Kitapları Yayınevi’nden Mart 1991 ‘de ilk baskısı gerçekleşen “Yalnızlık Adasının Erkekleri ( Psiko-sosyal Açıdan Eşcinsellik) adlı kitabınıza. Türkiye’de ilk kez bir grup erkek eşcinsele uygulanan Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri ve bu envanter sonuçlarının da paylaşıldığı bu kitap o dönem ses getirmiş olmalı diye düşünüyorum. 8. Uluslararası Psikoloji Kongresi’nde de araştırmanızın bildiri olarak sunulduğunu öğrendim. Hem de ilk baskısını Nadir Kitap sitesindeki sahaflardan çok zor bulduğum bu kıymetli kitabı bir çırpıda okudum.
Eşcinsellik konusunun günümüzden daha çok tabu olduğu, hatta eşcinselliğin yok sayıldığı o günlerde, homofobik yaklaşımların tüm dünyada yaşanmaya devam ettiği bu günlerde de alınacak menfi tepkilerden ötürü gizlenen üstü örtülen bir gerçeği böyle cesurca araştırdığınız, bizleri bilgilendirdiğiniz ve ötekileştirmeden tarafsızca anlattığınız için öncelikli olarak size çok teşekkür ederim. Eşcinseller bireylerle yüz yüze görüşmelerinizde yaşadığınız zorluklar olsun, çevrenizden aldığınız tepkiler olsun bu meşakkatli yolculuğu en başından bizlerle paylaşır mısınız?
Pınar Çekirge:” Yalnızlık Adası’nın Erkekleri ” Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölümü’nde okurken gerçekleştirdiğim master tezinden yola çıkılarak hazırlanmış bir kitaptı. Dediğiniz gibi, muhteviyatı nedeniyle o dönem için ilk sayılabilir. En büyük cinsel ve sosyal tabulardan birine, bilimsel anlamda yaklaşmaya çalışmış bir kitaptı. Aslında, kim bilir, belki yeniden, yayınlanmalı. Otuz yıl geçmiş aradan.
Ümmühan Işıklar: Belki de. Hatta belki mukayeseli bir şekilde günümüze değin değişimleri de eklenebilir. Sizden böyle bir çalışma beklediğimi söyleyerek yeni soruma geçeyim.
Türkiye’de yine ilk olma özelliği taşıyan Doktor Bahadır Bakım ile birlikte araştırdığınız bir başka eserinize geçmek istiyorum. Tüm dünyada, çocukların ilk önce masallarda tanıştığı, hikâye, roman, film ve bazen maalesef gerçek hayatta da karşılaştığımız ve kafamızda bin bir önyargının çoktan oluşup kalıcı olarak yerleştiği biri: Üvey anne… Ve kitabınız “Üvey Anne Hikayeleri”. Sizin neredeyse tüm kitaplarınızda önyargılarla savaştığınızı, görünenin arkasındaki görünmeyeni anlatarak toplumu bilinçlendirme gayeniz olduğunu düşünüyorum. Hemen her kesimden üvey anne ve çocuklarla yaptığınız görüşmeleri de anlattığınız kitabınızı okurken bazen çok üzüldüm, nitekim kendimi çok şanslı hissettim üvey annem olmadığımdan, üvey çocuk olmadığımdan sebep. Halide Edip’in üvey kızı Nesrin ve öz kızının ölüm döşeğinde hissettikleri öyle içime işledi. Füsun Erbulak’ın samimi söylemleri, Füsun Önal’ın üvey çocuklarını bağrına basmasını, Yaprak’ın ona hala anne demesini… En etkilendiğim kısım ise kitaptaki İdil Çeliker’in “Ben Bir Üvey Anneyim” bölümü oldu. İçimize kazınmış üvey anne önyargısını bir nebze olsun atmamı sağladı.
Araştırdığınız, okuduğunuz ve kitabınızda örneklerini yine tarafsızca anlattığınız bunca masal, hikâye, roman ve toplumun her kesiminden kişilerle yüz yüze yapılan görüşmelerden sonra siz bu konuda ne söylemek istersiniz? Konu hakkında karar verme aşamasından sonuna kadar geçen süreç ile ilgili bize kısaca bilgi verir misiniz?
Pınar Çekirge: Boşanmalar, ebeveyn kayıpları giderek üvey kavramının yaygınlaşmasına neden olmakta. “Üvey Anne” olgusu kuşkusuz pek olumlu gösterilmiyor…bu katı önyargıların, kolektif bilinçaltında ısrarla korunan masal kahramanlarının yıkıcı etkisi oldukça güçlü ne yazık ki.
Ümmühan Işıklar: Sizce menfi üvey anne olgusunu değiştirmek için Aka Gündüz gibi, iyi üvey anne örneğinin olduğu kitapları çoğaltmalı mıyız? Başka neler yapabiliriz?
Pınar Çekirge: Haklısınız, İsmet Kür, Aka Gündüz eserlerinde olumlu üvey anne figürleri çizmişler…ana baba okulları var da, üvey anne okulları yok mesela…toplum bu konuda bilinçlendirilmeli.
Ümmühan Işıklar: Sizin Filiz Akın hayranlığınızı sizi tanıyan herkes gibi ben de biliyorum. Ve evinizde ona ayrılmış bölüm olduğunu. Sizce bu hayranlık mı, sevgi mi, aşk mı, tutku mu? İlk andan başlayarak yaşadığınız duygu ve düşünceleri bizimle paylaşır mısınız?
Pınar Çekirge: Altı yaşından beri devam ede gelen bir sevgi, hayranlık diyelim. Ancak o bilinen katı, fanatizmden öte bir durum bu. Filiz Akın’ı ve dönem sinemasını araştırmaya yönlendirdi beni…ve koca bir arşive. Biliyorsunuz, ” Başrolde Filiz Akın ” adlı kitap çalışmam da olmuştu geçmişte. Filiz Akın’ı ikonografik ve toplumbilimsel değeriyle ele almaya çalıştım…
Ümmühan Işıklar: Oyuncaklara düşkünlüğünüz konusunda neler söylemek istersiniz? Ne zamandan beri ve ne tür oyuncaklar biriktiriyorsunuz? Ve belki kim bilir bir oyuncak müzesi açmayı düşünür müsünüz?
Pınar Çekirge: Ahh, keşke bir müze oluşturabilme imkânım olsa…takdir edersiniz ki zor. Yaklaşık elli küsur yıldır oyuncak bebek koleksiyonu yapıyorum. Tabii, imal edildikleri dönem vs. ayrıntıları da saptayarak…anlayacağınız, araştırma ille belgeye dayandırma takıntısı burada da hâkim.
Ümmühan Işıklar: Gönül ister, nasıl akıp geçtiğini anlayamadığım bu sohbette birkaç saat daha geçirelim. Vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Son sorumu sorup sizi azat etmek isterim.
Sizce sanatın işlevi ne olmalı? Size göre sanatçı nasıl olmalı, sanatçı kime denir?
Pınar Çekirge: Sanatçı, ( ama kendine saçma sapan unvanlar veren, başarı ölçütünü sadece sosyal medyada takipçi adedine bağlayanlar değil, gerçek sanatçılardan bahsediyorum ) dur durak bilmeden kendini yenileyen, arayan, sorgulayan, okuyan, izleyen, yaşadığı çağa tanıklık eden, zamansız biridir. Eserleriyle geçmişi yarına ve bugüne ilikleyendir. Sanat aşktır, umuttur, söylenen sözdür, bir solukta buluşmaktır, evrenseldir bana göre. Yıldırım Türker ne güzel söylemiş aslında :” Zaten tiyatro da, hâlâ mucizelere inananların sanatıdır.” Sanat mucizedir.
*Pınar Çekirge’nin Yayınlanmış Eserleri :
Yalnızlık Adası’nın Erkekleri, Psiko-Sosyal Açıdan Eşcinsellik (1991, Altın Kitaplar)
Marjinal Kadınlar (Sevilay Nihan ile, 1992, Altın Kitaplar)
Marazi Aşklar, Lila Rengi Hüzünler (1992, Cep Kitapları)
İntiharıma İki Saat Kala… (1993, Cep Kitapları)
Aykırı Hayatlar, Aykırı Duygular (1994, Felis Yayınları)
Fotoğraftaki Kadın, Fotoğraftaki Sır (1994, Felis Yayınları)
Cehennemde Bir First Lady ( Tufan Erbarıştıran ile Arion Kitapevi, 1995 )
Niçin İntihar? (1996, Altın Kitaplar)
Öteki Kadın (Davut İbrahimoğlu ile, 1997, Cep Kitapları)
Profili Olmayan Kadın: Bir Süperstar’ın Yaşamından (Nuh Köklü ile, 1998, Cep Kitapları)
Benim Stand-Up’ım (1999, Cep Kitapları)
Nokta (2000, Yaz Yayınları)
Sahne Tozu (2002, Benseno Yayınları)
Adı Diğer Kadın (2003, An Yayıncılık)
Üvey Anne Efsanesi (Bahadır Bakım ile, 2003, Benseno Yayınları)
Gizli Defter, Size Geçmişim Diyebilir miyim? (2004, Benseno Yayınları)
Baş Rolde Filiz Akın (2007, Epsilon Yayınları, 2014 Aktınbilek Yayınları )
Gölgedeki Adam (Bahadır Bakım ile, 2012, Altın Bilek Yayınları)
Üvey Anne Hikâyeleri (Bahadır Bakım ile,2013, Kırmızı Yayıncılık )
Paralel Sorgu (Yavuz Pak ile,2014 ,Opüs Yayıncılık
Dyonissos’un Çocukları Yavuz Pak ile Opüs Yay.2016 )
Cebimde Saklı Şarkılar : Ömür Göksel Ceres Yayınları, 2020 )
Ve Perde İndi (Kanon Yayıncılık, 2021 )
*Çolpan İlhan, Toto Karaca, Enis Fosforoğlu, Sevda Aydan, Gazanfer Özcan, Adile Naşit, Ayşen Gruda, Yıldız Kenter, Nejat Uygur, Zeki Alasya, Engin Cezzar, Münir Özkul, Halit Akçatepe, Levent Kırca, Altan Erbulak, Erol Keskin, Avni Dilligil, Lale Oraloğlu, Mete İnselel, Kerem Yılmazer, Cahide Sonku, Şevkiye May, Altan Karıntaş, Metin Serezli, Gülistan Güzey, Cüneyt Türeli, Ümit Akkartal, Kerim Afşar, Çiğdem Talu, Çetin İpekkaya, Nisa Serezli, Melih Kibar, Toron Karacaoğlu, Umut Demirdelen, Özen Tutucu, Abdurrahman Palay, Pekcan Koşar, Tomris Oğuzalp, Vahi Öz, Mehtap Ar, Ulvi Uraz, Mevlüt Demiray, Cahit Irgat.