Eleştirel realizmin ayırt edici yanlarından biri içkin eleştiridir. Yani eleştiri eleştirilen fikrin esasına dair olmalıdır. Bhaskar bir de Aşil’in Topuğu eleştirisinden bahseder ki, bir fikrin temel iddiasını, en güçlü olduğu iddiasını çürütür. Bhaskar, ayrıca transandantal ve açıklayıcı eleştiri kavramlarını kullanır ve bunları içkin eleştiriden ayırır. Transandantal eleştiri, bir açıklamanın bilim ve/veya insan failliğinin olanaklılığı ile tutarsızlığını gösterir ve nasıl olanaklı olacağının koşullarını açıklamaya çalışır. Açıklayıcı eleştiri ise, transandantal eleştiriyi kabul eder ve varsayar, söz konusu açıklamanın nasıl bir ideoloji ve inanç sistemine dahil olduğunu, nasıl üretildiğini ve sürdüğünü, nerede yanlış nerede gerekli olduğunu ve onun ideolojik boyutunu gösterir. Değer biçici bir eleştiridir. Bu bahsedilen eleştirileri kullanan metaReality felsefesi, gerek Batı felsefesinin gerek radikal düşüncenin ele almadığı, uzak durduğu bazı önemli konuları ele alır. MetaReality felsefesi, Bhaskar’ın sistematik ve gidimli (bir üst aşamaya ilk aşama ile bağını kurarak ve başından sonuna bağını/ilgi bütünlüğünü kaybetmeden, düşünce sistematiğini kurarak ilerleyen) bir bütün felsefesinden ayrılarak ele alınamaz, onun tüm aşamalarını kabul eder ve onu gerektirir.
MetaReality felsefesinin Bhaskar’daki kökleri demek ki önce kendi felsefi seyridir. Sonrasında sormaya başladığı sorular ve bazı karşılaşmalarıdır. Bhaskar’ın felsefi seyri, Batı felsefesinin başarısızlıklarının tespiti ve bunların eleştirisi ile başlar. Bunu özgürleşme pratiği ile ilgili olarak Diyalektik Eleştirel Realizm izler. Özgürleşme pratikleri üzerine sorgusu onu tinsel dönüşe kadar getirir ve kadim Doğu felsefelerindeki çekirdeği soruşturmaya geçer. MetaReality felsefesi bu yolla şekillenir. Modernitenin ve ona içkin eleştirilerin özgürleşme konusundaki başarısızlıklarını keşfeder ve bunlara dikkat çeker. “Bazen tinsel dönüşüme ‘sözümona’ diye atıfta bulunurum çünkü felsefemin kuramda olduğu kadar pratikte de düalizmi, yabancılaşmayı ve bölünmeyi aşma dürtüsünde güçlü şekilde tinsel olduğuna inanıyorum” (Bhaskar, 2016). 20. yy. kurtuluş/özgürleşme deneyimlerinden duyduğu hayal kırıklığı Bhaskar’ı arayışa iten temel sebeplerden biriydi ve oradaki kavramsal eksikliğe, olmayışa odaklandı.
MetaReality felsefesi, Roy Bahaskar’ın öncelikle From East To West (2000)’te açıkladığı tinsel dönüş üzerine 2002 yılında yayımlanan üç eserde açıklandı: Reflections On MetaReality, From Science to Emancipation ve The Philosphy of MetaReality. Çok genel ifadeyle eğitim, öğrenme ve yaratıcılık, insanlar arasında çatışmaların çözümü, sevgi, tinsellik gibi konularla ilgilenir. MetaReality felsefesi farklılık içinde özdeşlik veya birlik olarak ifade edilir. Aşağıda bu ifadeyi açıklamaya çalışıyorum.
Bhaskar’ın düşünce sistematiği birbirini içeren ve birbirini kapsayan ama bir üst aşamaya doğru ilerleyen 7 aşamadan veya boyuttan oluşuyor. Buna ontolojik-aksiyolojik zincir veya nedensel-aksiyolojik zincir de denir. Bhaskar’ın düşünce seyrinin diyalektiği diye ifade edebiliriz. 1M 2E 3L 4D 5A 6R 7A/Z biçiminde ifade bulur. Bu aşama veya boyutlar, Bhaskar’ın kronolojik düşünce seyrini ifade eder. Her bir boyut adeta matruşkalar gibi bir öncekini içererek daha geniş bir kapsama geçer. Her bir aşamada, felsefesinin bir öncekini içeren yeni bir temasını, yeni kavramları, odaklandığı yeni “şeyleri” görürüz. Diyalektik Eleştirel Realizm, ilk dört aşamanın bütünlüğüdür. Sonrasında Bhaskar, MetaReality felsefesine geçer ve şema (rakamlar atılarak) MELDARA/Z kodlanır. İlk dört aşama (MELD) diyalektik eleştirel realizme karşılık gelirken sonraki 5A, 6R ve 7A metaReality felsefesini gösterir.
İlk aşama, 1M – İlk Uğrak – Özdeş Olmayıştır. Varlıkta içerilen, kendini oluşturan belirleyici olmayış (absence), olumsuzluğun itici gücü. Önemli boyutu Gerçekçi Bilim Teorisi (Realist Theory of Science) adlı kitabında açıklanan, eleştirel realizmin ilk aşamasını (boyutunu) ifade eder. Orada ontolojinin epistemoloji ile aynı olmadığı, bilginin geçişli ve geçişsiz boyutlarının olduğu, bunların birbirlerine indirgenemeyeceği, ontolojinin katmanları olan real, aktüel ve empirik düzlemlerine ayrıldığı detaylarıyla ortaya konulur. Bu kavramlar eşliğinde gerçekliğin olay kalıplarına indirgenemezliği, yani onların deneyimlerimizden farklı olduğu açıklanır. Bu noktada ontolojinin her şeyi içerdiği meselesi tematikleştirilir. Birbirlerine indirgenemez olduklarını akılda tutmak kaydıyla, ontoloji bilgiyi ve epistemolojiyi içerir diyebiliriz. Yanılsamalar ve hatalı düşünceler de buna dahildir çünkü onların da nedensel etkileri vardır. Bunlar içinde yer aldıkları ontolojiyi şekillendirir. Olasılıklar alanı sürekli genişler. Başka bir dünyanın olası olduğuna inanç, dünyayı da değiştirecek bir olasılık sunar. Varlık ve düşüncenin düşüncede bir araya getirilmesi olan Hegelci özne-nesne özdeşliğine karşı görkemli bir felsefi kuruluştur.
İkinci aşama, 2E – İkinci Uç – Olmayıştır (Absence). Felsefi açıdan oldukça önemli bir yeniliktir. Değişim fikrine ilişkin bahisler, geçmişte kalanı ve yeni bir şeyi ifade eder. Her değişim durumu bir olumsuzluğu ve olmayışı içerir: yok olan veya yeni olmayandan ortaya çıkan şeyler. Olmayış dünyanın kendisindedir. Değişebiliriz, hem ontolojik hem de epistemik değişim olmaksızın, dillerimiz, inançlarımız, bilgimiz olmazdı. Her keşif, önceden eksik kalmış, atlanmış (ihmal edilmiş veya henüz başarılmamış) olandır, yer çekimi, görelilik vs. keşfedilmeden önce de mevcuttu. Olmayış bu anlamda hiçlik değildir; bir şeyin olmayışı, nedensel etkileri olan, gerçeklik anlayışımızda dikkate almamız gereken şeylerdir. Korona pandemisinde, tüm dünyada halk sağlığı sistemi çökme aşamasına geldiği ve başarılı bir tadavi bulunamadığı dönemde olmayış bir aşı veya ilaç, bir etkili tadavi protokolüydü.
Üçüncü aşama, 3L – Üçüncü Düzey – Bütünlüktür. Bizi düşünümsellik, beliriverme, takımyıldızlaşma, bütüncül nedensellik, içsel ilişkisellik gibi kavramlara taşıyan geniş bir kavrayıştır. Çeşitlilik içinde yeniden birleştirmeyi ifade eder (dikkat! metaReality felsefesinin erken bir işareti). Şeylerin hem atomistik hem de kapsamlı incelenmesini içerir. Bu aşamada açıklanan içsel ilişki fikri, Bhaskar diyalektiğinin esaslarındandır. İki nesne arasındaki ilişkide, bir nesnenin varlığı diğerine bağlıysa, bu ilişki içseldir denilir. Örneğin kapitalist üretim tarzında burjuvanın varlığı emek-gücünü değişim değiri olarak satan işçinin varlığı ile bir arada düşünülmek zorundadır, bu ilişki bu nedenle içseldir. Yine kapitalist ulus ile devler arasındaki ilişki de içseldir. Birindeki değişiklik diğerini etkilediği gibi, birinin varlığı diğerini gerektirir. Sosyal dünyada bütünlükler çoğunlukla kısmidir (bunu sosyal araştırma nesnelerinin daha üst bir bütünün alt bütünü olması olarak yorumlayabiliriz), içsel ilişkiler kadar dışsal ilişkiler de önemlidir. Parça ve parça, parça ve bütün, bütün ve parça arasında sürekli etkileşim vardır, bu bütüncül bütünlük anlayışına götürür. Batı felsefesi sıklıkla soyut evrensellikten söz eder, bir şey hakkında söylenebilecek anlamlı sözler o şeyin tüm örnekleri için söylenebilmelidir. Öte yandan iki farklı birey indirgenemez şekilde farklıdır, biriciktir. Bu somut evrensellik ve somut tekilliği birbirine bağlar. Somut tekil, türsel varlıkta cisimleşir. Bu coğrafi tarihsel kimliği mümkün kılan şeydir. Buradan ileri aşamada eleştirel realizmin ahlak anlayışına ve nihayet, takımyıldızlaşma kavramına varılır: Bilgimiz varlığın parçasıdır. Özgül bir geçişsiz nesne gibi adalet kavrayışı da ontoloji tarafından içerilir. Hegel’de geleceğin takımyıldızlığı özdeşliğe varan olumluluğun yeniden doğrulanmasıdır. Bu Hegel’de bütünlüğün kapalılığı nedeniyledir, ileri aşama ufku yoktur. Bu diyalektik eleştirel realizmin Hegel diyalektiğine yönelik çok temel eleştirilerinden biridir: Hegel’in düşüncesi bir önermenin veya oluş halinin olumsuzlanması, koruyarak aşmayı (Aufhebung) içerir. Bhaskar, burada korunmayan şeyin olumsuzluk olduğunu söyler, sistemi başka bir yöne götürmesi varsayılan şey, olumsuzuk korunmaz. Yani ulaşılan bütünlük bir kapanma halidir, sona erer. Rasyonel toplumsal tarih olarak gerçekleştirilmiş bir idealizm. Bahsettiğimiz süreç içinde olumsuzluk, bütünlük içinde olumluya dönüşür. Süreç hatayı hata olmaktan çıkarır, hakikatin bir yönü olarak hata korunur, hata içinde gizlenen bir hakikat güvenceye alınır. Aufhebung hatayı koruyor denilebilir, sonuçta hata ya giderilir ya giderilmez (Norrie), ki bu giderilmediği durumda ileri bir seviye söz konusu olmaz. Hata olumsuzlanırsa, korunmamış olur. Olumsuzluk, nihayetinde olumsuzlama(lar)nın ortaya çıkardığı eksiksiz bir bütüne dönüşür. Bhaskar’ın olumsuzluğu, verili zaman-mekansal nedenselliğin değiştirici ve itici gücü olarak Olmayışı (Absebce) vurgularken, Hegel’de üçlü hareketteki D’nin varlığını rasyonalize eden varlık ve oluş arasındaki hiçliktir.
Dördüncü aşama, 4D – Dördüncü Boyut – Dönüştürücü Praksistir. Toplumsal dünya eşzamanlı olarak dört farklı düzeyde vuku bulur. Bu dört düzlemli sosyal varlık kavrayışıdır ve Bhaskar tarafından sosyal küp olarak da adlandırılmıştır: Doğada maddi işleyişler düzeyi, insanlar arasında sosyal etkileşimler düzeyi, toplumsal yapı düzeyi, şekillendirilmiş kişiliklerin tabakalaşması düzeyi. Bhaskar’ın dört düzlemli sosyal varlık kavrayışı, sosyal bilimlere ve dönüştürücü pratiğe muazzam bir felsefi hediyedir. Sosyal analize ve pratiğe olağanüstü bir bakış ve eleştirel güç sağlar. Bu düzeylerin birini veya bir kısmını eksik bırakan, analiz ve insani etkinlik eksik kalacaktır. Gerçek ve sosyal değişimin icrası tüm bu cephelerde eylemi gerektirir. “Olmayış” (Absence) bu sistemde merkezi kavramlardan biridir.
Beşinci aşama, 5A – Beşinci görünüş – Düşünümsellik. Varlığı düşünümsel, içe dönük ve tinsel olarak düşünmeyi gerektirir. (MetaRealitye giriliyor, aşağıda bu detaylandırılıyor).
Altıncı aşama, 6R – Altıncı Diyar – Yeniden büyülenme uğrağıdır. Bhaskar modernitenin felsefi söylemi çözümlemesinde varlığın büyüsünün bozulmasının, modernitenin başlangıcından bu yana giderek içsel anlam ve değerini kaybetmesine yol açtığını bunun yerine modern öznenin kendini tanımlamasının geçtiğine dikkat çeker:
“Bu dönem boyunca büyünün bozulması, her şeyden önce Weberci ‘rasyonalizasyon’ ve Nietzscheci ‘Tanrının ölümü’nde ifade buldu, postyapısalcı ‘insanın sonu’ (Foucault), ‘tarih’ (Lyotard) ve (sıcak ölümü suretiyle1) ‘anlam’ (Derrida) düşünce hattına iteledi.” (Bhaskar, 2016:182)
Yedinci aşama, 7A – Yedinci bölge – Uyanış (düalitesiz/İkili olmayan/“non-dual”). Artık varlık üzerine düşünürken özdeşlik farka öncelikli, birlik bölünmeye karşı olarak düşünülür ve düaliteler yerine düalitesizlik söz konusu olur. Varlık üzerine düşünmekten varlık olmaya, bir bütün olmaya geçiş aşamasıdır. (Bu aşama 7Z – seventh zone – olarak da ifade edilebiliyor).
Böylece bu aşamalara karşılık gelen felsefi aksiyolojik zincir ER-DER-MRF (eleştirel realizm-diyalektik eleştirel realizm ve metaReality felsefesi) olarak tamamlanır.
MetaReality, mistik veya diğer dünyaya ait bir felsefe değildir der Bhaskar. Bu felsefenin içerdiği maneviyat mümkün, içkin ve dolayısıyla gerçek olanın bir ifadesidir. MetaReality felsefesinde özdeşlik, fark, içkinlik ve birlik gibi kavramlar genelgeçer felsefelerden farklılık taşır. İçkinlik, kalıcı ve doğuştan geleni; dışsal olan ise değişen, hareket eden ve dışarıdan geleni ifade eder. Örneğin Tanrı fikri, içsel olanı, dışsal olanı veya ikisinin kombinasyonu şeklinde savunulur (bkz. DCR).
Burada özdeşlik daha sofistikedir, “farklılık içinde özdeşlik”ten gelişir. Özdeşlik, sosyal hayatta düalitesizlik, temel ve derin içsellik olarak öncelik taşır. Bhaskar, özdeşliğin transandantal2 olarak dört biçimini belirtir: (1) bilinçteki transandantal özdeşleşme (2) transandantal faillik, (3) transandantal bütüncülük ve ekip çalışması, ve (4) transandantal kendilik. MetaReality felsefesi üç kendilik mefhumuna sahip olduğumuzu belirtir: (i) mutlak bir temel durum, (ii) göreli ve değişen şekillenmiş kişilik ve (iii) bir yanılsama olan egodan oluşan üç parçalı şekilde analiz edilir. Şekillenmiş kişilik sosyal varlığın bir düzlemini oluşturur. Temel-durum, insanın kısıtlanmış potansiyellerini düşündürür ve bir bakıma “insan doğası” kavrayışı ile birlikte değerlendirilmelidir. Şekillenmiş kişiliğin bu temel-duruma yaklaşması istenir. Ancak, ego yanılsaması ile mücadele edilmelidir. Burada özdeşlik/özdeşleşme aktüel düşüncelerde değil, temel-durumlar ve gündelik ilişkilerde içsel bir derin algılama düzeyinde gerçekleşir. Bilinçteki transandantal özdeşleşme, karşılıklı sohbette derinlikli bir anlama, dinleme anı özdeşleşme anıdır: Gündelik hayatta kullandığımız “muhabbet” (sevgiye dayalı) ve “hasbihal” (karşı tarafın halini dikkate alma) kelimeleri kastettiğimiz durumu gayet iyi ifade etmektedir. Transandantal bütüncülük ve ekip çalışması bir arada ele alınabilir. İyi organize edilmiş bir fabrikada her çalışanın işini birbiriyle uyum içinde yaparken, birbirlerine engel olmadan ve işlerin aksamadan yürümesi, bir futbol takımının paslaşarak rakip kaleye ilerlemesi, bir orkestranın çalması sırasındaki ortak bilme ve eyleme hali transandantal bütünlük halidir.
Yukarıda ifade edildiği gibi zincir, 1M yani Özdeş Olmayış ile başlamıştı. 7A’da bu durum tersine dönüyor. İlk aşamada açıklandığı gibi pozitivizmin irrealist uzay-zamansal çıkarımlarına karşı bir savunu söz konusu idi. 7A’da ise aksine özdeşliğe dönüldüğü ifade ediliyor. Israrla empirisist gelenekten farklı bir özdeşlikten bahsettiğimizi ifade edelim. Bir sanat ile etkileşim veya yoğun bir öğrenme süreci sonundaki bir dost ile hemhal olma halindeki bir özdeşliktir bu. Yedinci seviyede özne-nesne ikiliği ve buna bağlı felsefi içerimlerle ifade edilen bir realizmden başka bir düzeye adım atmaktan bahsediyoruz. Bu Bhaskar’ın beşinci seviyeden sonra felsefesine metaReality demesinin sebeplerinden biri olmalı. Herhangi bir fark kıyaslamaya dayanır: Kıyaslanan – örneğin iki kişi – kişilerin kıyasa tabi tutulduğu ölçütler, onların özdeşliğidir (boyları kıyaslanıyorsa, boyları olması gibi). Efendi/köle ikiliğinde dahi, kölenin iktidar1’i (dönüştürücü kapasite) artırarak, tahakküm ilişkisini (iktidar2) yenerek birliğe ve özdeşliğe adım atmasından bahsedebiliriz. Buradan dolayı bu ilişkilerin bu potansiyeli içerdiğini söyleyebiliriz. Şekillenmiş kişilik ve temel durum arasındaki bu bölünme, niyetli faillik niteliğinin bir arızası, bir bölünmesi anlamına gelir. Uyumu ise kendini gerçekleştirmedir, bu şekillenmiş kişilik ve temel durum uyumunun sağlanmasıyla olur.
Bhaskar bunun henüz negatif bir tamamlanma olduğunu söyler: Pozitif bir tamamlama ancak efendi-köle tipi ilişkilerin kaldırılması ve sosyal varlığın dört düzlemindeki kısıtların kaldırılmasına bağlıdır. Toplumsal varlık dört düzlemlidir. Sosyal yapıda ekonomik kriz yaşanırken, şekillenmiş kişilik düzeyinde bu varoluşsal, doğa ile etkileşim düzeyinde ekolojik, insanlar arası ilişkide ahlaki kriz olarak ortaya çıka(bili)r. Sıkça tanık olduğumuz, bitmez tartışmalar vardır: “Sınıf çelişkileri çözülmeden toplumsal cinsiyet sorunları çözülür mü?” veya “kimlik sorunlarının çözümü sadece toplumsal yapıya ait krizin çözülmesi ile giderilir mi?” soruları gibi. Bu bakış açısı bu soru(n)lara polemikler ötesinde felsefi bir kavrayış sunuyor.
MetaReality felsefesi ve düalite dünyasının ötesi
İnsanın zeka, yaratıcılık, sevgi, doğru eylem, kendini gerçekleştirme gibi kapasiteleri vardır. Bunlar insanın temel-durum (ground-state) nitelikleridir. Yabancılaşma ve krizler bu nitelikler ile insanın aktüel durumu arasındaki açılma ile ilgilidir. Bu notu düştükten sonra metaReality felsefesi için önemli olan düalite, düalitesizlik (non-duality) ve yarı-gerçeklik (demi-reality) ayrımı üzerinde duralım. Bhaskar bu üçlüyü, varlığın üç türü veya alanı olarak ifade eder. “MetaReality’i anlamak düalite dünyasının kısıtlarını anlamaktır” (Bhaskar, 2002b). Düalite dünyası çelişkileri ve krizleri ile yaşadığımız dünyadır. Lakin bu dünyaya tamamen bağlı olmak kaydıyla varlığımızın düalitesiz diyebileceğimiz özgürlük, sevgi, yaratıcılık gibi niteliklerle ilgili boyutu da vardır. Bhaskar, metaReality felsefesi ile düalite dünyasının yarı-realite tahakkümünde olduğunu söyler. Efendi-köle tipi toplumsal ilişkiler ve yabancılaşma, yanılsamanın gerçeklik olarak düalite dünyasına egemenliğini ifade eder. Yarı-gerçeklik, eleştirel realizmde yabancılaşmanın ve düalite dünyasının bir ifadesidir. Sevgi ve barış üzerinde, sömürünün ve savaşın ve ona ait yanılsamaların dünyasını ifade eder. Bu kavramla gerçekliğin bir yarısı veya dünyanın yarım kısmında yaşadığımız ifade edilmiyor. Ama tamamlanmamış, olmayışları insanın dönüştürücü pratiği ile dönüşebilecek bir dünyayı ifade ediyor. Buradan bir bütün dünya ve karşıtı da onun tamamlanmış hali olan bir dünyadan ziyade bir birlikte bulunma halini anlamak gerekir. “Yanlış, doğrunun bir uğrağıdır (ama tersi değil)” (DCR)3
MetaReality, düalite dünyasını en kavranabilir kılan felsefe olarak eleştirel realizmi önerirken, kendini düalitesizlik dünyasını açıklamakla sorumlu kılar. Eleştirel realizmin eleştirdiği irrealizm felsefeleri bu durumda yarı-gerçeklik felsefeleri olarak anlaşılmalıdır. Yarı-gerçeklik dünyası, düalite dünyasının sonuçları olan sömürü ve baskı ilişkileri, yabancılaşma dünyasıdır. Bhaskar’ın felsefesinin 4D boyutu (diyalektik eleştirel realizm), insani failliği açıklamaktadır. “İnsani faillik olmadan toplum mümkün değildir ve düalitesizlik ve temel durum olmaksızın insani faillik mümkün değildir” (Bhaskar, 2016: 203). Burada özellikle bu seviyelerin iç içe olduğu bir tek çizgisel ilerlemenin ifadesi olmadığı anlaşılmalı ve bunu özellikle vurgulamalıyız. MetaReal, toplumsal yaşamın gerçek ve tanınmayan bir yapısal/aktüel niteliğidir, yarı-gerçeklik ve düalite koşullarunda da bulunur. Norrie ve Bhaskar, bu metaReal, aktüelin içinde, altında ve ona karşı olarak bulunur der4. MetaReality felsefesi, bunun daha iyi bir dünya vizyonunu içinde taşıdığını savunur. Bu da onu içkin eleştirisi sayesinde aktüelin karşısına koyar.
Önceki felsefeler düalitesizlik dünyasını kavrama konusunda yetersizdi. Bhaskar modernitenin felsefi söylemi çözümlemesinde modernitenin başlangıcından bu yana varlığın büyüsünün bozulmasının, giderek içsel anlam ve değerini kaybetmesine yol açtığını bunun yerine modern öznenin kendini tanımlamasının geçtiğini söyler (Bhaskar, 2016: 182). Modernitenin belli bir aşamasında eleştiri unsurlarından biri fundamentalizmdir. Fundamentalizm, kapitalizmin zaferini ilan ettiği SSCB’nin yıkıldığı dönem ertesindeki dönemin merkezcilik-zafercilik ve sonculuk olarak birbirini izleyen döneminin belirgin bir çıktısıydı. Kapitalist pazarın, ideolojilerin veya dinin tartışılmaz ve doğal bir durum olduğunu, kabul edilmesi gerektiğini dayatan bir – dayatılmış – ilkeselliktir. Bhaskar’a göre başka bir uçta görünen postmodernizm ile oldukça yakındır. İkisi de “fark”ı birliğe karşı temel alır. İlki “ben doğruyum sen yanlışsın’ derken, ikincisi “yanlış ve doğru yoktur!” der. “Oysa bizler her zaman bir epistemolojik diyalektik ve öğrenme sürecindeyizdir” fikrini savunur Bhaskar, bu da epistemolojik görecilik ve eleştirinin mümkünlüğü anlamına gelir.
Niyetli eylem, eğitim ve yaratıcılık
Buraya kadar MetaReality felsefesinin ne olduğu ve ne ile ilgili olduğundan, belli başlı kavramlarını kullanarak bahsettik. MetaReality felsefesi özgürlük, öğrenme/eğitim/yaratıcılık, sevgi, yeniden büyülenme, maneviyat/tinsellik, kişi ve gruplar arasındaki çatışma çözümleri gibi konular ve süreçlerle ilgilenir. İnsanın dönüştürücü pratiği ile ilgilenen diyalektik eleştirel realizm olarak adlandırılan ve Bhaskar’ın 4D’ye kadar kodladığı felsefenin kaldığı yerden devam eder. Orada eudaimonistik bir toplum yani amacı, her birin gelişmesinin herkesin gelişmesinin koşulu olan bir toplum hedeflendiği belirtilmişti. MetaReality felsefesi daha önce kuramlaştırılan toplumsal varlığın dört düzlemini birden göz önünde bulundurarak bunu daha detaylandırır. Şekillenmiş kişiliklerin tabakalaşması düzleminde ego sorunsallaştırılır, diğerinin gelişimi ve refahı herkesinki, benimki, seninki kadar önemlidir. Toplumsal mücadeleler tarihinde ve güncelinde, bu hareketlerin önemli bir kısmının sadece toplumsal yapı düzlemine odaklandığını görürüz. Marx, Feuerbach Üzerine Tezlerin üçüncüsü5 yani eğiticilerin eğitimi konusunu vurgulamıştır. Bhaskar bu konuyu eğitim/yaratıcılık bahsinde genişletir. Ne var ki, husus genelde toplumsal mücadelelerde ihmal edilir. Efendi-köle tipi ilişkilerin kaldırılması yani toplumsal yapı düzlemini değiştirmek esastır ama diğer düzlemlerle birlikte ele alınmalıdır bu. Marx’ın bu konuda 3. tezde olduğu gibi ufuk açan fikirleri olduğu halde, onun da belirgin şekilde sadece sosyal yapı düzlemine odaklandığını belirtir Bhaskar. Marx ve marksizm özellikle şekillenmiş kişiliğin tabakaşması düzlemine, ego yanılsamasına, şekillenmiş kişiliğin-temel-durum ile uyumsuzluklarına, bunları içeren bağımlı unsurların etkilerini analiz etme ve mücadele konusunda başarısızdı. Biz bu ayrımı ancak Bhaskar’ın sosyal varlığı kavramamızı sağlayan toplumsal etkinliğin dönüşümsel modeli (Bhaskar; 2013) ve dört düzlemli sosyal varlık kavrayışları ile yapabiliyoruz.
Bu sürece kendini gerçekleştirmenin başarılması diyebiliriz. Bhaskar, niyetli eylemin yapı dönüştürücü özelliğini Toplumsal Etkinliğin Dönüşümsel Modeli kuramlaştırmasında belirtir. Bu etkinlik, bağımlı (yaderk, heteronom) unsurların etkisi altındaki şekillenmiş kişilik düzeyinde ne ego yanılsamalarından sıyrılır ne de temel duruma yaklaşır. Buna yabancılaşmanın etkileri de diyebiliriz. Praksisin içkin bir teleolojisini diyalektik eleştirel realizm ile edinirken kendini gerçekleştirme koşullarını metaReality ile sorgularız. MetaReality sevgi, empati, birlikte varolma gibi potansiyellere bu anlamda can alıcı önem verir.
Eğitim ve öğrenme konusunda Bhaskar’ın keskin bir önermesi vardır: Başka birine bir şey öğretemezsiniz, başka birini özgürleştiremezsiniz. Diğerinin buna hazır olması gerekir, diğerinin bir son anı başarması gerekir. Eğitici size çeşitli yollar ve ısrarlarla bir şeyi göstermeye çalışabilir, nihayetinde onu edinecek olan öğrenendir. Bhaskar öğrenme sürecinde beş aşama belirtir. İlk aşamada içimizde saklı olan öğrenme potansiyelidir. ikinci aşama nasıl yapılacağını görmeyi ve uygulamada tereddüdü içeren öğrenmeye başlamadır. Üçüncü aşama uygulamaya geçiş, keşfetmedir. Dördüncü aşamada, artık öğrenmeden eylemeye geçilmiştir. Artık o bilgi bir parçamız olmuştur. Beşinci aşama ise bu öğrenme başarısının dünyaya yansımasıdır. Bhaskar’ın düşünce sistematiğinin daha iyi anlaşılması için özellikle belirtmek yerindedir ki, eğitimin/öğrenmenin bu aşamaları onun felsefi aşamalarına uyarlar. ilk dört boyut 1M-4D’ye yani diyalektik eleştirel realizmde ve beş boyut 1M-5A yani metaRealityde karşılık bulur:
“1M seslenme uğrağı: Bilgi içkin veya sarmalanmıştır ve öğrenme için veya gizliyi açık etmek için hazırlık başlar. 2M yaratıcılık döngüsü: Platonik hatırlama uğrağı veya ‘anladım!’ (özgönderimsel öncelik) veya ‘eureka’ anı. 3L oluşum döngüsü: Yeni bilgiye bağlanma süreci 4D eyleme döngüsü: içsel inşadır, varlığın parçası olmadır ve somutlaştırma veya kendiliğinden düşünmeden eyleme aşaması. 5A yansıtma döngüsü: eyleyicinin niyetliliği nesneyi veya yapılan ürünü mükemmelen yansıtır” (Bhaskar; 2016)
“Demek ki öğretici olmanın veya pedagojinin görevi katlanmış olanı (gizli) açmaktır (açığa çıkarmak), zaten orada olanın gelmesine yardımcı olmaktır. Kimseye bir şey öğretemezsiniz.” (Bhaskar; age)
Yaratıcılık metaReality felsefesinin bir insani potansiyel olarak özellikle ilgi alanındadır. Bhaskar, Batı felsefesi eleştirisini ve onun akıl ile ilişkisini eleştirmeyi bu aşamada da sürdürür. Hem analitik hem de diyalektik düşünce büyük başarıdır ama medeniyetimizin zirvesi değildir, sınırları vardır. Sezgisel aklın önemi de çok büyüktür. Descartes düşünceyi varlık ile birlikte sürekli ve kararlı ilan ederken, Bhaskar, eleştirel realist düşünceye ait başka formlarını da hesaba katarak bunu sorgular: Bu formların ilki sezgidir, düşünce süreçlerine dahil olan ama düşünce olmayan entelektüel aktivite. İkincisi bilinçtir, takımyıldızsal olarak düşünce ve sezgiyi kapsar, düşünülmemişi de kapsar. Üçüncüsü kavrayıştır, duyular aracılığıyla bilgi üretme kapasitesi. Uzay-zamandan bağımsız olarak fiziksel nesneleri kavramamızı sağlar. Düalitesiz bir oluştur ve aslında sosyal hayatın ve öğrenmenin temelidir. Dördüncüsü varlıktır, bu anlamda kartezyen gelenekten farklıdır, çünkü onun gibi düşünceyi varlığa göre öncelemez. Bu açık hata düşünmeyen varlıkları ihmal eder. Beşincisi olmayış kategorisidir, ancak diyalektik eleştirel realizmin de kritik kategorisi olan olmayış ile yaratıcı düşünce mümkündür. Epistemik olarak bildirilmemiş olandan üretilir bu yeni olan. Ayrıca temiz ve boş bir zihin öğrenmeye açık ve isteklidir. Sonuçta söylemsel akıl gibi bir başka zihinsel potansiyelimiz sezgisel akıldır.
MetaReality, Sevgi ve Maneviyat üzerine
Diyalektik eleştirel realizmde ifade edilen, sosyal varlığın yarı-gerçeklik dünyasındaki krizlerinin çözümü için gerekli olan insani pratiği harekete geçirici bazı güçler ve potansiyeller metaReality felsefesinde açıklanır ve anlam bulur. Bhaskar bu anlamda sevgiye son derece önemli roller yükler:
“Sevgi, evrendeki bütünleştirici, bağlayıcı, birleştirici, iyileştirici güçtür. Ve sadece bir evren6 olmasından dolayı, bu varlığın en büyük gücüdür. Korku ve diğer tüm olumsuz duygular, sevginin olmayışına veya tamamlanmamışlığına bağlıdır.” (Bhaskar, 2002b, s.175)
“Sevgi belki de tüm duyguların en esaslı olanıdır, çünkü korku ya da nefret gibi olumsuz duyguların her ikisi de bazı gelişmemiş sevgi biçimlerinde asalak gibidir ve aynı zamanda sevginin olmayışı veya tamamlanmamışlığına bağlıdır.” (Bhaskar, 2016)
Doğru sevgi paradigmatik olarak kıskançlık, korku gibi olumsuz duygularla koşullanmamış olan koşulsuz sevgidir. Sosyal yaşamı sürdürülebilir kılan ve iyileştirici insani pratik için elzem olan güven ve dayanışmayı mümkün kılan şey sevgidir. Bhaskar sevgiyi de felsefi sıralamasında bir döngü olarak belirler. 1M’den 5A’ya:
“(1) kendini sevmek – bu kişinin temel durumundan ve onunla uyumlu şekillenmiş kişiliğindeki onunla tutarlı unsurlardan kaynaklı olmalıdır. (2) başka bir insanı sevmek – sevgi temel durumdan kaynaklı ise ve karşılıklıysa, sevgiyi seven durumundayızdır. (3) tüm insanları sevmek – genelleştirilmiş bir arada olma yoluyla, evrensel kendini gerçekleştirmeyi isteyen. (4) tüm varlığı sevmek (5) Tanrı, kozmik zarf veya bütünlük sevgisi.” (Bhaskar, 2016)
MetaReality felsefesinin en tartışmalı, aynı zamanda ilgi uyandıran temalarından biri de maneviyattır. Doğrudan insanların aklına din gelir, zira maneviyat dinlerin tasallutunda kalmıştır adeta. Bhaskar ve metaReality felsefesi kozmosa ontik olarak aşkın bir tanrı fikrini reddeder. Maneviyat, açıktır ki oldum olası dinselin alanında ele alınmıştır. Oysa MetaReality felsefesi maneviyata bambaşka boyutlar açar. Maneviyatı birlik ve özdeşlik bağlamında aşkınlık7 (transendence) ile ilişkilendirebiliriz. Din ise temelde aşkın olan ile (transcendent) ile ilgilidir. İnsanın ve/veya evrenin ötesindeki varlık ile ilgili olduğu gibi, insanların daha yüksek varlıklar haline gelmesiyle ilgilenir. Bhaskar, evrene aşkın bir varlıkla ilgilenmez ama belirli bir dinin perspektifinde kalmadan dinsel maneviyat ile ilgilenir. Dinlerle bir rekabet içinde değildir, insani gelişmeye katkısı olabilme ihtimalini dışlamaz. Beyan eden ve insanların ona farklı şekillerde ulaştığı Tanrı fikrinin bir yargısal görecilik olarak ifade edilebilecek dinlerin çeşitliliği boyutu vardır. Dinler dışarıdan eleştiriye tabidir. Eleştirel realizm özellikle fundamentalist dayatmacılık, baskıcı kurumlar, etik gibi konularda din alanını eleştiriye açık tutar.
“Tüm fundamentalizmler – varlığın yabancılaşması ve parçalanmasının ispatı olarak – bu nedenle, hatalı bir mutlak veya ‘tanrı’ hükmüne yönelirler (‘şüphe duyulmayan’ başlangıç noktası), bu son yargıda sonculuk ve değişim korkusuna uzanır.”
“Bugün, sahte burjuva tanrısı, güç ve paranın Moloku (zalim tanrı bn.) tarafından şiddetin diyalektiği içindeki açıklamaya davet edilen yeniden uyanan din ve diğer fundamentalizmler, yaratıcılığı, sevgiyi ve özgürlüğü bastırmada ona katılıyor (Bhaskar, 2016 s. 183).”
Bhaskar’ın “kozmik örtü” (cosmic envelope) kavramı, evrenin ona bağlı ve içkin olduğu bir durumu ifade eder. Hepimiz temel-durumda birbirimize ve dünyaya bağlıyız. Bu bir transandantal özdeşleşme durumudur ve düalitesiz dünyanın bir ifadesidir. MetaReality farklılık içinde özdeşlik veya birliğin felsefesidir. Dinlere yaklaşım ve onları karşılaştırma konusunda eleştirel realizmin kutsal üçlüsü denilen ontolojik realizm, epistemolojik görecilik ve yargısal rasyonalite oldukça işlevsel olabilir.
MetaReality felsefesi maneviyat ile ilgili olduğu halde dünyevidir. Maneviyat metaReality felsefesinde eudaimonistik bir toplum için veya toplumda insanın kendini gerçekleştirmesini isteyen bir varlık ve yaşan sevgisi olarak anlaşılmalıdır.
MetaReality felsefesi, güçlü bir ahlaki söylem üretir. İnsanlar arası çelişkilerin çözümüne yönelik argümanları vardır. Birlikte varolma, temel durumda özdeşlik gibi koyutlar göz önünde bulundurulunca, bir başkasına, ekolojik dengeye zarar veren biri aslında kendine zarar vermektedir. İnsanlar ilkesel olarak birbirini anlayabilir ve kendini diğerinin yerine koyabilir ve insani bilgi düzeyi kültürel farklılıklardan bağımsız olarak herkes tarafından kullanılabilir. Burada çatışmalarının çözümünün bir imkân olduğu ve beraber karar vermenin olanaklılığı söz konusudur. İlkesel olarak, insanlar birbirleri ile empati kurabilir ve birbirlerini anlayabilir ve insanın öğrenmesinin pratik düzene uyan bir mantığı vardır ve kültürlerden bağımsız olarak tüm insan topluluklarına uygulanabilir der metaReality. Ayrıca, insan yarı-gerçeklik dünyasının olumsuzluk ve kısıtlamalarında olduğundan farklı olarak metaReality felsefesinin temel-duruma atfettiği potansiyellere sahiptir. Bu her ne kadar körelmiş ve kısıtlarla çevrili olsa da insanların olduklarından çok farklı hale gelme potansiyellerine kapasitesine sahiptir. Tüm bunlar, çatışma çözümüne ilişkin ipuçlarını içerdiği gibi, birlikte karar verme, dönüştürme, kısaca birlikte varolma imkanını ve umudunu ifade eder.
2022 Mayıs
KAYNAKÇA:
Bhaskar, Roy; 2016, Enlightened Common Sense, Routledge Pub.
Bhaskar, Roy; 2000, From East to West Odyssey of a Soul, Routledge Pub.
Bhaskar, Roy; 2002a, Reflections on MetaReality, Rotledge Pub.
Bhaskar, Roy; 2002b, The Philosophy of MetaReality Creativity, Love and Freedom, Routledge Pub.
Bhaskar, Roy; 2013, Natüralizmin Olanaklılığı, çev. Vefa Saygın Öğütle, Pratika Yay.
Hartwig, Mervyn; 2007, Dictionary of Critical Realism
1Burada Derrida’nın dönemin popüler bir evrenbilimsel kavramına yaptığı göndermeli kavramdan bahsediliyor.
2Bkz. beşinci dipnot.
3DCR: Dictionary of Critical Realism, derleyen: Mervyn Hartwig, Routledge pub.
4Bkz. Ontolojinin üç katmanlı özelliği: empirik/aktüel/real alanlar.
5“Ortamın değiştirilmesine ve eğitime ilişkin materyalist öğreti, ortamın insanlar tarafından değiştirilmediğini ve eğiticinin kendisinin de eğitilmesi gerektiğini unutur. Bu yüzden de, toplumu, biri toplumdan üstün olan iki kısma ayırmak zorunda kalır. (Örneğin Robert Owen’da.)
“Ortamın değiştirilmesi ile insan faaliyetinin ya da kendi kendini değiştirmenin çakışması, yalnız devrimci pratik olarak kavranabilir ve ussal biçimde anlaşılabilir.” (marxist.org)
6Bhaskar burada evrenin birliğine yapar: ‘universe’ (oneverse).
7Felsefede sıkça kullanılan ve yer yer karıştırılan üç kavram aşkınlık (transcendece), aşkın (trancendent) ve transandantal (transcendental/aşkınsallık)tır. Transendence bir varlığa ilişkin durumu, bir varlığın diğer varlıkları aşması, onu deneyim alanının ötesine taşımasını ifade eder (Tanrı gibi). Transandantal ise Kant’ta olduğu gibi varlıktan ziyade varlığın bilgisinin edinilmesi ile ilgili bir şeyi ifade eder. Nesnelerin kendilerini değil ama onları bilme şeklimizi, mümkün deneyim ve bilme koşullarını tanımlar. Örneğin numen Kant’ta aşkın varlıktır.
“Bir eleştirellik veya eleştiri, kendi varsayımlarına dayalıysa içkindir ve dış ölçütler kullanıyorsa aşkındır. ER’de aşkın ve aşkınlık belirli bağlamlarda oldukça küçültücü çağrışımlara sahiptir. (1) Aşkın eleştiri keyfidir. (2) Aşkın veya betimlenemez realizm, rasyonel olarak doğrulanamaz şeylerin gerekliğine dair bir inanıştır, dolayısıyla inanç, otorite, gelenek veya geçici heves temelinde ele alınır.” (DCR) Burada aşkın eleştiriyi transandantal eleştiriden ve aşkı realizmin transandantal realizmden ayrıldığını önemle vurgulayalım.