arama

Bir Roman Söyleşisi

Gürel SÜRÜCÜ
"Büyük ideolojiler, felsefeler ve dinler insanın nasıl düşünmesi ve yaşaması gerektiğine ilişkin neredeyse binyıllardır çeşitli öneri ve formüller ileri sürmelerine rağmen en büyük bilge bile en saçma ve kendi fikirleriyle en çelişkili faaliyetlerde bulunabiliyor."
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • Gürel Sürücü Gürel Sürücü
  • 1 Star
    Loading...

Sitemiz yazarlarından Gürel Sürücü arkadaşımızın Kaan Polatlar ile yeni romanı “Şair Çıkmazı”  üzerine yaptığı söyleşi çalışması:

Özgeçmiş: Kaan Polatlar

Okuma alışkanlığını çok erken yaşlarda edinmeme rağmen yazar olma hakkındaki ilk kararımı lise döneminde verdiğimi hatırlıyorum. Hem de İslamcı bir arkadaşın Necip Fazıl’ı örnek alarak yazar ve şair olmaya karar verdiğini söyledikten sonra… Lise yıllarımda bir-iki öykü denemem olmuştu ama bunları hiçbir dergiye göndermedim. İlk gerçek kafa karışıklığım ve bunun çözümüne yönelik ilk fikir notlarımı ise üniversite yıllarında okuduğum fakülte olan Ön Asya Arkeolojisi derslerinde, Çatalhöyük’ü işlerken almaya başladım. Daha sonra bunlar gerçekten de kitaba dönüşecek bir sürece girdi ve ilk kitabım “İnsanlığın Atılım Çağları” 1996 yılında Ceylan Yayınları tarafından basıldı. Bu kitap aslında daha sonra çıkacak bir dizi kitaba da kaynaklık edecekti. Dolayısıyla o, misyonunu bu şekilde tamamlamış oldu ve bir daha basılmasına gerek kalmadı. Diğer çıkan her kitabımın ise durumları farklıdır.

 

Gürel SÜRÜCÜ: Yeni romanınız “Şair Çıkmazı” hayırlı olsun Kaan Bey! Bize bu romanın ortaya çıkış sürecinden biraz bahseder misiniz? İlk kıvılcım nasıl doğdu?

Kaan Polatlar: Merhaba Gürel Hocam. Teşekkür ederim iyi dilekleriniz için. Öncelikle şunu söylemeliyim ki benim romanlarım aslında çok uzun yıllara yayılan çalışmaların ürünüdür. Bu önceden tasarladığım bir durum değildir aslında. Başka bir deyişle, iyi romanın uzun yıllara yayılması gerektiğini düşünmeme rağmen buna uysun diye böyle bir süreci tercih etmedim. Daha ziyade benim araştırma-inceleme çalışmalarımın arasında parça parça yazıldılar ve son süreçte metinler bir kurgu etrafında bir araya getirildi. Bu son süreç de nispeten kısa bir süre içerisinde olup bitti.

Gürel SÜRÜCÜ: Romanınızdaki karakterler oldukça derinlikli ve gerçek hayattan izler taşıyor gibi. Bu karakterleri oluştururken çevrenizden ya da yaşadığınız toplumsal olaylardan mı ilham aldınız?

Kaan Polatlar: Son romanım, diğerlerinden farklı olarak, gerçek kişilerin hayat hikâyelerine dayanıyor. Bundan önceki diğer iki romanım böyle değildi. Onlardaki karakterler kurgusaldı. Ama “Şair Çıkmazı” romanımda pek çok gerçek insan hikâyesi bulunmaktadır. Buna rağmen bütün edebiyat eserleri gibi roman da hayatın birebir taklidi veya kaydı olamaz. Yazarın özgün bir katkısı bulunması gerekir ki bu daha ziyade kurguda ve karakterlerin şekillenmesinde açığa çıkar. Örneğin benim romanımdaki kahramanlara ilham veren gerçek kişilerin hepsi de birbirini tanıyor değillerdir ama ben bir şekilde onları kurgu etrafında bir araya getirdim.

Gürel SÜRÜCÜ: Toplumsal gerçekçi bir yazar olarak, toplumun sorunlarını ve çelişkilerini romana yansıtmak sizin için ne kadar önemli? Bu bakış açısını özellikle nasıl besliyorsunuz?

Kaan Polatlar: Ben, araştırma-inceleme kitaplarımı yazarken sağlam teorilere ve bunu destekleyecek önemli kanıtlara ihtiyaç duyarım. Bu bende bir alışkanlık haline gelmiştir. Fakat roman ya da başka bir edebiyat eserinde, onu ortaya çıkaran saik, aslında tam olarak kanıtlanması gereken fikirler değildir. Edebiyat eserleri biraz da bilinçaltından taşan, hatta yazarının ya da şairinin bile tam olarak farkında olmadığı olgulardır. Dolayısıyla bir roman, öykü ya da şiirde tam anlamıyla bir gerçekçilikten söz etmek bence mümkün değildir. Romandaki tek gerçekçilik, olay ve kişilerin mantıklı bir kurgu etrafında bir araya getirilmesidir. Kurgudaki bir zayıflık ya da sakillik, anlatımın bütün inandırıcılığını ve büyüsünü bozar. Bunun dışındaki her şey yazarın zihnini meşgul eden, anlatmak istediği durumlardır. Toplumsal tarafı da genellikle burada ortaya çıkar. Çünkü yazar da en nihayetinde, yaşadığı toplumun bir ürünüdür. İçinde yer aldığı sosyal yapının bütün unsurlarını zihninde taşıyan kişidir. Bu nedenle bir yazar ne yapmaya çalışırsa çalışsın aslında toplumsal koşullardan vareste değildir. Bizim roman geleneğimizin büyük oranda toplumcu gerçekçi çizgide şekillenmesi, aslında büyük ölçüde başka türlüsünün pek de mümkün olamamasıyla ilgilidir. Romancılarımız doğrudan yaşadıkları toplumu tasvir etmeye çalışarak işe başladılar. Zaten psikanaliz ve ona ait kavramlar hem muhafazakâr-dinci çevrelerce hem de sosyalistlerce reddedilmişti. Üstelik geri kalmışlığımızdan dolayı bizimkisi bir bilgi toplumu da değildir. Dolayısıyla bir tür olarak bilim-kurgu da hemen hemen hiç gelişmemiş ya da güdük kalmıştır diyebiliriz. Bu durumda bizim roman geleneğimiz biraz lezzetsiz, çıplak gerçekler etrafında örülmeye başlandı. Ama iş şiire gelince hiç de böyle olmadı. Aranan lezzet büyük ölçüde şiirde ortaya çıktı.

Gürel SÜRÜCÜ: Yazarken belli bir kurgu planınız oluyor mu, yoksa hikâye yazım sürecinde mi şekilleniyor?

Kaan Polatlar: Benim romanlarım genellikle daha önce yazdığım öyküler etrafında şekillenmiştir. Yani roman yazmak için bilgisayar başına oturmam. Ama öyküler birikmeye başladıkça bunları bir kurgu etrafında birleştirme fikri kafamda canlanır. Yani en azından son iki romanım bu şekilde ortaya çıktı. Dolayısıyla aynı romanda karşı karşıya gelen kahramanlar aslında çok farklı zamanlarda doğmuşlardı. Hatta bazen aralarında yıllar vardı; ama iyi bir kurgu, hepsini bir araya getirip aynı romanın karakterleri haline dönüştürebiliyor.

Gürel SÜRÜCÜ: Yazma sürecinizde sizi motive eden unsurlar neler? Belirli bir rutininiz, kendinize ait bir yazma disiplininiz var mı?

Kaan Polatlar: Ben aslında kafamı meşgul eden sorunları çözmek için yazmaya başlarım. Bunlar genellikle fikirsel sorunlardır. Doğru gibi görünen fikirler hayatın gerçekleriyle uyuşmuyorsa ya da tam tersine, yanlış gibi görünen fikirler hayatın belli gerçekleriyle uyuşuyorsa araştırmak ve yazmak için bir sebebim olmuş demektir. Çelişkili görünen her şey beni cezbeder. Bu hususlarda bitmek tükenmek araştırmalar yapmak işin doğasında vardır. Kitabımı bitirdiğimde, genellikle bu uzlaşmaz gibi görünen çelişkiye kendimce bir açıklama bulduğuma kanaat getirmişim demektir. O anda içim rahatlamıştır. Ama bazen kaldığım yerden başka bir çelişmenin ipuçlarını görmeye başlarım. O zaman da yeni bir çalışmanın kapıları açılıyor demektir. Öte yandan, roman ve hikâyeler, araştırma-inceleme çalışmalarımdan farklı olarak aslında büyük düşüncelerin, teorilerin peşinden gitmekle yazılmamışlardır. Oradaki çelişki kişilere aittir. Sadece kişilerin hayatı nasıl algıladıklarıyla ilgili ara durumlardır. Bunlara büyük açıklamalar getirmeye gerek yoktur. Tasvir edilmeleri çok daha önemlidir. Edebiyatın da misyonu budur bence.

Gürel SÜRÜCÜ: Romanlarınızda ele aldığınız temalar çoğunlukla toplumsal meseleler etrafında şekilleniyor. Bu temalar aracılığıyla okuyucuya vermek istediğiniz temel mesaj nedir?

Kaan Polatlar: Bence bütün mesele insanın çelişkili bir varlık olmasıdır. Büyük ideolojiler, felsefeler ve dinler insanın nasıl düşünmesi ve yaşaması gerektiğine ilişkin neredeyse binyıllardır çeşitli öneri ve formüller ileri sürmelerine rağmen en büyük bilge bile en saçma ve kendi fikirleriyle en çelişkili faaliyetlerde bulunabiliyor. Bence edebiyatın çıkış noktası tam da budur. İnsana kendini görebileceği bir ayna tutmak ve romanda verdiği örneklerle okuyucu arasında bir paralellik kurmasını sağlayarak çelişkilerinin en azından farkına varmasını sağlamaktır. Böylece insan en azından kendi fikirleriyle eylemleri arasındaki çelişkisini minimum noktaya kadar indirme fırsatı bulur. Ama ben insanoğlunun tümüyle bu çelişkilerden kurtulabileceğine inanmıyorum.

Gürel SÜRÜCÜ: Edebiyat yolculuğunuz boyunca sizi en çok etkileyen yazarlar veya akımlar hangileri oldu? Özellikle toplumsal gerçekçilik akımıyla bağ kurduğunuz yazarlar var mı?

Kaan Polatlar: Hemen hemen bizim düşünce dünyamızdaki pek çok yazar ve şairde olduğu gibi ilk gençlik yıllarımda en sevdiğim romancılar Jack London ve John Steinbeck’ti. Orta yaşlara doğru bunlara Dostoyevski de katıldı, hatta bir adım öne geçti diyebilirim. Ama daha önce dediğim gibi insanoğlu çelişkili bir varlıktır. Yukarıda saydığım yazarlar kadar Kafka ve Marquez’den de oldukça keyif alırım. Üstelik böyle bir çelişkiyi hiç de çözmeye çalışmıyorum. Toplumsal gerçekçiliği bayrak yapmaya kalkışan romancılar bu işi fazla abartırlarsa topluluğa ders vermeye kalkışan didaktik öğretmenlere dönüşebilirler. Benim mesleğim öğretmenlik olduğu için biliyorum. Bir öğrencinin en sıkıldığı ve tepki duyduğu şey didaktik anlatımdır. Bu nedenle benim romancı olarak asla tevessül etmeyeceğim bir yöntem varsa o da okuyucuya ders ya da akıl vermeye kalkışmaktır. Buna mukabil şairlerin durumu daha da çelişkilidir. Çünkü bu akımın bayraktarlığını yaptığını iddia eden şairler epeyce fazladır. Oysa şiirlerindeki her imgenin aslında kaynağını ilkel benliklerinden, mantıkdışı korku ve kaygılarından aldığını nasıl gizleyeceklerdir peki? Sonuçta her edebi yaratım bireysel bir psikolojik süreçtir. İşte bu gerçek gizlenemez. Böyle kavramlarla kendilerini yaftalıyorlarsa onlar için tek gerçek seçenek imgesiz, kuru, anlatımcı şiirler yazmaktan geçiyor, ama böyle de yapmazlar. Dediğim gibi: insan, çelişkilerle dolu bir varlıktır. Başka bir ifadeyle, toplumu oluşturan sosyolojik yasalarla insan psikolojisini etkileyen saikler arasında aynılık yoktur. Dolayısıyla bireye, topluma baktığımız gibi bakamayız. Hem araştırma-inceleme hem de roman yazan biri olarak bunu çok iyi biliyorum.

Gürel SÜRÜCÜ: Son olarak, okurlardan aldığınız en unutulmaz geri bildirim neydi? Sizi şaşırtan ya da duygulandıran bir anınızı paylaşır mısınız?

Kaan Polatlar: En unutulmaz geri bildirim bence okuyucumun gözlerinde gördüğüm ifadedir. İnsan kibarlık olsun diye pek çok iltifatta bulunabilir ama yazdıklarınızı gerçekten beğenen bir okuyucunun gözlerindeki hayranlık ifadesi taklit edilemez.

 

KAAN POLATLAR ÇALIŞMALARI

Ziggurat (roman) Gendaş Kültür Yayınları
Tevrat’taki Ütopya (araştırma-inceleme). Doğu Kitabevi Yayınları
Tasavvuf ve Narsisizm (araştırma-inceleme). Doğu Kitabevi Yayınları
Kadim Bilgelik (araştırma-inceleme). Doğu Kitabevi Yayınları
Göçebe-Çoban Halkların Tarihsel Rolleri (araştırma-inceleme). Doğu Kitabevi Yayınları
Durkheim’in Din Sosyolojisi (araştırma-inceleme). Doğu Kitabevi Yayınları
Lümpen Proletarya Çağı (araştırma-inceleme). Ozan Yayınları
Psikoskopist (roman). Doğu Kitabevi Yayınları
Tasavvuf ve Tarikatlarda Bid’at Sorunu (araştırma-inceleme). Doğu Kitabevi Yayınları
Mevlana’nın Öteki Yüzü Nasreddin Hoca (araştırma-inceleme). Doğu Kitabevi Yayınları
Sosyalizme Dair Ütopik Fikirler (araştırma-inceleme). Ozan Yayınları
Şair Çıkmazı (roman). Doğu Kitabevi Yayınları.